Burma’da demokrasi ve katliam
Burma’daki Rohinya Müslümanların alabildiğine katledilişi, medyanın çoğunluğunda hissiz ya da öylesine bir yankı buldu. Gösterdikleri gerekçeler ise geniş öfke ve insan hakları ihlallerini derhal sonlandıracak belirleyici çabalar.
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-07-19 13:36:55
Remzi Baroud
Burma’daki Rohinya Müslümanların alabildiğine katledilişi, medyanın çoğunluğunda hissiz ya da öylesine bir yankı buldu. Gösterdikleri gerekçeler ise geniş öfke ve insan hakları ihlallerini derhal sonlandıracak belirleyici çabalar.
12 Haziran’da Özgür Avrupa Radyosu, “Bir Burma helikopteri, ülkenin batısında mezhep şiddetinden kaçan 50 Müslüman Rohinyalıyı taşıyan 3 tekneye ateş açması sonucunda herkesin öldüğü düşünülüyor” diye bildirdi.
Neden biri böylesine ölümcül riskleri alsın? Mülteciler, Burma hükümetinin tam desteğine sahip etnik Budist Rahin çoğunluğun elinde kesin ölümden, işkenceden ya da tutuklanmadan kaçmaya çalışıyorlar.
Burma’nun “etnik çatışmasına” yönelik düşük medya ilgisi, kesinlikle hikâyenin önemine işaret ediyor. Yakın zamanda şiddetin alevlenmesi, 28 Mayıs’ta üç Rohinyalı’nın bir Rahin kadına tecavüzü ve öldürmesi iddiasının arkasından geldi. Olay, hükümet, güvenlik güçleri ile sözüm-ona demokrasi aktivistleri ve grupları gibi Burma toplumunun birçok farklı kesimi arasında nadir görülen ortak bir harekete yol açtı. İlk icraatları, 10 masum Müslüman’ı döverek öldürmek oldu. 300 Budist Rahin ayaktakımı, kurbanlarını otobüsten indirip saldırdı. 22 Haziran’daki Bangkok Post’a göre kurbanlar Rohinyalı bile değildi. Bazıları Hint göçmenleri bazıları da Çin asıllıydı. Çok azı, Arap ve İran’a ulaşan soya sahipti.
Sayıları kenara bırakırsak tacizler alabildiğine yaygın ve ayaklanan çetelerin yaptıkları yanlarına kar kalıyor. Ya çok az ya da hiçbir tepki geliyor. 4 Haziran’da Reuters, insan hakları gruplarına dayandırdığı bülteninde, “Rohinyalılar, dünyadaki en kötü ayrımcılığa maruz kalıyor” dedi. İngiltere kaynaklı Eşit Haklar Vakfı, yaşanan şiddet olayların sadece etnik çatışmalar nedeniyle değil hükümet katılımı sayesinde olduğuna işaret etti: “16 Haziran’dan itibaren ordu, Rohinya’ya karşı şiddet eylemlerinde ve Kuzey Rakhin Eyaleti’ndeki Rohinyalı erkekler ile erkek çocuklara yönelik cinayetler ve kitlesel tutuklamalar gibi insan hakları ihlallerinde daha aktif hale geldi.”
Ülkenin askeri cuntasına karşı çıktıkları için Batılı hükümetlerce alkışlanan “demokrasi-yanlısı” Burmalı gruplar ve kişiler, azınlıklara karşı savaşa katılıyorlar. Sydney Morning Herald’daki 8 Haziran’daki yazısında Hanna Hindstrom, demokrasi-yanlısı bir grubun Twitter’da “sözde Rohinyalılar yalancı” dediğini ve başka bir sosyal medya kullanıcısının “Tüm ‘kalar’ı öldürmeliyiz” diye yazdığını belirtti. Kalar, Hindistan’dan gelen koyu-ten rengine sahip insanlara yönelik ırkçı bir aşağılama.
Burma, siyaseten kötü bir şöhrete sahip. 1948’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasının ardından uzun süren bir iç savaş ülkeyi kasıp kavurdu. Ülke, büyük güçler için savaş meydanı olduğu için sömürge dönemi müstesna şekilde tahrip ediciydi. Birçok Burmalı, kendilerinin neden olmadığı bir ortamda katledildi. Yabancı güçler ülkeyi kendi amaçları için böldükleri için, ardıl bir iç savaş kaçınılmazdı. 1962’de askeri cuntanın yönetime gelmesiyle bittiği varsayıldı ancak temeldeki sorunlar çözümsüz kaldı.
Batı medyasına göre, muhalefet lideri Aung San Suu Kyi’ye rağmen Burma, birkaç ‘sembolik’ kişinin demokrasi arayışıyla tanımlanıyor. Geçen seneki seçim sivil bir hükümeti başa getirdiği için, şu an oluşmakta olan mutlu sona inanmamız bekleniyor. İngiliz Telegraph, “Burma muhalefet lideri Aung San Suu Kyi, tarihi meclis katılımını gerçekleştirerek, ordu-baskın ülkesine demokrasi getirmek için çeyrek yüzyıllık mücadelede yeni bir sayfa açtı” diye yazdı.
Ancak etnik şiddete yönelik önemsiz “endişeler” bir yana, Aung San Suu Kyi, sanki ülkenin “koyu-tenli Hintlilerinin” katliamı partisinin meclisteki temsili kadar acil değilmişçesine kararsız bir halde bulunuyor. İslam İşbirliği Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, “Hanımefendi”den hiç değilse bir şey yapması çağrısında bulundu: “Bir Nobel Barış Ödülü sahibi olarak, dünyadaki barışa yönelik yolculuğunuzun ilk adımının kendi ülkenizden atmaya başlayarak Arakan Eyaleti’ndeki şiddete son vermek için pozitif bir rol oynayacağınızdan eminiz”.
Burmalı azınlıkları vahşi hedef almaları, ABD ve İngiltere için ilginç bir zamana denk geldi. Demokrasi yanlısı kampanyaları, cuntanın yarı-demokratik reformları kabul etmesiyle neredeyse tamamen iptal edildi. Burma ekonomisi üzerindeki ayrıcalıklı Çin etkisini dengeleme hevesiyle, Batılı firmalar dünyadaki en baskıcı rejimlerden biri aniden bir demokrasi vahasına dönüşmüşçesine Burma’ya üşüştü.
İngiliz Guardian’dan Alex Spillius, “Burma’da altına hücum başladı” diye yazdı. Bu, ABD Başkanı Barack Obama’nın ülkeye Amerikan yatırımı üzerindeki yasağı kaldırmasıyla müjdelenmişti. İngiltere hemen takip etti ve 11 Haziran’da Rangoon’da İngiltere ticaret odası “Asya’nın son bakir pazarlarından biriyle; yılların izolasyonu ve yaptırımları sayesinde yabancı yatırımcılar için bakir kalan bir bölgeyle; ucuz işgücünün yanında geniş hidro-karbon, mineral, değerli taş ve kereste kaynaklara sahip ülkeyle ilişkilerin tesisi için” açıldı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Burma’ya Aralık 2011’deki “tarihi” ziyaretinden bu yana, medyada “Burma’nın zenginlikleri” ve “Burma’ya yarış” haberleri yineleniyor. Konuşulan başka bir şey yok. Onlar arasında da azınlık hakları mevcut değil.
Yakın zamanda Clinton, ABD diplomasisin yeni bir başarı hikâyesi olarak yaftalanan Burma’nın Başkanı Thein Sein ile bir toplantı yaptı. Gündemde ABD’nin “Burma’nın yatırım çevresindeki şeffaflık ve ekonomide ordunun rolü” hakkında endişeleri yer alıyordu. (CNN, 12 Haziran).
Ancak Thein Sein, daha büyük günahlardan suçlu zira daha fazla ölümlere hatta soykırıma yol açacak tehlikeli siyasi bir söylem sağlıyor. Avustralya’dan ABC, “Reformcu” başkan BM’e “yaklaşık bir milyon Müslüman Rohinyalı için çözümün mülteci kampı ya da tehcir” olduğunu söylediğini yazdı. Eğer “herhangi 3’ncü dünya ülkesi kabul ederse” Rohinyalıları gönderecekmiş.
Rohinyalılar, tarihlerinin en şiddetli bölümlerinden birini yaşıyorlar ve onların acıları dünyanın herhangi bir yerindeki en acil konulardan birine teşkil ediyor. Buna rağmen yaşadıkları zor şartlar, bölgesel ya da uluslararası öncelikler arasında nedense mevcut değil ya da ülkenin “bol hidro-karbon, mineral, mücevher ve kereste” kaynaklarının baş dönmesiyle alt sıralara indirilmiş.
Bu arada devletsiz ve savunmasız Rohinyalılar, acı çekmeye ve ölmeye devam ediyor. Bangladeş’e ulaşabilen şanslılar ise geri gönderiliyorlar. Ülkenin “demokrasi” ve diğer masalları için verdiği sözleri umursamayan birkaç cesur gazeteci dışında, birçoğu kafasını öte yana çeviriyor. En azından insan hakları için bu trajik yaklaşım derhal değişmelidir.
Remzi Baroud, köşe yazarı ve PalestineChronicle.Com editörüdür. “En son kitabı ise Babam bir özgürlük savaşçısı: Gazze’nin anlatılmamış hikayesi”dir.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
Haber Ara