Dolar

34,3268

Euro

37,5166

Altın

3.025,40

Bist

8.618,57

Hizbullah lideri Edip Gümüş konuştu

Hizbullah Lideri Edip Gümüş: 'PYD’nin de İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık ederek Kürd halkına hizmet edemeyeceğini, İslami şahsiyet, yapı ve hareketlerle çatışmanın kendilerine fayda vermeyeceğini bilmesi gerekir. Hiç kimse Müslümanlara düşmanlık yapmadan fayda görmemiş, onlarda görmezler. Zulmetmekle, baskı yapmakla ve masum insanları katletmekle hiç kimse bir yere varamaz. '

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-08-07 06:14:48

Hizbullah lideri Edip Gümüş konuştu

TIMETURK / Haber Merkezi

Hizbullah Cemaat'i Lideri  Edip Gümüş’e gündemdeki bazı meselelerle ilgili sorulara cevap verdi. Hizbullah basın bürosu tarafından basına gönderilen metinde Gümüş, PYD, Suriye ve Mısır'da yaşananlarla ilgili açıklamalarda bulundu. İşte o açıklamalar:


EDİTÖR: Sayın Gümüş, Ramazan Bayramı münasebetiyle sizlere gündemdeki konularla ilgili birkaç soru sormak ve bu konulardaki görüşlerinizi almak istiyoruz. Gerçi kısa bir süre önce soracağımız konularla ilgili beyanatınız oldu ve Hizbullah Basın Bürosu tarafından da bir açıklama yayınlandı. Ancak yaşanan sıcak gelişmeleri dikkate alarak bu konularda tekrar bazı sorular sormak istiyoruz.

Sayın Gümüş, Mısır’da ordunun yönetime el koymasını ve ardından İhvan önderliğindeki Müslüman halkın, yüzlerce şehit vermesine ve binlerce yaralıları olmasına rağmen direnip meydanları terk etmemelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

E. GÜMÜŞ: Bismillahirrahmanirrahim. Mısır başta olmak üzere İslam ümmeti olarak; dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlarının baskı, zulüm ve işkencelerine maruz kalarak, yerlerinden ve yurtlarından edilerek kan, acı ve gözyaşı içerisinde bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. İslam uğruna canlarını veren aziz şehitlerin şehadetlerini tebrik eder, geride kalanlara Allah’tan (cc) sabır, sebat ve yardım dilerim. İslam uğruna akan kanların, ümmetin kurtuluş ve özgürlüğüne vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim.

Her ne kadar mahzun olarak karşılıyorsak da sizlerin ve tüm Müslümanların mübarek Ramazan Bayramını tebrik ediyor, hayır ve kurtuluşa vesile olmasını temenni ediyorum. Müslümanları; her türlü zulüm, baskı, işkence ve esaretten uzak, İslam’ın hakim olduğu hürriyet ve güven ortamında, huzurlu bir şekilde bayramlarını geçirecekleri günlere kavuşturmasını Rabb–i zül Celal’den temenni ediyorum.

Mısır’a gelince; orada açıkça zorbalık yapılmakta ve zulüm işlenmektedir. Halk, diktatör Hüsnü’yü; halka ve halkın değerlerine rağmen, hiçbir hukuk ve kural tanımadan, ülkeyi istediği gibi yönetmesinden dolayı devirdi. O devrildikten sonra seçimler yapıldı ve halkın seçtiği insanlar yönetime geldi. Bu insanlar, yeni bir anayasa hazırlamıştı ve referandumdan sonra uygulamaya geçireceklerdi. Ondan sonra da bu anayasa çerçevesinde ülke yönetilecekti.

Ama şer güçler bunu hazmedemediler. Halka rağmen, halkın değerlerini hiçe sayarak darbe yaptılar. Bugün kâfir, zalim, münafık ve bel’amlar yekvücut olmuş, şeytani planlarını devreye koyarak dünyanın gözleri önünde Mısır Müslüman halkına zulmetmektedirler. Görünen o ki ellerindeki imkan ve fırsatları kullanarak bunu yapmaya devam edecekler. Sayın Mursi, İhvan ve onlarla beraber hareket eden diğer İslami hareketler darbeye karşı onurlu bir duruş sergilediler. Doğru kararlar aldılar ve isabetli tavır takındılar. Kurulan tuzaklara düşmemekle birlikte yapılan zulme de sessiz kalmadılar.

MMısır’da yaşananlar şunu bir kez daha açık ve net bir şekilde gözler önüne sermiştir ki İslam düşmanları; İslamı hayat nizamı olarak kabul eden ve bunun hakimiyeti için mücadele veren İslami Cemaat ve hareketlerin iktidara gelmemeleri için ellerindeki bütün güç ve imkânları kullanarak azami gayret sarf edeceklerdir.

EDİTÖR: Sayın Gümüş, İslam düşmanları tepki göreceklerini bildikleri halde neden Mısır’da zulüm ve zorbalıklarını herkesin gözleri önünde yapıyorlar?

E. GÜMÜŞ: Mısır’da halk devriminden sonra gelişmelerin seyri İslam ve Müslümanların lehine olunca, şeytani planlarla perde gerisinden buna engel olmaya çalıştılar hatta siyasi, sosyal ve ekonomik sahalarda birçok sinsi tuzaklar kurdular. Başaramayınca, gerçek yüzlerini gösterip açık bir şekilde bu planlarını uygulamaya koydular. İslam’a ve Müslümanlara olan düşmanlıkları ve tahammülsüzlükleri o kadar ileri derecededir ki engel olabilmek için her türlü zulüm ve baskıyı açık bir şekilde yapmaktan çekinmemektedirler.

Kâfir, zalim, münafık ve bel’amların, bugün açıkça oynanan oyun ve tezgahlarını görmeyenler, sadece kendilerini kandırıyorlar. Bunlar, Kur’an’ın ifadesiyle kör ve sağırdırlar. Belki de Cenab–ı Allah kıyamet gününde Müslümanlara mazeret bırakmamak için onların söylem ve tavırlarını açık bir şekilde ortaya çıkarıyor.

EDİTÖR: Sayın Gümüş, bu konularda Müslümanların sorumluluğundan bahsedilecekse ne söylemek gerekir sizce?

E. GÜMÜŞ: Bugün Müslümanlar büyük imtihanlarla karşı karşıyadırlar ve sorumlulukları da o oranda büyüktür. Özellikle İslam’da devlet düşüncesine sahip olup toplumun idaresine talip olup bu uğurda mücadele edenler daha büyük bir sorumluluk ile karşı karşıyadırlar. Zira onlar bunu daha iyi görüyor ve anlıyorlar. Şu anda Mısır’da Müslümanlara karşı bu anlamda fiili bir durum varsa bunun bir plan, program dahilinde olduğu ve yeryüzündeki tüm Müslümanlar için de geçerli olduğu bilinmelidir.

Bütün bunlara karşı uyanık olmak, olayları ve olanları doğru okumak gerekir. İslam ümmeti üzerinde yapılmış olan hesapları bozmak için her Müslüman mücadele sahasına çıkmalıdır. Sahaya çıkma, mücadele etme sadece bir takım olaylarla karşı karşıya gelindiği zamanla sınırlı olmamalıdır. Mücadele her yeri ve zamanı kapsamalıdır.

İslami yapıların düne kadar birbirlerinin aleyhinde yazıp konuştuklarını ve aralarındaki çekişmeleri bir yana bırakarak ortak müştereklerde bir araya gelip birbirlerine kenetlenmeli ve herkesin olması gereken yerde bulunması elzemdir. Aksi halde Allah’a verecek cevabımız olmaz. Müslümanların birlik olmaları için bütün sebepler oluşmuş, sığınılacak hiçbir mazeret kalmamıştır. Kâfirler, bizim ihtilaflarımızdan ve dağınıklığımızdan istifade ederek üzerimize gelmektedirler. Allah’ın (cc) yardımının üzerimize inmesi için, “…kurşunla kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak …” (Saf: 4) ayetinde buyurulduğu gibi bütünleşmemiz gerekir.

Müslümanlar, ifrat ve tefrite sapmadan, birbirlerini kardeş görüp diğer Müslümanlarda gördükleri yanlışlardan dolayı kin, nefret ve düşmanlık beslemeden, hata ve yanlışlarına müsamaha göstermelidirler. İslam’a ve Müslümanlara zarar verecek, İslam düşmanlarının hanesine ise kazanç olarak geçecek ve malzeme olabilecek davranışlardan kaçınmalıdırlar. Kendilerinin dışındaki Müslümanlar söz konusu olduğunda insaflı davranmaları, kardeşlik hukukunu göz önünde bulundurmaları, İslam düşmanlarının faydalanacağı her türlü söylem ve yaklaşımdan kaçınmaları lazımdır. Müslümanların bölünmelerine, birbirlerine kin ve nefretle bakmalarına neden olacak her türlü söylem ve davranıştan uzak durulmalıdır. Allah Teala’nın Maide Suresi 54. Ayeti kerimesinde buyurduğu gibi Müslümanların; “Müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu…” olmalarını umuyor ve bunu Rabbimden niyaz ediyorum.

EDİTÖR: Sayın Gümüş, gündemde yer alan olaylar karşısında bazen sessiz kaldığınızı, bazen de yazılı mesajlar yoluyla konu hakkındaki düşünce ve tavrınızı kamuoyuyla kısmen paylaştığınızı görmekteyiz. Bunları nasıl değerlendirmek gerekir?

E. GÜMÜŞ: Bir şey söylediğimiz, yazdığımız ya da yaptığımız zaman birlerine tepki olsun diye söylemiyor, yazmıyor ve yapmıyoruz. Söylediklerimizde, yazdıklarımızda ve yaptıklarımızda sorumluluk duygusuyla hareket etmekle birlikte, bütün bunların İslami olduğuna, İslam’a ve Müslümanlara hizmetteki çalışmalara fayda verdiğine, en azından Müslümanların zararına olmadığına inanıyoruz.

Aynı şekilde bir konu hakkında suskun kalıyorsak birileri istediği ya da birilerinin hoşuna gittiği için böyle bir tavır içinde bulunmuyoruz. İslam ve Müslümanların maslahatı için susmayı tercih ediyoruz.

Bazen de konular hakkında ne yazar, ne de konuşuruz. O mesele hakkındaki tavrımızı pratiğimizde gösteririz.

Bütün bu tutum ve davranışlara bizi sevk eden amil; Allah Teâlâ’nın rızası, O’nun istediği çerçevede kalma, nihayetinde ise ölüm ve ötesinin hesabıdır. Birileriyle ilişkilerimiz, muhabbetimiz ya da düşmanlığımız bizi; doğruyu söylemekten, doğruyu yazmaktan, doğruyu yapmaktan ve adil davranmaktan alıkoymayacaktır inşaallah. İslam ve Müslümanlara olan fayda ve zararın hesabını yaparak, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin tesirinde kalmadan tavrımızı belirleriz. Yanlışa yanlış, doğruya doğru der, yeri ve zamanı geldiğinde üzerimize düşeni yapmaya çalışırız. Bu hem bölgesel çapta, hem ülke çapında ve hem de uluslararası alandaki gelişmelerde bu şekildedir.

EDİTÖR: Sayın Gümüş, malumunuz her hareketin, her camianın nispet edildiği bir yerler olur veya anıldığı bir takım özellikleri olur. Dolayısıyla çoğu camialar nispet edildikleri bu yerler veya sahip oldukları belirgin özelliklerle anılırlar. Siz kendinizi bu açıdan nasıl konumlandırıyorsunuz?

E. GÜMÜŞ: İzaha geçmeden konuya ışık utacak bir anekdot aktarmak istiyorum. Bir ara Şehit Rehber ile birlikte bazı Müslümanları ziyarete gitmiştik. Sohbet esnasında bizimle ilgili şöyle bir mesele anlattılar. Bunlar, birkaç kişi birlikte Diyarbakır’a gitmiş ve bazı Müslümanlara misafir olmuşlar. Söz bizden açılmış ve bu misafirler bizi ev sahiplerine sormuşlar. Ev sahiplerinden biri; “Bunlar İhvan–i Müslimin’in uzantısıdır” demiş. Nereden biliyorsun, diye sorulunca; “İhvan’ın kitaplarını okutuyorlar, Said Havva’nın kitabını tercüme ettiler. Hasan el–Benna’nın ve Seyit Kutup’un kitaplarının Arapçalarını bastılar, dağıtıyor ve okutuyorlar” demiş. Misafirler, ertesi gün konuk oldukları ikinci ev sahibine bizi sorunca, ikinci ev sahibi; “Bunlar İran’ın temsilcileridir” demiş. Nereden biliyorsun, diye sorulunca; “Hüseyin Velioğlu, İslam İnkılabının yıl dönümü kutlamalarına davet edildi. Her yerde inkılabı ve imam Humeyni’yi anlatıyorlar” şeklinde cevaplandırmış.

Buradan anlıyoruz ki; o zaman o kardeşlerimiz, şimdi de bazı kardeşimiz bizi hakkıyla tanımıyorlar. Belli ki bilmedikleri yönlerimiz ve bazı özelliklerimiz var. İslam ve Müslümanların faydasına olduğuna inandığımız şeyleri alırız. Doğru olmadığına, İslam ve Müslümanların faydasına olmadığına inandığımız şeyleri de kimden gelirse gelsin tasvip etmeyiz.

Manifestomuzda, kimi açıklamalarımızda, tavır ve davranışlarımızda Kur’an, Sünnet, ashap, selef–i salihin ve çağdaş İslam davetçileri olan âlimlere bakışımız ve yaklaşımımız çok açık ve nettir. Müstakim yolda olan alim davetçileri kendimiz için bir değer, Peygamberlerin varisleri ve İslam ümmeti için birer lütuf olarak görüyoruz. Bu anlamda Bediüzzaman’ı seviyoruz, okuyoruz ve okutuyoruz. Kur’an, Sünnet, ashap, selef–i salihin ve çağdaş İslam davetçileri olan âlimlere bakışta, mutedil ve müstakim gördüğümüz çizgimizin oluşmasında onun payı çoktur. Şehit Hasan el–Benna’yı seviyoruz, kitaplarını okumuşuz, istifade etmişiz ve okunmasını istiyoruz. Teşkilati ve kültürel alt yapımızda katkıları vardır. İmam Humeyni’yi seviyor ve takdir ediyoruz. Özellikle inkılabi yönü, emperyalistler karşındaki duruşu ve Kudüs davasını sahiplenmesinden istifade ettik ve çok şey öğrendik.

Bütün bunlardan, sözünü ettiğimiz İslami şahsiyetlerin takipçileri olarak bilinenlerin veya kendilerini onların takipçisi olarak kabul edenlerin yanlışlıklarını kabul ettiğimiz anlamı çıkarılmasın. Kendini onlara nispet edenler kim olursa olsun, yanlışlıkları varsa ve yanlış yapıyorlarsa bu yanlışlıklarını kabul etmeyiz ama bununla birlikte bu yanlışlıkları o İslami şahsiyetlere de mal etmeyiz.

Biz Üstad Bediüzzaman’ı seviyoruz, kitaplarını okuyor, okutuyor ve çok da istifade ediyoruz. Ancak onun takipçisi olduğunu söyleyenlerin yanlışlıklarını kabul etmiyoruz. Üstad’a olan sevgi ve bağlılığımız, onun takipçisi olduğunu söyleyenlerin yanlış gördüğümüz yönlerini kabul etmemizi gerektirmiyor. Uygun ortamlarda bu yanlışlıklarının ne olduğunu da dile getiririz. Ancak onlara düşmanlık yapmayız. İmam Humeyni’yi sevdik ve seviyoruz. Bu, onun çizgisinde olduğunu söyleyenlerin yanlışlıklarını tasvip etmemizi gerektirmez. Bu müntesiplerin yaptıkları yanlışlıkları doğru bulmayız ancak bu, onlara düşmanlık yapmamıza da neden olmaz. Uygun ortamlarda yapılan yanlışlıkları dile getiririz. Üstad Hasan el–Benna ve diğer İslam âlimlerine ve takipçilerine karşı tutumumuz da aynı şekildedir.

EDİTÖR: Sayın Gümüş, beyanlarınızda dikkatimizi çeken üç İslami şahsiyet var. Üstad Bediüzzaman Said–i Nursi, Hasal el–Benna ve İmam Humeyni. Siz camia olarak bunları mı kendinize referans almışsınız? Sizlere, bunların takipçisi denebilir mi?

E. GÜMÜŞ: Biz, her yönümüzle müstakil bir yapıyız. Hiçbir hareketin uzantısı veya devamı değiliz. Kendimizi kimseye de nispet etmiyoruz. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi, İslam alimlerinden istifade eder, her birinin güzel yönlerini alır, doğrularını uygularız. Bu anlamda; Üstad Bediüzzaman’dan inanç ve fikir yönünden, Hasan el–Benna’dan teşkilat yönünden, İmam Humeyni’den emperyalizme karşı mücadele ve inkılap yönünden, Şeyh Said’den kıyam ve kıyam ruhu yönünden etkilenmişiz. Kendimizi bunların hiç birine doğrudan nispet etmemekle birlikte hepsine kendi değerlerimiz ve yolumuza ışık tutan İslam önderleri olarak bakar, istifade ederiz.

İstifade ettiğimiz İslam alimleri ve değerli şahsiyetler bunlardan ibaret değil ve sadece bunların kitaplarını okumuyoruz. Bunların yanında; Abdulkadir Udeh, Seyyid Kutup, Mevdudi, en–Nedvi, Mutahhari, Beheşti, ve Şeriati’yi de okuduk ve okuttuk. Onları ve benzer vasıflara haiz İslam alimlerini okumaya ve okutmaya devam edeceğiz. Belki fazla okumadığımız ya da okumada ihmal ettiğimiz alimlerimiz ve dava adamlarımız olan Şeyh Selhaddin, Salih begê Hênê, Şeyh Mahmudé Berzenci vb. alim ve önderleri de okuyacağız ve okutacağız. Bütün bunların, İslam’a hizmet ettiklerine ve hayatlarını bu uğurda feda ettiklerine inanıyoruz.

EDİTÖR: Gelinen nokta itibariyle Suriye çok karmaşık bir hal almış. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

E. GÜMÜŞ: Hiç şüphesiz ümmetin kanayan yaralarından biri de Suriye’deki savaştır. Bu savaş, ümmet içinde fitneye dönüşmüş, Müslümanlar için de ciddi bir imtihan sahası haline gelmiştir. Gücü ve imkanı yeten Müslümanlara bu konuda büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu nedenle, Suriye üzerinde etkili olabilecek olan Müslüman şahsiyetler, İslami hareketler ve yönetimlerin yeniden bir muhasebe içine girmeleri gerekir diye düşünüyoruz. Daha önceki açıklamalarımızda da ifade ettiğimiz gibi Hizbullah, HAMAS, tüm yoğunluğuna rağmen İhvan hareket olarak, İran ve Türkiye’nin de devlet olarak kendi aralarında konuyu görüşüp müzakere etmelerini bu işin üzerine gitmelerini istiyoruz. Bunların dışında taraflar üzerinde etkili olabilecek kimler varsa bu konuda sorumluluklarını yerine getirmelidir. Nihayetinde Suriye’de Kur’an–a muhalif olmayan bir yönetimin işbaşına gelmesi bizim arzumuzdur. Hiç kimse, kendi doğrularının arkasına sığınıp bu fitnenin önünün alınmasına seyirci kalmamalıdır ve buna hakkı yoktur. Müslüman halkın mağduriyetinin sürmesine sessiz ve seyirci kalanlar Allah’a hesap veremeyecek, ahirette, belki de dünyada büyük bir felaketle karşı karşıya geleceklerine inanıyoruz.

EDİTÖR: Suriye Kürdistan’ında son zamanlarda PYD ile Nusra ve bazen de PYD ile diğer gruplar çatışmaktadırlar. PYD’nin orada hakimiyet kurmaya çalıştığı hatta özerklik ilan edeceği gündeme geldi. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

E. GÜMÜŞ: Müslüman halkın zarar gördüğü hiçbir çatışma ortamını uygun görmüyoruz. Sözünü ettiğiniz bölge yoğun olarak Kürtlerin olduğu mıntıkadır. Suriye’de hem İslami ve hem de insani haklarından mahrum edilme noktasında Kürtler herkesten fazla sıkıntı çekmişlerdir. Suriye’deki bütün halkların İslami ve insani haklarına kavuşmalarını ve İslami bir yönetimin işbaşına gelmesini temenni ediyoruz. Kürtlerin de diğer tüm halklar gibi İslami ve insani haklarına kavuşmalarını istiyoruz. Bu anlamda Suriye’de İslam adına mücadele eden İslami hareketlerin Müslüman Kürt halkının İslami ve insani haklarına kavuşmaları için hizmet etmelerini bekliyoruz. Bu konuda gayret gösterenlerin olduğunu da biliyoruz.

PYD’nin de İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık ederek Kürd halkına hizmet edemeyeceğini, İslami şahsiyet, yapı ve hareketlerle çatışmanın kendilerine fayda vermeyeceğini bilmesi gerekir. Hiç kimse Müslümanlara düşmanlık yapmadan fayda görmemiş, onlarda görmezler. Zulmetmekle, baskı yapmakla ve masum insanları katletmekle hiç kimse bir yere varamaz.

EDİTÖR: Son olarak şunu sormak istiyorum. Malumunuz olduğu üzere Erbil’de Ağustos ayında Kürd Konferansı/Kongresi yapılacağı ilan edildi. Bununla ilgili düşünceleriniz nedir, bizimle paylaşacağınız bir şey var mı?

E. GÜMÜŞ: Bütün halkların, kendilerini ve geleceklerini ilgilendiren konular üzerine bir araya gelip fikir alışverişinde bulunmaları ne kadar tabii ise Kürtlerin de bir araya gelip fikir alış verişinde bulunmaları aynı şeklide doğal ve tabii haklarıdır. İnşallah olumlu bir sürecin başlangıcı olur. Kürd halkının örgütlü kesimlerinin aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakıp bu noktaya gelmeleri olumlu bir adımdır. Ancak alınacak kararların Müslüman Kürd halkının dinine ve değerlerine muhalif olmaması son derece önemlidir. Alınacak kararlarda İslam’a muhalif bir şey olmamasını temenni ediyoruz.

Bir diğer önemli husus ise böylesi bir konferans veya kongrede temsiliyet sorununun yaşanmaması gerekir. Yani, dört parçadaki Kürd halkının bütün temsilcilerinin burada yer alması gerekir.

EDİTÖR: Sayın Gümüş, şimdiden Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor, bizlere vakit ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Allah (cc) razı olsun.

E. GÜMÜŞ: Ben teşekkür ediyorum. Allah (cc) sizlerden de razı olsun, hayırlı işlerinizde sizleri muvaffak kılsın, yar ve yardımcınız olsun. Bu vesileyle buradan tekrar tüm Müslümanların mübarek Ramazan Bayramlarını tebrik eder, ümmetin kurtuluş ve hürriyetine vesile olmasını Rabbimden dilerim.


Haber Ara