Dolar

32,4781

Euro

34,9319

Altın

2.435,57

Bist

9.716,77

Amerika’daki camiler hakkında beş efsane

Halk arasında, haber medyasında ve siyasiler arasında var olan hararetli tartışmalara ek olarak New York’taki sıfır noktasına yakın bir yerde Müslüman cemaat merkezi inşa etme önerisi, İslam’ın bu ülkedeki uygulaması ve özellikle de camilerin rolü hakkında geniş çaplı bir yanlış tasavvura neden oldu.

14 Yıl Önce Güncellendi

2010-12-27 14:48:20

Amerika’daki camiler hakkında beş efsane

1. Camiler bu ülke için yenidirler.

Sömürge çağından beri camiler bu bölgede bulunmaktadırlar. Bir cami veya bir mescit asıl itibariyle Müslümanların Mekke’ye dönerek namaz kıldıkları yerdir; bunun bir bina olmasına gerek yoktur. Kuzey Amerika geçmişindeki ilk camiler Kent Adası’ndadır. 1731 ile 1733 arasında Afrikalı Amerikan Müslüman bir köle ve bir İslam alimi aynı zamanda bir çoban olan Job Ben Solomon namaz kılmak için ağaç çaldığından beyaz bir çocuk tarafından aşağılayıcı davranışlara maruz kalmıştı.

20. yüzyılın ilk yarısında Orta Batı Amerika’daki camilerin en fazla olduğu yerdir. 1921’de Sünni, Şii ve Ahmedi Müslümanlar, Detroit’de ülkedeki ilk cami inşasının açılışını kutladılar. Gayrimenkul işi yapan Muhammed Karoub tarafından finanse edilmiştir. Cami, yüzlerce Arap Amerikan’ı istihdam eden Henry Ford’s Highland Park otomobil fabrikasından bir kaç blok uzaklıktaydı.

Orta Batı’daki çoğu cami çevresiyle uyum içerisindedir. 1934 ile 1975 yılları arasında Elijah Muhammed’in önderliğini yürüttüğü İslam’ın yerel bir formu olan Nation of Islam(İslam Milleti) örgütünün tapınakları veya camileri genellikle depo ve kiliselerden bozma yapılardı. 1970 yılında ülke genelinde camilerin toplam sayısı muhtemelen 100’den fazlaydı. 20. yüzyılın son otuz yılında 1 milyondan fazla Müslüman Amerika’ya göç etti ve Afrika kökenli Amerikan din kardeşleriyle 100’den fazla yeni cami açtılar. Bugün Amerika’da 2000’den fazla Müslüman ibadet yeri var ve bunların büyük çoğunluğunu camiler oluşturuyor.

Son zamanlarda yapılan Pew ve Gallup anketlerine göre, Müslüman Amerikalıların %40’ı haftada en az bir kez camide ibadet ettiklerini söylüyor. Haftada bir kez kiliseye giden Amerikalı Hıristiyanların da oranı da %40 civarındadır. Amerikalı Müslümanların yaklaşık üçte biri camiye ya çok az gittiklerini ya da hiç gitmediklerini söylüyor. Sadece erkekler için yer ayrılmış olan camilerde, Gallup anketi kadınların da erkekler gibi camiye gitmek istediklerini gösteriyor.

2. Camiler, Amerika’da şeriat kurallarını yaymaya çalışıyor.

İslam’da şeriat(Allah’a götüren yol) teorik olarak insanın her hareketini yönlendirir. Fakat Müslümanlar şeriatın söyledikleri konusunda mutabık değiller; kuralların yazılı olduğu bir şeriat kitabı bulunmuyor. Amerika ‘daki çoğu cami şeriat kurallarını basit bir sebepten dolayı öğretmiyor: Şeriat ortalama bir inanan ve hatta bazı imamlar için anlaşılması çok zordur.

İslam yasaları sadece Kuran ve sünnetten(Peygamber Muhammed’in gelenekleri) oluşmuyor, aynı zamanda gizemli hükümler ve titiz bilimsel yorumlar da içeriyor. Eğer İslam insanlara yasaları zorla dayatsaydı, büyük ihtimalle çoğu Müslüman ayrılırdı. Aynı şekilde hatipler vaazları sadece Saint Augustine, kilise yasaları ve Yunan grameri üzerine verseydi çoğu Hıristiyan da kiliseye gelmezdi. Camiler; Kuran, sünnet ve bu kutsal metinlerdeki ilkelerin ve kıssaların insanların günlük hayatlarına nasıl aktarılabileceği üzerine çalışırlar.

3. Amerika’da camilere gidenlerin çoğu Orta Doğu kökenlidir.

2009’da yapılan bir Gallup anketi Afrika kökenli Amerikalıların, ülkede yaşayan toplam Müslüman Amerikalıların %35’ini oluşturduğunu ortaya çıkardı ve bu da onları Amerikalı Müslümanlar içindeki en büyük ırki-etnik grup yapıyor. İkinci büyük grubun Arap Amerikalılar mı yoksa Güney Asyalı Amerikalılar (çoğunlukla Pakistanlılar ve Hindistanlılar) mı olduğu tam olarak belli değildir. Beyaz olan Müslüman Amerikalılar’ın yanı sıra İspanyollar, Sahra Altı Afrikalılar, İranlılar, Avrupalılar, Orta Asyalılar ve diğerleri Birleşik Devletler’deki değişik ırklara mensup dini grupları temsil ediyorlar.
Camiler bu çeşitliliği yansıtıyor. Belli bir ırkla bütünleşmiş yüzlerce cami olmasına rağmen, bu kurumların çoğu, Amerikan ibadet yerlerinin çoğu gibi, etnik safhayı geçmiş durumdalar. Örneğin Araplar, Michigan ve New York gibi şehirlerdeki camilerin az bir kısmında baskın olan etnik grubu oluşturuyor. Amerikan- İslam İlişkileri Konseyi tarafından 2001 yılında yapılan bir ankete göre (camiler için yapılan en son ulusal anket) Araplar, ABD’deki camilerin sadece %15’inde çoğunluğu oluşturuyor.

4. Camiler, Amerika düşmanı gruplar ve ülkeler tarafından finanse ediliyor.

Özellikle Suudi Arabistan ve Basra Körfezi bölgesinden gelen yabancı kaynaklarla Amerika’da yapılan cami örnekleri vardır. Suudi Kraliyet Ailesi örneğin, Los Angeles’a bağlı olan Culver City’de 1998’de resmi olarak açışlı yapılan Kral Fahd Camisi’nin inşası için 8 milyon dolar vermişti.

Fakat camilerin büyük bir kısmı Amerikalı Müslümanlar tarafından finanse edilmektedir. Ülke içindeki destekler, Amerikalı Müslümanların büyük çoğunluğunun dışa bağımlı olmak istemediğini göstermektedir. 11 Eylül 2001’den çok daha önce, Müslüman ülkeler ve ABD arasında büyüyen bir çıkar çatışmasından dolayı, örneğin Basra Körfezi Savaşı sırasında, Amerikalı Müslüman liderler projeleri için önceliği Amerika finansman kaynaklarına vermeleri gerektiğine karar verdiler.

5. Camiler ülke içinde terörizme neden oluyor.

Aksine camiler Amerika’nın sıradan dini kurumları olmuşlardır. İbadet hizmetinin yanı sıra, çoğu cami öğrenciler için hafta sonu sınıfı olmakta, fakirlere yardım etmekte, rehberlik hizmeti vermekte ve dinler arası programlar yürütmektedir.

Şüphesiz, bazı camiler radikal aşırılığa teşvik etmektedir. Kör bir Mısır şeyhi ve 1993’te Dünya Ticaret Merkezi’ne ilk saldırıyı yapan kişileri teşvik eden kişi olan Omar Abdel Rahman, saldırıyı New Jersey’e bağlı Jersey City’deki Al-Salam caminin dışından yönetti. Fakat 2001 saldırısından sonra, bu radikalizm daha çok camilerden internet ortamına taşındı. Bu aşırılığa karşı koymak cami liderleri arasında yenilenen taahhütten kaynaklanmaktadır.

Müslümanlara karşı önyargının artması, Sıfır Noktası’na yakın bir cemaat merkezinin yapılması önerisinde olduğu gibi, tehlike oluşturmaktadır. Bu genç Müslümanları büyüklerinin Amerika’nın camilerinde savunduğu barışçıl yöntemlerden uzaklaştıracaktır. Şu ana kadar bu durum büyük bir çapta gerçekleşmedi.

Amerikalı Müslümanlar camileri sayesinde Amerikalı olmanın verdiği toplumsal katılımı benimsiyorlar. Bu açıdan camiler terörizm aşılama korkusuyla değil, Amerika’yı özümsemenin öncelikli yeri olarak görülmelidir.

Çeviren: Memduh Avcı / Ekopolitik

(Washington Post, 29 Ağustos 2010, Five myths about mosques in America)

Haber Ara