Q,W, X medreseleri (Kürt medreseleri)
Yedi asırdır Kürtçe’yi yaşatan bir kurum, Kürtçe öğrenmede model olabilir mi? Faaliyetlerini usulca sürdüren Kürt medreseleri, kapılarını Newsweek Türkiye’ye açtı...
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-10-01 17:25:00
Artık yetmişine merdiven dayamış olan Mele Burhan (Mele, Kürtçe’de ‘imam’) ya da nüfus cüzdanındaki ismiyle Burhan Mücahidi başında sarığı, sırtında cübbesiyle namazını kılıyor. Bu sırada odanın dışında yirmi kadar genç sessizce Kuran okuyarak onu bekliyor. Namaz bittikten sonra, önce beni selamlıyor, sonra derse başlamak için müsaade isteyip gençleri içeri alıyor. Bugünkü ders, Sarf (Arapça dil bilgisi). Mele dersi üç dilde anlatıyor: Kürtçe, Türkçe, Arapça. Önündeki kitaptan sorduğu soruları ise, her öğrenci kendi ana dilinde yanıtlıyor. Kapıdaki tabelada “Tillo Yatılı Erkek Kuran Kursu” yazıyor; resmi olarak. Ama burası bir Kuran kursundan daha fazlası: Halk arasında bilinen şekliyle bir Kürt medresesi ve ağırlıklı olarak Kürtçe din ve Kur’an eğitimi veriyor.; tabii Arap alfabesiyle. Dolayısıyla onlarda, tartışılan Q, W, X harfleri yok.
Devletin on yıllardır yok saymasına rağmen gizliden gizliye varlığını bugüne taşıyan iki yasak şey, medrese ve Kürtçe, birarada ve canlı şekilde karşımda duruyor. Siirt’in Tillo (Aydınlar) ilçesindeki bu medrese, bölgede tek değil. Bir yandan devlet okuluna devam ederken, öte yandan bu tip bir medresede eğitim gören ve yüksek öğrenimini ilahiyat fakültesinde yapan Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Edip Cağmar’a göre “Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman, Bitlis, Van, Muş ve Ağrı’da halihazırda yüzlerce medrese faal durumda.” Bazıları resmi olarak Kuran kursu tabelası altında büyük binalarda, önemli bir kısmı da köy ve mezralarda daha küçük binalarda -ya da bir göz odada- faaliyetlerini usulca sürdüren Kürt medreseleri, kapılarını Newsweek Türkiye’ye açtı. Osmanlı zamanında Kürt “mir” ve “bey”leri tarafından finanse edilen bu medreseleri, bulundukları yere göre bugün de ya yörenin varlıklı ailelerinin ya da köylülerin desteği ayakta tutuyor. Her aile, bir ya da birden fazla çocuğun eğitimini üstleniyor. Bugün demokratik açılım kapsamında serbest bırakılıp bırakılmaması tartışılan Kürtçe öğrenme, aslında Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da medreselerde yüzyıllardır sürüyor. Asıl ilginci -aynı zamanda çok tartışılabilecek olan- bu medreselerin, Kürtçe öğretilmesinin tartışıldığı bir ortamda kendilerinin de bir model olarak ele alınabileceği iddiasında olmaları. Norşin’deki tarihi Kürt medresesinde yetişmiş eski İstanbul merkez vaizlerinden din bilgini Sadrettin Yüksel’in oğlu sosyolog Müfit Yüksel, “bu kurumlarda verilen Kürtçe eğitimin ve sonuçlarının incelenmesinin faydalı olabileceği” görüşünde.
Anadolu’daki geçmişleri Selçuklular’a kadar uzanan medreselerin konumu, bugünkü yüksek öğrenim kurumlarına denkti. İlk Osmanlı medresesi ise, 1330 yılında İznik’te kuruldu. Doğudaki medreselerin tarihi -net olmamakla- birlikte 10. yüzyıla kadar gidiyor. Kurumsallaşmaları 15. yüzyılı buldu. Dönemin en meşhur Kürt medreseleri Medresa Sor (Kırmızı Medrese), Botan, Abdaliye, Süleymaniye ve Mecidiye. Dinin yanı sıra cebir, mantık, astroloji, anatomi, felsefe gibi bilimler de öğretildi, birçok ilim insanı yetiştirildi. Örneğin 18. yüzyılda yaşamış olan Erzurumlu İbrahim Hakkı, Tillo’daki medreselerden mezun olup “Marifetname” gibi önemli bir esere imza attı. Fatih Sultan Mehmet’in hocası Molla Gürani, Kanuni Sultan Süleyman’ın hocası Şehrezorlu Ebu Suud Efendi, Yavuz Sultan Selim’in hocası İbnül Kemal, Said Nursi, Şeyh Fethullah El Varkanasi, Şeyh Alaaddin, Şeyh Şefik Arvasi ve ünlü Kürt şairi Cigerxun medrese çıkışlı diğer bazı isimler.
Bugün Irak’ın kuzeyindeki Özerk Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin amcası olan, dönemin medrese şeyhlerinden Abdülselam Barzani’nin 1913 yılında -halkı isyana teşvik ettiği suçlamasıyla- Osmanlı tarafından idam edilmesinin ardından, medreselere rağbet azaldı. Ancak yine de Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar faaliyetlerini sürdürdüler. 3 Mart 1924’te çıkarılan ve eğitim sisteminde birliği hedefleyen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bir anlamda hem medreseler hem de Kürtçe eğitim yasaklanmış oldu. (Bu kararın alınmasında, -etnik değil, dini de olsa da- Kürt isyanlarının çoğunun medrese kökenli olmasının payı büyüktü.) Kanunla birlikte ülke genelinde tüm medreselere baskınlar düzenlendi. Batı ve İç Anadolu gibi devlet otoritesinin fazla olduğu bölgelerde medreselerin kapısına hemen kilit vuruldu. Doğu ve Güneydoğu’nun ücra noktalarındaki medreselerse, genç Cumhuriyet bu bölgelerde hakimiyet sağlayana kadar bir süre daha faaliyetlerine devam etti. Ardından yeraltına çekilen Kürt medreseleri ve burada farklı dallardaki Kürtçe eğitim, varlıklarını -süreç içindeki askeri darbelere rağmen- bugüne kadar bir şekilde sürdürdü. Bunlar arasında Siirt Tillo, Bitlis Norşin (Güroymak) gibi geçmişte ekol olan medreselerin devamları da var. Bitlis’in Ohin (Koyunlu) ve Hizan, Van’ın Bahçesaray ve Gevaş, Mardin’in Kızıltepe, Ağrı’nın Doğubeyazıt, Elazığ’ın Karakoçan, Adıyaman’ın Menzil ilçelerindeki medreseler, yörede diğer çok bilinenler.
Tillo’daki medreseden mezun olan Mele Abdülselam Kartal, bugün Kürt medreselerinde okutulan kitapları Kürtçe’ye çeviren isimlerden biri. “Medreselerde Arapça ve Farsça kitaplar ile Kuran-ı Kerim Kürtçe’ye tercüme edilip yorumlanıyor” diyor Kartal. Melayê Batê’nin Kürtçe Mevlit’i, Ahmed-ı Hani’nin Kürtçe-Arapça sözlüğü “Nûbıhar Bıçuka” ve iman esaslarını anlatan “Eqida İmanı” eserleri, Siirtli Mele Halil’in tasavvuf ahlâkını konu alan “Nehcul Enam”ı bu medreselerin ders kitapları arasında.
Ancak her ne kadar başlarındaki isimler tarafından medrese olarak nitelendirilseler de -ve halk arasında da öyle bilinseler de-, bugün buralara gerçek anlamda medrese demek zor. Dersler arasında sosyal bilimlere çok az rastlanıyor. Dini eğitim baskın. Eğitim kalitesi ve içerik olarak da, eskinin fakülte düzeyindeki medreselerinden ziyade bugünün imam hatip liseleri görüntüsündeler. Halk da çocuklarını buralara sosyal bilimleri öğrensinler diye değil, “mele” olsunlar diye gönderiyor. Aslında medreselerde dini eğitimin sosyal bilimlerin önüne geçmesinin, bugünle ilgisi yok: 18. yüzyılda Nakşiliğin (Mevlana Halit’in Hindistan’dan Anadolu topraklarına taşıdığı tarikat anlayışı) medreselerde yaygınlaşmasıyla başlayan sürecin bir uzantısı. Devreye tarikat girince, eğitimden daha ziyade ibadet ön plana çıktı. Felsefe, cebir, anatomi, astroloji, tarih gibi dersler zaman içinde kaldırıldı. Bu konuda kendileri de dertli. Örneğin hem Nakşiliğin Halidi kolunun, hem de medrese eğitiminin bugüne kadar gelmesinde büyük öneme sahip olan Norşin’deki medresenin şeyhi Nurettin Mutlu, “Dedem ve babam büyük alimler yetiştirmişti. Ama şu anda bu medreselerden hem din ilimlerinden hem de pozitif bilimlerden anlayan bir âlimin çıkması neredeyse imkânsız” diyor, “sosyal bilimler medrese müfredatlarında tekrar yerini almalı.”
Yüksel’e göre son dönemlerde Kürt medreselerinde okuyan “faki” (Kuran kursu talebesi) sayısı “beş bini” aşmış durumda. Yalnızca Tillo’daki iki medresede okuyan talebe sayısı, beş yüzden fazla. “Bu medreselerden mezun olmuş kimi isimler İstanbul, Bursa, Kayseri ve Konya gibi büyük şehirlere gidip oralarda da medreseler açıyorlar” diyor Yüksel. Van’ın Gürpınar ilçesindeki medresede 50 yılı aşkın süredir ders veren 75 yaşındaki Mele Abdurrahman Tuğluk da, bu bilgileri doğruluyor.
Arap kökenli olmasına rağmen, Kürt öğrencilerinin fazlalığından dolayı dersleri Kürtçe veren Mele Burhan’ın idaresindeki medresede 370 öğrenci var. Kuran Kursu tabelasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı çalıştıkları ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimine tabi oldukları için pek ilişenleri yok. Mele Burhan, fotoğrafının çekilmesini istemiyor. Ancak medresedeki öğrencilerin fotoğraflarının çekilmesine müsaade ediyor. “Türkiye’de her ırktan insan gelip burada eğitim görebiliyor” diyen Mele Burhan, devletin herhangi bir kurumunun kendilerine yardımının söz konusu olmadığını söylüyor. “Ancak buralarda da bugüne kadar devlet aleyhine olumsuz hiçbir gelişme yaşanmadı. Faaliyetlerimiz hep ilmi” diye ekliyor.
Tillo’daki bir diğer medrese, 64 yaşındaki Şeyh Bedrettin Aydın’a ait. Henüz 7 yaşındayken medresede eğitim görmeye başlayan Aydın, 25’inden itibaren de ders veriyor. Medresesi, 28 Şubat (1997) sürecinde kapatılmış, daha sonra Kuran Kursu adı altında yeni ve daha büyük bir binada faaliyete yeniden başlamış. Her sene 120 ile 150 kadar öğrenciye ders veriyor. “Medreseler ayrılıkçı değil, birleştirici. Atalarımın 253 yıllık geleneğini sürdürmeye çalışıyorum. Öğrencilerin milliyetlerine asla bakmam. Buralar ilim, irfan ve ahlâk yuvalarıdır”.
Nasıl bugüne kadar gelebildiklerine ve bugün de nasıl bu kadar rahat çalışabildiklerine dair her birinin yaklaşımı farklı. Mele Kartal’a göre, “bölgenin dağınık coğrafyasında devletin eli her noktaya uzanmadığı için medreseler gizlice varlığını devam ettirebiliyor.” Erzurumlu Mele Selami Doğan da, “köylülerle aralarında büyük bir dayanışma olduğunu ve bu gizliliğin elbirliğiyle sürdürüldüğünü” söylüyor. Mele Giyaseddin Güler’in tezi ise diğerlerinden farklı: “Devlet, Cumhuriyet’in ilk yıllarında medreseleri ‘devlet yanlısı ve karşıtı’ olarak kategorilere ayırdı. Devlet karşıtı medreseleri kapatırken, devletin aleyhinde faaliyeti bulunmayan medreselere göz yummakla kalmadı ayakta kalmalarını ve büyümelerini de sağladı.”
Medreselerin çoğu Kuran Kursu tabelası altında olduğundan, sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulamasından dolayı ancak ilköğretimi bitirmiş öğrencileri kaydedebiliyorlar. Dersler bire bir yapılıyor. Her mele öğrenciyi karşısına alıp dersini tekrar ettirip yeni ödevler veriyor. Medreselerde nahiv (söz dizimi), sarf, belâgat (söz sanatı), tasavvuf, mantık, kelam, fıkıh, tefsir, hadis, siyer (Hz. Muhammed’in hayatı) gibi dersler işleniyor. Hem hocalar, hem de öğrenciler açısından gönüllülük esası söz konusu. Hiçbiri için, medreselere devam etmelerini gerektiren bir zorunluluk yok. Medresedeki “seydâ” (hoca) ve “faki”lerin ihtiyaçları yöre halkı tarafından karşılanıyor.
Bir öğrenci bu medreselerden 7-8 yılda mezun oluyor. Fakat buralardan mezuniyet, geçmişte olduğu gibi imamlığın ya da müftülüğün yolunu açmıyor. Bu yüzden, imam ya da müftü olmak isteyen birçok medrese öğrencisi bir yandan medresede okurken bir yandan da dışarıdan imam hatip liselerini ve ilahiyat fakültelerini bitirmek zorunda. Tabii devlet memuru olabilmek için bir de ilgili sınavları geçmeleri gerekiyor.
Gelelim en önemli iddialarına. Hemen hepsi, serbestçe Kürtçe öğrenmenin tartışıldığı günlerde, kendilerinin tecrübelerinin değerlendirilmesini istiyorlar. Hatta ağız birliği etmişçesine, “kendilerine serbestlik tanınırsa meselenin başka bir şeye ihtiyaç kalmadan kendiliğinden aşılabileceğini, devlet okullarında da Kürtçe’ye gerek kalmayacağını” savunuyorlar. Ancak uygulamanın dini eğitim üzerinden yapılması ne tür tartışmalara neden olur, orası şimdilik meçhul. Gürpınar’daki medresenin melesi Abdurrahman Tuğluk “Baskı olumsuzluklara yol açar ama serbestlik birleştirir. Dilden zarar gelmez” diyor. Mardin Kızıltepe’de bulunan Şeyh Abdurrezak Medresesi’nin yöneticisi Şeyh Selahaddin Seydaoğulları ise “Endişeler yersiz. Medreseler bugüne kadar kör topal geldiler. Programlarımız iyileştirilerek faaliyetlerimize izin verilirse, bu durum bölgede devlet-millet barışması olarak algılanabilir” diyor.
Medreseler, Cumhuriyet açısından sakıncalı bir geçmişe sahip ve eğitim söz konusu olduğunda tabu niteliğindeler. Tekrar gündeme gelmeleri, siyasette ciddi protestoları kışkırtabilir. Afganistan ve Pakistan’da mevcut yönetimlere karşı silahlı mücadeleyi seçen aşırı dincilerin medrese kökenli olması bile kuşku yaratabilir. Ancak Yüksel “Böyle bir mukayese yapılamaz” diyor, “Anadolu topraklarında Vahabilik ve Selefilik (doğrudan Kuran’ı ve Hz. Muhammed’in hayatını örnek alan, o devirdeki gibi yaşama gerekliliğini savunan, yeni yorumlara kapalı radikal İslami akımlar) o ülkelerdeki kadar güçlü değil.”
Konu mayınlı. Ama çözüm için hemen her şeyin tartışıldığı bugünlerde, yeni görüşlere kulak vermek faydalı olabilir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara