Körfez ve İran: Yeni gerçekler, yeni stratejiler
İran'ın, BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya'yı kapsayan P5+1 grubu ile imzaladığı nükleer anlaşmanın, ülkenin Körfez bölgesi ile arasındaki mevcut duruma son vermesi muhtemel.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-02-08 11:31:13
ABD'nin Irak'tan çekilmesi dengeleri sarsarken, nükleer anlaşma ile birlikte İran'ın bölgedeki gücü de eşi benzeri görülmemiş bir biçimde artacaktır. Bu gelişme, Körfez bölgesi ülkelerinin arasına siyasi açıdan mesafe koymuş durumda.
KÖRFEZ İŞBIRLIĞI KONSEYI
Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK), Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden oluşuyor. Ürdün, Fas ve Yemen'in de Konsey'e katılımı gündemde. 2011'den bu yana KİK'in başkanlığını Abdullatif Zayani yapıyor.
Ancak Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) tüm üyeleri aynı frekansta değil. Umman, nükleer anlaşmasının hazırlık diplomasisi sürecine ev sahipliği yaparak ABD - İran ilişkilerinde kolaylaştırıcı rol üstlenmekle beraber, tarafsız bir yaklaşım benimsiyor. Katar, kendisini önemli bir bölgesel ve uluslararası oyuncu olarak konumlandırma yarışında. Kararsız bir tablo çizen Birleşik Arap Emirlikleri, bir tarafta Suudi Arabistan'dan yana çıkarken, diğer tarafta İran ile arasındaki gerilimleri hafifletmeye çalışıyor. ABD - İran yakınlaşması yüzünden kendisini hem tehdit altında hem de ihanete uğramış hisseden Suudi Arabistan ise, İran'a karşı dolaylı savaşları yoğunlaştırıyor.
Öte yandan, devam eden Arap Baharı ayaklanmalarının da bölge açısından önemli etkileri söz konusu. Değişim isteyen yeni bir ortak bilinç, otokratik iktidar sistemlerinin dönüşümünden yana güçlü bir toplumsal irade üretti. Aynı bilinç, devlet dışı aktörleri güçlendirip, uluslarötesi etkileşimi de yoğunlaştırdı. Büyük uluslararası tablo da daha iyi bir durumda değil. Buna ilave olarak, uluslararası alanda sürüp giden, Soğuk Savaş sonrası güç dengesi arayışı da ardında ciddi iktidar boşlukları ve küresel oyuncular için manevra alanı bırakmakta.
İran'ın bölgede artan gücü ve aykırı dış politikaları, Körfez ülkelerinin arzu ettiği bir gelişme değil. Bu zorlu meseleler, kalıpların dışında bir düşünce şekli benimseyerek, geçmişin yükünü atıp ileriye bakmayı gerektiriyor.
Değişen bölgesel düzen, Körfez ülkelerinin önüne üç zorluk çıkarıyor: Bunların ilki, görüş farklılıklarının üstesinden gelinerek, bölgedeki siyasi manzarayı yeniden yapılandırmak için gereken siyasi çabaları seferber edecek yeni bir kolektif güç fikrinin benimsenmesi.
KİK ülkeleri, küçük nüfusları ve zengin ekonomileri sayesinde Arap Baharı'nın etkilerine ciddi ölçüde kapalı kaldı. Bununla birlikte, iyi bir yönetime, evrensel hak ve özgürlüklere dair talepler bitecek gibi görünmüyor. Toplumsal taleplerin bir an önce ciddiyetle ele alınması, vatandaşlarla yapıcı bir diyalog içine girilmesi ve iç meselelerin bir düzene koyulması şart. Körfez İşbirliği Konseyi'nin benzer sorunlar yaşamakta olan diğer ülkelere müdahalesi, işin bu yönünde ilerleme sağlandıktan sonra gelirse çok daha eşit ve yapıcı olacaktır.
Görüş farklılıkların azaltılması
İkinci sıkıntılı nokta, KİK yapısını güçlendirme ve bölgesel meselelere dair görüş farklılıklarını azaltma yönünde çalışılması. Kimse her konuda tam bir fikir birliği olmasını beklemiyor. Ancak, yeni bölgesel ortam, anlık menfaatlerin ötesine bakarak düşünmeyi ve orta-uzun vadede durumu ele alacak bir gündem belirlemeyi gerektiriyor.
Bununla birlikte, nükleer anlaşmanın neticeleri, bölgesel güç dengesinde temelden bir değişime yol açacak olup, hiçbir ülke, bu değişimle tek başına başa çıkamaz. Şayet KİK'in işlevsiz bir kuruluşa dönüşmesi istenmiyorsa, üye ülkeler, kendi içlerinde yeni bir kolektif eylem girişiminde bulunmalıdır.
Üçüncü zorluk ise, İran'la ilişkilere dair ortak bir strateji geliştirilmesi ile ilgili. İran nükleer anlaşması, ülkenin dış politikasına belli bir ılımlılık getirecektir. Anlaşmanın özellikle potansiyel ekonomik açılımlar bağlamında yurtiçinde de etkileri olacak; ancak İran rejiminin yapısını fazla etkilemeyecektir. Dolayısıyla, İran dış politikasında yaşanacak olası bir yumuşamanın, bölgedeki gerilimi tümden dağıtması pek de ihtimal dahilinde değil.
“Türkiye, Körfez İşbirliği Konseyi'ne İran'ın bölgedeki nüfuzuyla başa çıkabilme konusunda yardımcı olabilir.”
Bülent Aras
Körfez ülkeleri, bölgesel bütünlüğü geri kazanma çabaları kapsamında üç temel mesele üzerinde kati tedbirler almak durumunda kalacaktır: İlk olarak, mezhep gerilimi asgari düzeye indirilmeli. Mezhep çatışması, bölge genelinde toplumsal düzeyde yayılma tehlikesi taşıyor. Bunu önlemenin bir yolu, sorunu devlet düzeyiyle sınırlandırarak en başından engellemek.
İkinci konu, bölgesel siyasette ılımlılık kanalları oluşturmak için İran ile seçici angajman içine girilmesidir ki, bu angajman, büyük bir koordinasyon içinde, kolektif şekilde yürütülmeli.
Üçüncüsü ise, İran'ın gücünü dengeleyebilecek ve aynı zamanda ülkeyle ekonomik ve siyasi bağlarını da koruyabilecek bir unsur olarak Türkiye ile ortaklığın pekiştirilmesi. Türkiye'nin Mısır'a yönelik dış politikası, kimi KİK ülkeleri ile sürtüşmeye yol açmış olsa da, söz konusu meseleler, uzakta kalınamayacak kadar önem taşımakta ve Türkiye, Körfez İşbirliği Konseyi'ne İran'ın bölgedeki nüfuzuyla başa çıkabilme konusunda yardımcı olabilir.
Körfez bölgesindeki mevcut durum sürdürülebilir değil. Yeni bir bölgesel işbirliği ruhu ve beraberinde yapılacak dikkatli bir risk değerlendirmesi ile gelecek odaklı bir planlama, bölgesel düzenin yeniden yapılandırılması açısından faydalı olacaktır. Alternatif yol ise bölgesel yapının çöküşüne yol açabilir ki, böyle bir hasar, daha sonrasında yüksek bir bedel ödenerek dahi tamir edilemez.
Bülent Aras, Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Öğretim Üyesi ve aynı kuruma bağlı İstanbul Politikalar Merkezi'nde Çatışma Çözümü ve Arabuluculuk Projesi Koordinatörü. Aras aynı zamanda Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Wilson Center bünyesinde kıdemli üye.
ALJAZEERA
SON VİDEO HABER
Haber Ara