Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Fethullah Gülen'e açık mektup

Yazar Mehmet Efe'den Fethullah Gülen'e tarihi çağrı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-07-28 16:47:08

Fethullah Gülen'e açık mektup

Fethullah Gülen Hoca,

Ağlayan ÇocukSiz bu ülkenin çocuğusunuz. Yenilgilerimizden geriye kalan en güzel çocuklarını Çanakkale’ye gömerek bayrağını düşmekten kurtaran bu millet, yaralarını sararken yaralarından yükselen can havlini süren bir grup Erkan-ı Harp’ın, sırtında Maraş’tan kovduğu Fransızlardan beter bir işgal komiserliği kurduğunu gördü. Balkanlar’dan Kırım’a, Mağrib’den Yemen’e yüreğinden kopanlara, her birinden gelen bayrakları katlayıp koynuna sokarken ağıt yakmayı bitirmeden; kınalı kuzu taze fidan çocuklarını gönderdiği peygamber ocağının “hükmü merdut”ların emrinde bir gaddarlık nizamına döndüğünü gördü.

Çocuklarını budayıp durdu emaneti yağmalayıp bir oligarşi kurmuş hükmü merdutlar. İskilipli Atıf, Ali Şükrü Bey, Kazım Karabekir, Şeyh Said, Seyit Rıza da bu ülkenin çocuklarıydılar. Menderes de, Deniz Gezmiş de Sivas’da yakılanlar da, Lice’de katledilenler de, Kızıltepe’de bombalanan köylerde doğanlar da Diyarbakır Cezaevi’nde hurdahaş edilenler de.

Bu millet yaralarının derinine inmeyi, gizli gizli Kur’an okumayı, bağrına taş basmayı öğrendi. Asla vazgeçmedi ne Balkanlar’dan ne de Yemen’den. Ama sabırla, duayla, çocuklarını kurban vermeyi asgariye indirme çabasıyla devam etti yüreğinin yeniden bir bütün olduğu günü beklemeye.

Bediüzzaman Said-i Kürdi de bu ülkenin çocuğuydu. Onu kaybettiğinde O’nun öğrencilerini bastı bağrına gizli gizli.

Siz, bu milletin yaralı bereli yüreğinin çırpınışlarından, o derin sarsıntılardan birinin üzerinde yükselttiği bir direniş fidanıydınız. Su verdi size bu millet; korudu, kolladı, dua verdi, emek verdi, çocuklarının ekmeğinden bölüp verdi, çocuklarını da verdi. Anadolu çocuklarının müsavat cehdinin tezahürü oldunuz. Fidandınız, bahçe oldunuz, orman oldunuz. İyi çalıştınız siz de okuduğunuz, anladığınız kadarıyla ve Allah dalları dünyanın her yerine uzanan bir çınar yaptı sizi. Bankalarınız, okullarınız, dünyanın her yerine sesinizi ulaştıran bir megafonlar imparatorluğunuz oldu. Sonra geriye bakıp bu orman benimdir vehmine kapıldınız belki, “öl desen ölecek bu çocuklar senin eserin” diye fısıldadı şeytanlar kulaklarınıza belki, belki farkında bile olmadınız nice körpe dimağları yukarıdan gelen herşeyi kayıtsız şartsız kabul eden, anlamıyorsa tevil etmesi gereken kurşun askerlere döndürdüğünüzün. Bir piramide döndürdünüz Allah’ın ve bu Milletin size emanet ettiği ormanı. Hükmettiğiniz millet ormanının selametini, ormanın sebebi mevcudiyetinden yukarıya çıkardınız. Prensipler yerine maslahatla hareket ettiniz. Nice insanlar üzüldü yolculuğunuz sırasında. Nice kalpler yıktınız siz de. Haddinizi aştınız ve zıddınıza dönüşmeye başladınız. Benim bu acizane ve keşke yanlışlansa dediğim bu mütalaamın görmeye engel olmadığı hakikat şudur: Sabretti bu millet, silkineceği günlerin rüyasını sizde de görmeye çalıştı.

Tayyip Erdoğan da bu ülkenin çocuğudur. O da, kendine dayatılan gömleği parçalamak isteyen bu milletin hançeresinden kopan, bir başka sarsıntının yükselttiği bir direnişin içinden çıktı. Bu millet yanyana gördü sizi. Coştu. Allah’ın ikram ettiği bir fırsat gördü beraberliğinizi. Size “Hoca Efendi” dedi ve Başvekil yaptı O’nu. Muazzam geri adımlar attırdı böylece ufuklarına çöreklenmiş ”hükmü merdut” vesayet nizamına. Ülkesini geri alabileceğine, katladığı bayrakları açmasının vaktinin gelmiş olabileceğine bile inandı. Ama Erdoğan da geriye baktı ve benim gibi nicelerinin uğruna coplar, tekmeler yediği bir mücadele azminin yükselttiği dalgayı, ‘ben yarattım, bana emanet edilen bu irade, arkamdaki rüzgar benimdir’ diye inanmaya başladı belki. Sorumluluklarını, Şeytanların kulağına fısıldadıklarıyla mecz etmeye çalıştı. Ve Milletle ve milletin umutlarıyla, acılarıyla elele ufuklara yol almak yerine, tepesinde kendisinin oturduğu bir piramide döndürdü etrafına halkalanan millet dalgasını. Prensiplerle, adaletle, hukukla davranmak sorumluluğunu; maslahatına, kısa günün karı mevzi kazançlara feda edebildi. Milletin kurtulmaya çalıştığı edişelerini, unutmaya çalıştığı korkularını bile piramidini tahkim etmek için harç yapmaya kadar vardırdı işi. Allah’ın bahşettiği nice fırsatları, piramidine daha sıkı tutunmak için tepti, yozlaştırdı, Milleti millet yapan tüm paydaları mirasyedi gibi piramidinin kısa günlerinin kârına tahvil etti. Haddini aştığı için zıddına dönüşüyor. Benim kenardan yaptığım ve keşke yanlışlansa dediğim bu acizane mütalaanın görmeye engel olmadığı bir diğer hakikat de şudur: Balkanlar’dan Kırım’a, Mağrib’den Yemen’e ve hatta cihanşümul şeytanlar nizamının zulümleri altında inim inim inleyen tüm mazlumlar, ondan öyle çok ümitlenmişti ki ve hala ne çok ümitleniyorlar!

Her ikinizin de arkasındaki dalga, az sonra dikkatinizi çekmeye çalışacağım ve belki de son fırsatımız olabilecek bir imkanın hizmetine sunulmasıyla bu ülkenin, bu milletin ve hatta tüm dünyanın yüreğine soğuksu serpecektir diye inanıyorum.

Onyıllardır hayatınızı adadığınız hizmetinizin iki piramit arasında bir çatışma görüntüsünden derhal çıkıp; tüm parçalarıyla bu milletin, zillet ve sefalet içinde devineduran İslam Dünyasının ve sonrasında belki de tüm dünyanın ufuklarında bir nur güneşi gibi patlamasını sağlayacak bir imkandan sözediyorum.

Bunca yıl binlerce hayatın adanmışlığıyla, tavizlerle, maslahatgüzarlıklarla, gözyaşlarıyla, hatta zalimleri ıslah etmek maslahatı uğruna diye açıkladığınız nice hukuk ihlalleriyle ilmek ilmek ördüğünüz mevcut gücünüzün ve etkinizin sorumluluğundan sözediyorum. Belki ağır bedeller de ödediniz hatalarınıza, günahlarınıza. Belki bu yüzden Allah, benim gibi bir günahkarın hatırlatmasını vesile kılarak size bu imkanı sunuyor. ‘Mülaane’lerle, ‘tape’lerle, sosyal medya trolleriyle, sonu gelmez ağız dalaşlarıyla emeklerin boşa gitme tehlikesi arzettiği bir dönemde, belki de ancak bu imkan içindi herşey diyebileceğim bir imkandan sözediyorum.

Tüm düşmanlarınızı bir anda dumura uğratacak, iftiraları, yalanları, günü birlik maslahat siyasetlerinin ürettiği nifak ve çirkefi; Şeytanın fısıldadığı; şeytancıkların, ifritlerin, kenelerin kılcal damarlarımıza kadar sirayet ettirmeye başladıkları tüm ezberleri darmadağın edecek; Resul-u Ekrem’in bize armağan ettiği onurun tezahüründen başka bir şey olmayacak bir imkandan sözediyorum. Elleri kelepçeli kolluk memurlarını bırakın, tüm kelepçeleri parçalayacak bir kibrit çakmanızdan sözediyorum. Hakkın huzuruna varmadan önce, şu ana dek yapmakla ya da vesilesi olmakla iftihar ettiğiniz ne varsa hepsini taçlandıracak, arındıracak, ve nesiller boyu anlatılacak bir destandan sözediyorum. Bu millet bunu yapabilesiniz diye ağladı sizinle. Katlanmış bayrakları yeniden dalgalandıracak bir imkandan sözediyorum.

Bu çağrıyı Başvekil’e yaptım önce. Başvekil CNN’e çıkıp yılda 4.9 Milyar dolar ticaret hacmiyle rekor kırdığı İsrail’e ‘Terör Devleti’ dedi ama ardından İsrail’e tam meşruiyet sağlayacak mülevves dili tekrarladı.

Yapmanızı umduğum şey zor değil. Bedeli yüksek de olabilir (reel-politik dedikleri şey böyle buyuruyor) ama Allah’ın rızasından daha yüksek olacağını, Allah’la aralarında perde olmayan mazlumların yüzünü güldürmekten daha önemli olacağını sanmıyorum eğer bir bedel olursa. Yapabilecek kudretiniz, pozisyonunuz var.

Kulak verdiğiniz takdirde ertesi gün tüm dünya halklarını etrafınızda halka yapacak bir çağrıdan sözediyorum.

Tarihin çağrısından sözediyorum: Çanakkalemizin son parçası Gazze’den yükselen dumanların ve 1948’den beri Mescid-i Aksa’yı inleten çığlıkların yükselttiği bir çağrıdan. İliklerime dek duyuyorum bunu. Siz de duymalısınız. Dinleyin.

Filistin Davasıdır bu imkan, kıstırıldığımız köşe Gazze’de Ramazan-ı Şerif’in 19 günüdür işlenen katliama bir karşılık verme imkanından sözediyorum. İsrail’e haddini bildirme çağrısından sözediyorum.

Hicret ettiğiniz Amerika’nın bile kurtulmak için çareler arayıp durduğu İsrail’den sözediyorum.

Tek yapacağınız, bir basın toplantısı veya bir kitle yayın organına vereceğiniz bir mülakatta; sizi, yıldırım hızıyla, tüm Yahudi çocuklarının, Arap çocuklarının bir tek gün içinde amcası, hocaefendisi, velinimeti kılacak bir beyanat vermeniz. Aşağıdaki cümleleri veya aynı anlama gelecek cümleleri ifade eden net bir beyanat:

İsrail gayrı meşru bir devlettir. Bir işgal gücüdür ve işgale direnenlere soykırım uygulamaktadır. İsrail’in meşru müdafaa hakkı diye bir şey olamaz. Derhal işgal ettiği topraklardan çekilmeli, lağvedilmeli, yurtlarından çıkarılmış Filistin halkı gaspedilen topraklarına dönmeli ve Filistin’de Arapların, Yahudilerin; hepsi Hz İbrahim’in dinine mensup Hristiyanların, Musevilerin, Müslümanların birarada barış, eşitlik ve adalet içinde yaşadıkları bir Filistin Devleti kurulmalıdır. Gerisini yüksek belağatinizin dua, edebiyat, hoşgörü, barış, kardeşlik vesair evrensel mesajlarıyla muhteşem bir üslupla örebileceğinizden kuşkum yok.

Bunu yapamıyorsanız, en azından ‘İsrail meşruiyetini yitirmiştir, sadece Birleşmiş milletlerin bile en az 45 kararını fiilen ve açıkça ihlal etmektedir, Savaş Suçları mahkemesinde yargılanmalıdır, Filistin’de yaşayan halklar, (tüm mülteciler de döndükten sonra) tarafsız gözlemcilerin nezdinde yapılacak hür bir seçimle yönetimlerine karar vermelidirler. İsrail’in elde ettiği zenginliğin kısmı azamisi de uluslararası bir komisyonun gözetiminde Filistinliler’e tazminat olarak ödenmelidir’ deyin mesela.

Bunu yapın, herşeye değecek.

mehmetefe.com

Haber Ara