Dolar

32,5836

Euro

35,0060

Altın

2.464,69

Bist

9.883,45

AK Parti kurucusu Demirtaş'a oy vereceğim dedi!

AKP kurucularından ve eski milletvekillerinden Mehmet Mir Dengi Firat, Kürdistan sorunu ve AKP içindeki politik geçmişi hakkındaki soruları yanıtladı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-07-22 01:02:24

AK Parti kurucusu Demirtaş'a oy vereceğim dedi!

BasNews'e konuşan Mehmet Mir Dengi Firat, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP adayı Salahattin Demirtaş’a ay vereceğini söyleyen Fırat, ’Bir süredir Türkiye’nin Araplarla olan ittifakı bozuldu. Bölgede önemli bir aktör olmak istiyorsa Kürdlerle işbirliği yapmak zorundadır’ dedi.

Uzun yıllar AKP içinde bulundunuz. Kürd sorununun çözümü konusunda AKP’nin tavrını samimi buluyor musunuz?

Türkiye Kürd sorununu çözmek istiyor. Çünkü Türkiye şunun farkına vardı ki Ortadoğu’da bir varlık göstermek isterse sadece İslam üzerinden kuracağı ilişkilerle mümkün olmadığını da gördü. Sayın RecepTayyip Erdoğan bölgesel bir güç olmanın Kürdlerle mümkün olabileceğini gördü. Çok uzun bir süre Kürdler ile Türkler çok büyük problemleri olmadan yaşamışlardı ta ki Cumhuriyet dönemine kadar. 2000’li yıllarda bir yandan Türkiye AB üyeliği için mecburen Kopenhag Kriterleri’ni uygulamak zorunda hissetti. Tayyip Erdoğan’ın 12 yıllık hükümeti döneminde ve enerji zengini olan bu bölgelerde Kürdlerle bir kan davasının olmadığı, Türklerle Kürdler arasındaki çatışmalarının da daima Türklerin neden olduğu yok saymalara, bastırmalara karşı direnme olarak ortaya çıktığını anladı. Bu tarihsel bir farkına varış oldu. Türkiye demokratikleşme, özgürleşme ve bölgesel bir güç olma yolunda tek bir alternatifinin kaldığını gördü. Bu ittifakın da Kürd ve Türklerin ittifakından geçebileceği noktasında AKP’nin de ilk başlarda istemeden zorla yapmaya çalıştığı, yaptığı Kürdlerin özgürlükleri konusunda yaptığı çalışmalar gerçeği görme imkanı yarattı ve herhalde bu gerçeği görme noktasında bir alışkanlık yarattı. Süreç devam edecektir. Zaten süreci durdurabilmek mümkün değil. Burada sürecin hızı önemlidir. Son zamanlarda mecliste görüşülen yasa tasarısı ve bana göre mit yasasında görüşülenler özellikle Abdullah Öcalan ve PKK ile yapılan görüşmelerin suç oluşturmamasının, suç oluşturmaması için değişikler yapılıyor. Bana göre bu çok büyük bir adım ve aslında bundan sonra atılması gereken çok büyük bir adım yok. Tüm büyük adımlar geride kaldı. Yani biraz daha cesaretli olunursa birkaç adım daha atılırsa Kürd sorunu büyük oranda çözülmüş olur.

Atılması gereken ama atılmamış adımlar nelerdir?

Bir kere bu çatışma ortamının ortadan kaldırılması gerekir. 30 yıla yakın Türklerin zorlamasıyla insanlar dağa çıkmaya başladı. Eğer Türkiye’de hak ihlalleri söz konusu olursa diğer devletlerin de buna müdahale etmeleri meşru olur. Bunu Türkiye kabul etti. Böylesine bir dünya içinde bu problemin halledilmesi gerektiği görüldü. Tabi ki Kürd kimliğinin de ötekileştirilmemesi gerekir. Kürdlerin de siyaset içerisinde herhangi bir barış olmadan Kürd insanının partilerin önündeki yasakların kalkması lazım. Türkiye Kürdistan’ındaki demokrasi ile Ankara’nın demokrasisi arasında çok büyük farklılıklar var çünkü o bölge uzun bir süre OHAL ile yönetildi ve burada PKK faktörü de var. Kendi kurduğu partiler dışında o bölgede herhangi bir partinin doğmasına engel oldu. Bu da Marksist ve Leninist olmayan Kürd muhafazakarları da AKP’ye oy vermeleri sonucunu doğurdu. Ama burada yalnızca Türk devletine iş düşmüyor aynı zamanda PKK ve onun kurumlarına da iş düşüyor. Eğer hakikaten söyledikleri gibi demokratik bir yapının oluşmasını istiyorlarsa farklı düşüncelerin de vücut bulmalarına destek ve imkan vermeleri gerekiyor. Ancak bu şekilde Kürd halkı gerçek özgürlüğüne kavuşmuş olacak.

Mecliste tartışılan paketin 6 maddesi de Öcalan’ın yıllardır dile getirdiği talepler. Devletin Öcalan’ın talepleri dışında bir önerisinin olmayışı problem değil mi? Öte yandan mesele temelde dil meselesi iken pakette buna dair bir düzenleme yok.

Kürd halkının temel talepleri içerisinde dilini özgürce kullanabilmek, dilini geliştirebilmek talebi vardı ve bu en önemli taleplerden bir tanesiydi. AKP genel başkanlığı yardımcılığımdan ayrılmamın altında da bu neden yatıyordu, çünkü bana göre her insanın dilinin bir hak olduğu ötesinde, insanın insan olduğu noktada başlar ve bir dili yok etmek o insanı da yok etmek demektir. Ben bunu jenosid olarak adlandırıyorum çünkü on binlerce, yüz binlerce insan anadilini unutmuştu, insanların dilleri yok ediliyor benim gibi ya da benim çocuklarım gibi. Dolayısıyla da anadilimi bilmiyordum ve anadilini bilmediğin zaman Kürd olma vasfını kaybediyordun. Bir Kürd vatandaşı için öncellikli olan dilidir, dilini konuşan, dilini geliştirebilen gerçek anlamda bir insan olmasını istiyorum. Demokrasilerde her vatandaş birbirine eşit haklara sahiptir yani Türk vatandaş hangi haklara sahipse Kürd vatandaş da bu haklara sahip olmalı. Ana dili Kürdçeyi öğrenmesi lazım bilimsel olarak bilmesi lazım. Kürdlerden başka diğer etnik kesimlerin de bu hakları kullanması gerekmektedir. TRT 6 de öyle. TRT 6 çok büyük bir adımdır, devletin karının iflas ettiği bir adımdır. Bu adımdan çok etkilendim ve ağlamıştım çünkü devlet inkardan vazgeçtiğini gösteriyordu. Ama maalesef BDP’li vekiller oraya gelmemişlerdi. Televizyonlar yayın yapabiliyor ama halen bir çekingenliğin devam ettiğini görüyorum mesela; neden bir devlet bankası halen bir Kürdçe reklam vermiyor.

AKP sorunun çözümü konusunda Öcalan’a nasıl bir misyon biçiyor?

Çatışmanın durdurulması PKK ile müzakereyle olur. Ama vatandaşların hak ve özgürlüklerini birileri ile pazarlayamazsınız. Eğer gerçekten demokrasiye inanıyorsanız yapmanız gereken tek bir şey vardır. Her türlü yasağı ortadan kaldırırsınız ve dönüp vatandaşınızdan özür dilersiniz. O dağdaki gençlerin de bir şekilde aşağı indirilerek silahların susması gerekiyor. Çünkü silahlar konuştukça bölge insanı da bundan çok zarar görüyor. Hükümetin ya da devletin PKK ile Öcalan ile kandildeki güçler ile görüşmesini normal görüyorum ve bunu normal siyasetin içine çekmesi gerekiyor çünkü PKK’nın bir partisi var ve mecliste temsilcisi var ve tabanı var. Tamam burada 35 bin insan öldü deniliyor ama bunun 30 bini Kürd, dolayısıyla bu defterin kapatılması lazım.

Kürdistan’da devletin attığı adımlarda samimi olmadığı noktasında görüşler bugün de geçerliliğini koruyor. Karakol ve kalekollar inşa ediliyor, korucu sayıları artırılıyor bu bir çelişki oluşturmuyor mu?

Türkiye’de ilk olarak bir siyasi parti, devlete hakimiyetini ilk defa 2011’de falan sağlamaya başladı. Yine de bütün hücreleriyle sağladı anlamında olduğunu düşünmüyorum. Kalekolu kim yapar? Asker yapar. Asker bugünkü çatışmazlık durumundan memnun mu değil mi, bunun önüne bir soru işareti koymak lazım. Şimdi sivil iktidar iki duvar arasında kalmış durumda. Halk karakol yapılması konusunda devlete karşı bir şüphe içerisinde, asker de bunu yapmak istiyor. Ben bunun yapılmaması kanısındayım bunun yerine silahların terkedilmesi gerekiyor. Burada hem asker hem de PKK bunun karşısında bazen birşeyler yapıyorlar yol kesmeler falan. Bir provakasyonu engellemek için silahsızlaştırma çok hızlı olmalı. Silahın bırakılmasın lazım konuların mecliste görüşülmesi lazım. Hatta meclis dışında da konuşulabilir

Güneyin bağımsız devlet olması durumunda Kuzeyde, halk nezdinde şu an tartışılan ve atılan adımlar değersizleşebilir mi? Yani orada bağımsızlık ama burada seçim barajının düşürülmesi, vatandaşlık vs.

Özellikle Kürdlerin yaşadığı coğrafyaya baktığımızda Kürdler ile Araplar ya da Farslar arasında çok kesin sınırlar çizebilirsiniz ama bunun Türkiye’de yapamazsınız. Türkiye’de Kürdistan’da yaşayan Kürdi, batıda yaşayan Kürdlerden daha azdır. Yani Kürdler ile Türkler arasındaki ilişkiler Kürdler ile Araplar arasındaki ilişkilerden çok daha farklıdır. Dolayısıyla bağımsız bir Kürdistan’dan korkmanın bir anlamı yok. Eğer burada demokrasi varsa insanlar burada mutluysa güneyde ve Rojava’daki Kürd de gözünü buraya dikecektir. Dolayısıyla ben burada bir entegrasyon olacağı kanaatindeyim. Parçalanmaktan ziyade birleşmenin olacağını düşünüyorum. Bu illaki bir devlet çatısı altında kurulacak bir birliktelik olmayabilir. Ekonomik anlamda da bir birliktelik kurulabilir. Türkiye’nin de bu devlet fikrinden korktuğunu düşünmüyorum. Çünkü realiteyi gördüklerini düşünüyorum. Bölgede Araplarla iyi geçinemeyecekleri ama Kürdler ile iyi geçinebileceklerini ve bu anlamda bir ittifak içerisinde olabilecekleri noktasında gerçeği gördüler. Yani Türkiye Kürdlerin enerjisine muhtaç, Kürdler de bu enerjiyi pazarlaması noktasında Türkiye’ye muhtaç, yani ben ileride bir entegrasyon olacağını düşünüyorum.

Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’nun Putin benzetmesi yapılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu ve sizin tavrınız ne olur?

Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanlığı seçildikten sonra nereye gideceği bilinmez ama bunun çok iyi bir sonuç doğuracağını düşünmüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürdlerin oyu çok etkin olacak yani doğru hareket edilirse ağırlıklarını gösterebilirler. Ben hiçbir zaman PKK’li olmadım yani Marksist, Leninist bir siyasete ve şiddete de inanmadım ama her şeye rağmen Cumhurbaşkanı seçiminde oyum Selahattin Bey’in lehine olacak. Çünkü bu iki turlu bir seçim. Hepimiz oy versek bile Selahattin Demirtaş’ın seçilmesi mümkün değil ama Türkiye’de yüzde 20 bir Kürd varlığı söz konusu ve bu seçim bu varlığı gösterme konusunda çok önemli. İlk defa böyle bir fırsat doğuyor ve ben bir Kürd olarak her ne kadar farklı bir düşüncem olsa da oyum Salahattin Bey’den yana olacak.

Haber Ara