Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

Müslümanlar Londra’da evrimi tartıştı

İngiliz Müslümanlar evrime dair yaygın yanlış kanıyı kabul ediyorlar ancak inancı bilimle uzlaştırmada hala farklılıklara sahipler

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-10 18:49:49

Müslümanlar Londra’da evrimi tartıştı


Yasmin Han / TİMETÜRK

Felaket tellallığına ve İslami öğrenci birliklerinin katılmayı reddetmesine rağmen 850’den fazla delege Cumartesi günü Londra’da modern evrim teorisi ve İslam teolojisinin bağdaşımı üzerine ufuk açıcı bir konferansa akın etti. Kararlı organizatörler, yeri Imperial College’dan Londra Üniversitesi’ndeki Logan Hall’a alarak iptale yönelik baskıların üstesinden geldiler.

Etkinlik, Müslüman öğrenciler arasında eleştirel düşünceyi ve İslam içerisinde canlı rasyonel diyalogu geliştiren dersler açan Deen Enstitüsü’nün bir fikriydi. Diyalog ihtiyacı acildi zira şu ana kadar İngiliz Müslüman toplumları içerisinde bu ihtilaflı konu hakkında çok az açık tartışma yapılmıştı.

Yakın zamanda ABD’de yapılan tartışmalar, evrimin teolojik olarak Hıristiyan yaratılışçılar kadar Müslümanlar için bir sorun teşkil etmediği izlenimini verdi fakat durumu netleştirmek için yapılması gerekenler var.

Konuşmacılardan biri Kanada Montreal McGill Üniversitesi’nden evrimsel biyolog Profesör Ehab Ebuheif idi. Kendisini bir bilim adamı ve samimi bir inanan olarak tanımlayan Ebu Heif, “Müslümanlar, 21’nci yüzyılda ilerlemek istiyorlarsa evrim konusundaki perspektiflerinde köklü değişiklikler yapmalılar” dedi. Bu tür tartışmalarda deneyimli profesöre göre, “Biyolojik evrim bir gerçek. Kanıt ezici ve karşı çıkılamaz”.

Sıkça açık bilimsel düşünceyi engellemekle suçlanan ihtilaflı Türk yaratılış hareketinin kurucusu Harun Yahya’nın sözcüsü Dr. Oktar Babuna, Logan Hall’a uydu ile bağlandı.

Babuna’nın delinmez polemiği durmak bilmezdi. “Evrim bir bilimsel teori değildir” diyen Babuna, “çünkü bilimsel kanıt ile doğrulanmalıdır. Aslında evrim halihazırda yanlışlandı” diye devam etti.

Babuna, hiçbir evrim mekanizmasının bulunamadığını iddia etti. Mantığına göre eğer ardışık ikincil değişimler türleşme sırasında büyük bir değişim olarak birikseydi, fosil kayıtlarında geçiş formlarının sayısı orijinal ve dönüşmüş türlerin sayısından fazla olmalıydı. Ancak paleontolojist Niles Eldredge ve Stephen Jay Gould’a göre kayıtlar tam tersini gösteriyor.

Seyircilerde büyük temaşaya yol açarak Babuna, birçok kez geçiş fosili bulan kişiye 5 milyon dolar ödül vereceğini tekrarladı.

Ebuheif’in hızlıca çürütmesi kulak ardı edildi. Geçiş fosillerinin bulma beklentisinin hatalı şekilde kademeli ve lineer evrim modelini varsaydığına işaret etti. (Gould ve Eldredge, geçiş türlerinin yokluğunu açıklamak için 1972’de kesintili kararlılık (punctuated equilibrium) teorisini ortaya atmışlardı.) Hasan, Babuna’nın bizleri DNA’nın keşfinden önce evrimin Darwin’in 1879 modeline geri götürmesine hayıflandı.

Maryland Üniversitesi’nde biyolojik antropolog Fatma Jackson, zorlayıcı alternatif bir anlatım sundu. “Temel düzenleyici araç” olarak tanımladığı evrim paradigması dışında biyolojideki hiçbir şeyin anlamı olamazdı. Hayatın eşsizliğini Allah’ın birliğinin bir tezahürü olduğu inancıyla bilimle inancı birleştiriyordu. Ona göre doğal olguları araştırmak bizleri Allah’a yaklaştırmaya yardımcıydı ve “Evrim, inancın yerini almıyor, onu tamamlıyordu”.  

Her primatın “farklılaşmış ortak bir atadan özgün bir yolu” olduğunu söyledi. İnsanlar doğal çevrenin bir parçası ve özgün bir yaratılış değildi. Evrim sorununun tamamen bilimsel araştırmanın bir konusu olduğunu iddia eden Şeyh El-Turayri’nin makalesine atıfta bulunarak “Fosilleri bir kenara itemezsiniz” dedi.

Quillam Vakfı’nda İslami araştırmalarda çalışan ve aynı zamanda imamlık yapan Dr. Usame Hasan, Yahya’nın yaratılışçı argümanlarının kolaylıkla sarsıldığını söyledi. (Daha sonra konuyu derinlemesine araştırmadan önce Yahya’nın yanılgısını öğrettiğini de itiraf etti.) Şimdiki duruşu ise öfkeye ve hatta ölüm tehditlerine neden olmuş.

Hasan cesaretle evrimi, ilk kez Müslüman düşünürlerce kaydedilen bir teori olarak sundu. Örneğin William Draper’in “Düşük formlardan insanın evrimine dair Muhammedi teoriye ya da insanın uzun bir süre zarfında şu anki konumuna kademeli tekamülüne” atıf yaptığını söyledi. 

Müslüman dünyadan evrimin duyulmamış şampiyonları arasında El Cehiz ve 10’ncu yüzyıl alimi İbni Maskavaih bulunuyordu. Hasan, İbni Haldun’un Mukaddimesi’nin bir hayvan hiyerarşisi tanımladığını da söyledi.

Bu tanımların farklı bir bağlamda ifade edildiğini ve bu alimlerin ne teoloji ne de biyolojide uzman olduklarını söyleyen El Mağrip Enstitüsü’nde İslam alimi Şeyh Yasir Kadhi tarafından bu iddialar şiddetle reddedildi.

Hasan evrime dair fikirlerinin kesin şekilde İslami düşünce sınırları içerisinde olduğunu ve düşünce farklılığına izin verildiğini öne sürdü. Kadhi aynı fikirde değildi: “Bu konuda iki farklı İslami görüşün olması (kutsalımıza) saygısızlık”.

Fakat Kadhi kendisini Yahya’nın yaratılışçı konumundan ayrı tuttu: “Müslümanların, biz evrime inanmıyoruz demesi bir hatadır”. Evrimin birçok prensibinin İslami teoloji için sorun yaratmadığını söyledi.

Müslümanların, dinozorlara, hominidler arasında türleşmeye ve hatta –tek bir istisna, insanoğlu hariç– Dünya’daki tüm hayvanların ortak bir ataya sahip olduğuna inanması mümkündü: “Üst-biliş, dil, ahlak, yaratıcılık ve din noktasında hayvanlardan farklı müşerref bir türüz”.

Müslümanların çoğunluğu için nihai açmazı ele aldı: “Allah, Adem’i şeylerin yüce tasarımına uygun olacak şekilde yarattı. Adem ve Havva’nın ebeveyni yoktu. Onlar evrimleşmedi. Bunun dışında herhangi bir duruş vahyi olarak savunulamaz”.

Hasan, evrime inanmanın kaçınılmaz olarak ateizme götürdüğünü reddetti: “Bilim bize nasıl yaratıldığımızı söyler, vahiy neden yaratıldığımızı”. Bilim ruhların varoluşunu ölçemediği gibi Allah’ın varlığını doğrulayacak ya da yadsıyacak bir deney olmadığını söyledi.

Kadhi, Müslümanların Hıristiyanların olduğu gibi tarihte bilim-karşıtı olmadığına işaret etti. Ancak devam etti: “Bilimi uygun yerine koymaya ihtiyacımız var”. Ona göre, “bilim Allah’ın yaratılışını anlama çalışması” idi.

Hasan, bilimi anlamayan din alimlerinin müdahale etmemesini önererek karşılık verdi: “Bilim insanlarının ne yapıp ne yapamayacağını dayatmak teologların işi değildir. Müslüman ümmeti geri bırakan sizin yaklaşımınız değil mi?”

Kadhi’nin cevabı dinleyicilerden coşkulu bir alkış aldı: “Kur’an bizi süper rasyonele yani idrakimizin ötesindekine inanmaya çağırır”.

Münazara yoğun tartışmayı canlandırdı ve kendimi değişen derecelerle farklı konuşmacıların farklı bölümleriyle hemfikir buldum. Ebuheif ve Jackson’un bilimsel rasyonalitesinin Babuna’un tuhaf şüpheciliğine ağır bastığına ikna oldum. Ancak Hasan’ın teolojik ussal esnekliği ile Kadhi’nin sarsılmaz kati retoriği arasında bölündüm.

Etkinlik sona erdiğinde huzursuzdum ve diğerlerinin benzer şekilde çelişki içerisinde olduğunu hissettim. Bu konuda Müslüman düşünsel fikir birliğinin nasıl tesis edileceğini tasavvur etmeye çalıştım. Kimi göreve çağırmalıydı? Kim alimleri ve bilim adamlarını bir araya getirip meşru bir komite kurabilirdi?

Tartışma, Pandora’nın Kutusu’nun kapağını kaldırdı fakat sonraki adımlar belirsiz kaldı. Müslümanlarla daha yapısal karşılaşma olmadan, insan evrimi kavramı hem entelektüel hem de ruhsal mayın tarlası olmaya devam edecek.

The Guardian Blogs’daki bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir. 

Haber Ara