Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

Çağdaş Bir Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi mi?

Bugün paralel devlet yapılanması iddiaları konusunda da, Haşhaşiyyûn taifesine atıfta bulunmasına bakıldığında, arada bir takım benzerlikler kurulabilir mi ? Pennsylvania, bir modern Alamut Kalesi midir? Oradaki F. G. bir çağdaş Hasan Sabbah mıdır? Ve bağlıları,haşhaşiyyûn fedaîleri’ne benzerler mi?

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-01-19 00:55:22

Çağdaş Bir Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi mi?

Selahhatin Eş Çakırgil-Haksöz

Başbakan Erdoğan’ın 14 Ocak Salı günü partisinin Meclis Grubu’nda yaptığı konuşma sırasında, ülkenin son zamanlarda sürüklenmek istendiği konulara değinirken kullandığı dil, epeyce ağırdı.
Bu da, ülkeyi 11 yıldır genelde başarılı şekilde yönettiği içte ve dışarda genel olarak kabul edilen bir Hükûmet’in tam da arka arkaya gelecek olan (2014’deki Mahallî seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2015’deki Genel Seçimler olmak üzere)  üç seçim dönemine girilirken özel olarak tezgâhlandığı anlaşılan büyük tuzak yüzünden olmalı.. Erdoğan’ı  (evet, AK Parti’yi değil, bizzat Erdoğan’ın şahsını bertaraf etmeye odaklanmış olan iç ve dış güç merkezleri ve çevrelerin) başka türlü bertaraf etmekte başarılı olamıyacaklarını anlayan odaklar ülkenin sosyo-ekonomik yapısını zorlayacak tertibler içine girmişlerdi. Erdoğan’ın tepkisinin sert olması da, oyunun böylesine girift ve çok yönlü, iç ve dış odaklı olması yüzünden olsa gerek..
Ama, yine de Erdoğan’ın özellikle, ‘acırsan, acınacak hale gelirsin..’ şeklinde bir söz telaffuz etmesini beklemezdim. Bu sözle kararlılığını göstermek istemiş olabilir, ama, kararlılığı göstereyim derken, böyle genellemelere başvurması sanırım, yanlıştı. Onun yerine, ‘acınacak hale düşmemek için, adaleti ve insafı elden bırakmıyacağız..’ gibi bir cümle kursaydı, keşke.. Ne var ki, o söz artık ağızdan çıkmıştır ve yaydan fırlayan ok gibi bir yerlere çarpmıştır, başta bizzat kendi kalbî ölçüleri olmak üzere..
*
Tayyîb Erdoğan’ın söz konusu konuşmasında değindiği ve üzerinde çok tartışılan bir konu ise,‘haşhaşiyyûn’ taifesi oldu. Erdoğan, 1000 yıl öncelerde yaşanmış olan bir Hasan Sabbah Hadisesi ile devlet bünyesi içinde varlığı gizlenemiyecek boyutlara ulaşmış bulunan ‘paralel yapılanma’ arasında zımnen bir benzerlik kurmuş oldu.
Erdoğan o konuşmasında, “17 Aralık komplosu, Türkiye'nin demokrasi ve hukuk tarihine kara bir leke olarak geçti. 17 Aralık sabahı belli merkezlere baskın yapılıyor. Tamamen gizli yürüttükleri soruşturmaları seçime 3,5 ay kala başlatıyorlar. Geçmişi 3 yıla kadar uzanıyor. Bunca zamandır bu adımları niye atmadınız? Düşünebiliyor musunuz, 25 mühürlü çuval gelecek, bunlar açılmadan ânında adım atılacak. Bu işin nasıl organize edildiği ortada..
Bu ihanet operasyonunda maşa olarak kullanılan örgüt, taraftarlarını harekete geçirmiş, hükümete karşı kampanyanın fitilini ateşlemiş. Bir anda itibarsızlaştırma girişimleri başlamış. Milletten değil, mensubu oldukları örgütten talimât alıyor. Uluslararası kirli odakların elinde oyuncak olmuş örgüt, adeta efsunladığı mensublarını ülkelerinin aleyhine yönlendiriyor. Bu tezgâhı kuranlar kendilerini ele verdiler. (…) Büyük Selçuklu Devleti’nde Haşhaşî’ler denen gözü dönmüş gizli örgütün devleti nasıl esir almaya çalıştığını, düşmanla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce gördük. Türkiye Cumhuriyeti, bu sinsi virüslere asla geçit vermez. 
Bu sürecin Türkiye'de inançlı kesimleri mağdur etmesine asla izin vermeyiz. Örgütün üst yönetimiyle, oradaki diğer vatandaşlarımızın hassasiyetlerini birbirinden kesinlikle ayırıyoruz. Samimî kardeşlerimizden oyunu görmelerini bekliyoruz. Hiç endişeniz olmasın. Tarihte biz nice hainler gördük. Nice ajanlara, casuslara, gayri millî saldırılara şahid olduk. Bu aziz millet duasıyla gayretiyle sarsılmaz imanıyla, kardeşlik dayanışmasıyla tüm o saldırıları aşmıştır. Aramızdan bazıları ihanet etse de, emanete hıyanetlik etse de siz kalbinize umutsuzluğun zehrini yaklaştırmayacaksınız.”  diyordu.
Açıktır ki, bu sözlerdeki en ilginç benzetme, üyelerinin âdetâ efsunlandıkları, sihirlendikleri belirtilen ’Haşhaşîyyun taifesi’yle ilgili olan bölümdür.
Hatırlayalım ki, bin yıl öncelerde, Selçukluların ünlü başveziri Nizâm-ul’Mülk, önceleri arkadaşı olan Hasan Sabbah’ın kurduğu bir esrarengiz teşkilat/ örgütte yetiştirdiği ve ’haşhaş / esrar’  kullandırılarak ’efsunlandırıldıkları’ iddia olunan ve bunun Haşhaşiyyûn’ isimlendirilen’fedaî’leri aracılığıyla müslüman coğrafyasının kalbinde on yıllarca bir tedhiş ve dehşet havası, bir terör havası estirmiş ve kendilerini bertaraf etmek için için kararlı bir mücadele veren Selçuklu’ların ünlü başveziri Nizâm-ul’Mülk de, bizzat bu fedaîler eliyle katledilmişti.
Şiî -İslam’ın 12 İmam aqîdesi’ne karşı, 6. İmam Cafer-i Sâdıq’ın oğlu İsmail’i 7. İmamolarak kabul ettikleri için İsmailiyye veya  7 İmam mezhebi diye anılan hareketin en ilginç isimlerinden olan Hasan Sabbah, muhakkak ki ilginç ve esrarengiz bir tarihî şahsiyettir.
O, bugün İran’ın başkenti Tehran’ın 90-100 km. kadar batısında, Qazvin civarında,  2 bin metreyi aşan yükseklikte ve ulaşılması son derece çetin, bir kartal yuvasını andıran Alamut Kalesi’ni kendisine karargah olarak seçmişti.
(Unutmamak gerekir ki, Hasan Sabah ve fedaîleri konusunda tarihte tekrar olunup duran iddiaların gerçeğini belirlemek kolay değildir. Çünkü, o tarihî iddialar, hep onları bertaraf etmiş olanların iddialarına göre şekillenmiş; suçlananlar bir daha başlarını doğrultamadıkları için, savunmaları ve mukabil iddiaları bir gizli tarih söylemi olmaktan ileri gidememiştir. Herhalde galib gelselerdi, onların söyleyecekleri, hasımlarının söylediklerinden çok farklı olabilirdi.
Ve yine hatırlayalım ki, 35 yıl öncebu günlerde, İran’daki milyonların Şah rejimi aleyhine gerçekleştirdiği büyük qıyâm hareketini izah edemiyen uluslararası güçler ve gözlemcileri de, İmam Khomeynî ve tarafdarlarını, Hasan Sabbah ve fedaîlerine benzetmişlerdi, onları hiç bir gücü durduramıyacağını düşünerek..)
Şimdi.. Tayyîb Erdoğan’ın da Haşhaşiyyûn benzetmesi yapması da tesadüfî sayılamaz, herhalde.. Çünkü, yıllarca hem ’taqiyye’ anlayışını eleştirip, ’taqiyye’nin daniskasını yapan bir yapılanmadan söz edilmekte.. Üstelik, bu yapılanma, eline aldığı onbinlerce- yüzbinlerce geenç insanı, dershanelerinde, öğrenci evlerinde öyle bir eğitimden geçiriyor ki, aktif, hareketli, atılgan, ele-avuca sığmaz gencecik insanlar, bir kaç ay içinde o eski hallerine yabancı, sessiz, kibar ve iradelerini de ’âbi’ dedikleri kimselerin eline vermiş, âdetâ uyuşturulmuş ’fedaî’lere dönüşebilmekte, hattâ tahsil ve  sair bütün hayatî kararlarında, yukarıdan verilen istek ve emirlere göre hareket eder hale gelebilmekteler. Bunu, diğer alanlarda, kendilerine bağlanan ticaret ve meslek alanlarındaki insanların tavırlarında görmek mümkün..
Bu bakımdan karşı karşıya bulunulan tablo, sıkıntı verici bir durum..
Bu durumun bu noktaya gelmesine seyirci mi kalındı?
Hayır..
Özellikle 2007’de yaşanan yüksek gerilimli siyasî çalkantılar,  27 Nisan 2007 Muhtırası, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, bir kısım generallerce yönlendirildiği bilinen dev mitingler vs. esnasında, hiç bir siyasî güç kendisine yakın duran kesimleri dışlamak istemezdi.
Ayrıca, insanların niyetleri açıkça ortaya çıkmadıkça, niyet okumalara soyunarak bir takım tedbirlere başvurmak bir umûmî vehim ve sosyal cinnete dönüşebilirdi.
Ama, bu gibi benzetmeler ilk planda ilginç gözükse de, herkes karşısındakini, tarihteki benzer örneklerle nitelemeye başladığında, ortaya çıkan tablo çok sevimsiz noktalara varabilir.
Bunun en sevimsiz örneklerini bugün İran’da da görmekteyiz. İslam İnqılabı’na karşı  olmak ne kelime, o büyük İnqılab hareketinin en etkili mevzilerinde bulunmuş ve on yıllarca, milyonluk kitlelerce hayırla ve hattâ salâvat’la ‘Âyetullah Huseyn Ali Muntezerî, Mîr Huseyn Musevî, Mehdî Kerrubî ve hattâ Hâşimî Refsencanî’ gibi nice seçkin isimlerin ‘Yezid Karargâhı’nın askerleri, munafıqlar, sionizmin ve emperyalizmin hizmetçileri..’ vs. diye, nasıl ağır şekilde suçlandığını hatırlamak bile yeter..
*
Ayrıca, bugün paralel devlet yapılanması iddiaları konusunda da, Haşhaşiyyûn taifesine atıfta bulunmasına bakıldığında, arada bir takım benzerlikler kurulabilir mi ? Pennsylvania, bir modern Alamut Kalesi midir? Oradaki F. G. bir çağdaş Hasan Sabbah mıdır? Ve bağlıları,haşhaşiyyûn fedaîleri’ne benzerler mi?
Bu konuda ölçüyü kaçırmamak, ihtiyatla ve insafla hareket etmek gerekir. O hele de son zamanlardaki beyanlarıyla ve tarafdarları da hiç bir ölçü tanımazcasına bir tavır takınsalar bile, hepimize düşen, ateşin üzerine benzin dökmekten kaçınmak olmalıdır.
Ancak, gelişmeler bu yolu da tıkamak eğiliminde..

Haber Ara