Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Etyen Mahçupyan: AK Parti Cemaat'e tuzak kurdu

Gülen Cemaati’ni çok yakından bilen ve uzun yıllar Zaman'da çalışan Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, internethaber.com’a konuştu.

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-09-09 23:54:30

Etyen Mahçupyan: AK Parti Cemaat'e tuzak kurdu

İnternethaber.com'a konuşan Mahçupyan; 30 Mart yerel seçimleri öncesinde Zaman gazetesine yayın çizgisini değiştirmesi yönünde uyarılar yaptığını ama sözünün dinlenmediğini anımsatan Etyen Mahçupyan, 17 Aralık operasyonuyla ilgili çok konuşulacak bir iddia ortaya attı.

Hükümetin, dershaneleri kapatma girişiminin tuzak olduğunu söyleyen Etyen Mahçupyan, "Operasyon 30 Mart’a yakın olsaydı, daha büyük bir darbe olabilirdi hükümete. Ama hükümet bunu öngördü ve Cemaat'in bunu öne çekmesini mümkün kılacak şekilde dershane hamlesini yaptı" dedi.


ZAMAN BANA 'ÇIK' DEMİŞ OLDU

Uzun yıllar Zaman gazetesinde çalıştınız. Yazılarınız hafta 3’ten 1’e inince ayrıldınız... Size Baskı yapıldı mı?

Baskı yapılmadı. Sayfanın editörü olan arkadaşımız arayıp “Yazılarda indirim olacak. Sizin yazılarınız da 1’e veya 2’ye inebilir” dedi. Peki, dedim ben de, tekrar aradığında 1’e indirildiğini söyledi. “Bunun anlamını siz biliyorsunuz. Bu çık demektir” dedim. “Yani tabii” yanıtını aldım. Çünkü daha sonra, haftada 1’e indirdikten sonra 15 günde 1’e indirdik de diyebilirler.

ARTIK SENİN YAZILARINI GÖRMEK İSTEMİYORUZ...

Mobbing yapıldı yani...

Her gazetenin böyle bir hakkı var diye düşünüyorum, gazete yönetimi istediği insanla çalışır, istemediği insanla çalışmaz. Zaman gazetesi de bana yazı yazdırmakla mükellef değil, dolayısıyla “Artık senin yazılarını gazetede görmek istemiyoruz” diyorlarsa, yapacakları iki yol vardı. Birinci olarak tazminatı verip çıkartma, ikincide de senin alanını daraltırlar, sen kendin çıkarsın. İkinci yolu tercih ettiler, iyi dedim ben de. Zorla istemediğiniz bir yerde yazmanın da bir alemi yok.

30 Mart seçimleri öncesinde Zaman gazetesini yayın politikası konusunda uyardığınızdan, AK Parti’nin yine yüksek bir oyla seçimi kazancağını belirttiğinizi dile getirdiğinizden bahsetmiştiniz. O eleştirilerinize Zaman’da nasıl yanıt aldınız?

HÜKÜMETİN DERSHANE TAVRI KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL

Cemaat’e 17 Aralık öncesinde de eleştirel bakışım vardı dershaneler konusunda. Ben dershaneler konusunun hükümet tarafından çok iyi yönetilmediğini ve en azından dershanede çalışanlara, onların sahiplerine haksızılık yapıldığını düşünüyordum. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Sonradan bir ara yol bulundu ama ilk başta hükümetin tavrı kolay kabul edilebilir değildi.

CEMAATİN DERSHANE SAVUNMASI YAPMASI YANLIŞ

Ama Cemaat’in de şöyle bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu düşünüyordum nitekim böyle bir yazı yazdım ve bunu Zaman yayımlamak istemedi. Ama ben zaten isterseniz yayımlamayın da demiştim onlara. Söylediğim şey şuydu, Cemaat, kategorik olarak dershanenin eğitim açısından önemini tartışmaktan ziyade, dershanecilerin savunmasını yaptı. Dershanelerin Cemaat’in üyelerine ve gençlerine verdikleri üzerinden savunma yaptığı ölçüde siyasileşiyor, siyasileşecek ve bir süre sonra bu kavgayı birtakım fedailer Cemaat adına götürdüğünde, bir süre sonra Türkiye Hizmet Hareketi’ni bu fedailerin üzerinden okumaya başlayacak, bu da daha siyasileştirecek ve bir tür kendisini imajından tamamen kopartacak.

GÜLEN CEMAATİ SİYASİ VE KAVGACI...

Cemaat marjinalleşiyor mu demek istiyorsunuz?

Çok daha siyasi, kavgacı... Nerede dinler arası diyalog, nerede 17-25 Aralık meselesi sonrası Gülen Cemaati? Bir hizmet olayından şu anda, bayağı siyasi kavga içinde olan bir yapıya gelindi. Bu biraz da kendi hatalarıyla oldu. 30 Mart öncesinde ise, AK Parti’nin kesinlikle kaybedeceğine dair yaygın bir kanaat vardı. Ben o kanaati sarsamadım... Bu kanaatin gerçekliğe tekabül etmediğini hemen hemen her hafta anlattım. Son âna kadar “Siz bu anketlere bakmayın, AK Parti yüzde 35 alacak, hatta onun da altında kalacak” dendi. Zaman gazetesinin yayın kurulundaki arkadaşlar, gerçekten de AK Parti’nin yüzde 30’lara düştüğünü düşünüyorlardı. Onların enformasyon kanalları ne ise, bunu bilmek mümkün değil. Bu noktada hiç etkili olamadığımı söyleyebilirim.

CEMAAT YOLSUZLUĞU KULLANDI

17 ve 25 Aralık’ı ‘darbe’ olarak niteliyor musunuz?

Hükümete bir darbe vurmak için, mümkünse hükümeti devirmek için atılan bir adımdı. Yolsuzluk sıfır değildi, yolsuzluk ithamı tamamen bir balon değildir, gerçeğe dokunan bir sürü yeri vardır. Ama o yolsuzluk yakalandığı anda, özel olarak bekletilmiştir, dosyalar birleştirilmiştir. Dosyalar içi boş başka dosyalara eklenmiştir, siyasi bir hüvviyet kazanmasına yol açılmıştır ve sonra da bu dosya paketi bayağı kendi mesleğini siyasallaştırmış olan bir savcı marifetiyle hayata geçirilmiştir. Bunun hâlâ bir yolsuzluk dosyası hüvviyeti taşıdığını söylemek çok zor.

BAŞARISIZLIK İHTİMALİNİ TASAVVUR ETMEDİLER

Gülen Cemaati’nin bugüne kadarki stratejisi iktidarlarla ters düşmemek üzerineydi. Peki, Gülen Cemaati bu mesafeli ilişkilerden ‘darbe’ yapma noktasına nasıl geldi? Cemaat yanlış mı yönetildi?

Bu hatanın bir psikolojik zemini var, o da şu: Şimdiye kadar ne yaptıysa başarılı olmuş bir gruptan bahsediyoruz. O yüzden de, herhangi bir başarısızlık ihtimalini tasavvur etmeleri bile, o kadar kolay değil. Fethullah Gülen diye, bir liderleri, rehberleri var. O kişinin de şu ya da bu nedenle her yaptığı eylemin, tercihin doğru olduğunu düşünen ve buna yatkın olarak bakan bir sürü insan var. Dolayısıyla çok tartışılmıyor.

ERGENEKON GİDİNCE CEMAAT GELDİ

Ayrıca, özeleştiri geleneğinin olmadığı bir yerden bahsediyoruz. Bir karar alındığı zaman hata gibi gözükmüyorsa, uygulamada hata olduğu ortaya çıksa bile, “Hata değildir” diyenler daha fazla olabiliyor. Bu işin psikolojik çervesi. Referandumdan sonra, Gülen Cemaati benim gördüğüm kadarıyla kendini şöyle bir pozisyonda buldu: Ergenekon ve Balyoz sonrasında bürokraside bayağı bir temizlik yapılmış, bürokrasinin bir sürü kanalı, pozisyonu açılmıştı ve İslami kesimde o kesimlere müracaat edebilecek insanların büyük kısmı Gülen Cemaati’nin mensuplarıydı. Bunun dışındaki insanları büroksiye girmesini de zaten Cemaat engelledi.

Bürokrasiye hakim oldu ve bu öyle bir güç getirdi ki, Gülen Cemaati’nden olmayan insanlar da kendilerini Cemaat’tenmiş gibi gösterme başladılar, böylece yükselme şansları oluyordu. O zaman giderek bu bürokrasi belirli bir iç odak tarafından yönetilebilir hale geldi. Şunu da söyleyeyim, bu bürokrasinin kurumlar arası bir ağ olduğunu da gözden kaçırmamak lazım. Sadece yargıda, sadece poliste bir gruptan bahsetmenin ötesinde, bu gruplar arasında bir ilişki var.

CEMAAT HÜKÜMET ADINA STRATEJİ ÜRETMEYE KALKTI

Dolayısıyla da siyaset üretme şansı var. Ve adım adım Gülen Cemaati’nin bu kadroları hükümet adına strateji üretme, siyaset üretme, bunun insan malzemesini üretme, geliştirme şansı elde ettiler. Bunu kullandılar ve siyasette de yansımasını istediler. Daha çok milletvekili çıkarmak, belirli bakanlıklarda daha fazla yer almak gibi vs. 2010 referandumu sonrası çok kritik çünkü 2011 genel seçimlerine gidiliyordu. Hükümetin, Cemaat’in siyasi taleplerine evet demeyeceği ortaya çıktı. Hükümet, Cemaat’in yaptıklarına teşekkür ediyordu, onların sosyal alandaki taleplerine de evet diyordu ama siyasi alanda talepte bulunmamasını istiyordu. Bu da Cemaat’in işine gelmedi. 17 Aralık sonrası çıkan tapelere bakalım, ilk dinlemeler 2011’in başına gidiyor. Yani referandumdan birkaç ay sonra dinlemeler başlamış. Demek ki bir hazırlık var, Cemaat’in karar alıcıları işlerin sarpa sarabileceğini ya da isteği gibi gitmeyebileceğini öngörmüşler.

HÜKÜMET, CEMAATE BUNLARI KONDURAMADI

2012’nin başında Hakan Fidan olayı var. O noktadan sonra artık hükümet de bunun ne olduğunu 3 aşağı 5 yukarı biliyor fakat eyleme geçemiyor, Cemaat’e bunu konduramıyor, tam olarak çizgiyi nereden çekeceğini bilemiyor vs. 2012’de yaşananlarla 2013’e doğru geldiğimizde hükümetin de daha sertleşme ihtimali ortaya çıkınca adım adım iki tarafın birbirini dinlemeye başladığını anlıyoruz. İki tarafın birbirini dinelemesi müstakbel kavgayı haberdar ediyor ve 17 Aralık daha sonra olacakken 17 Aralık’a çekilen bir operasyon yapılıyor...

Bu söylediğiniz çok krtik. Cemaat neden operasyonu öne çekti?

Operasyon 30 Mart’a yakın olsaydı, daha büyük bir darbe olabilirdi hükümete. Ama hükümet bunu öngördü ve öne çekmesini mümkün kılacak şekilde dershane hamlesini yaptı.

Hükümet, Cemaat’in özellikle üstüne gitti...

Evet. Böylece 17 Aralık’a çekilmiş oldu operasyon.

DERSHANE OLAYI CEMAAT'E TUZAKTI

Peki, hükümet yolsuzluk operasyonu mu bekliyordu, ya da başka türlü bir hamle mi?

Karşılıklı yapılan dinlemelerden bizim sonra anladığımıza göre, bunların bir bölümü hükümet tarafından biliniyordu. MİT’in bu konuda kamuoyuna yansımış olan bir raporu var. Hükümete böyle bir operasyonun olacağı MİT tarafından iletilmişti. Tabii her olabileceği bilgisi gelen şey olmuyor. Dolayısıyla siyasi karar başka bir şey ve hükümet de iki arada bir derede burayı götürdü. Dershane olayı bir tür tuzaktı bence. Siyasi olarak bir tuzak işlevi gördü ve Cemaat de bu tuzağa düştü. Cemaat kendisinin bir siyasi aktör olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı ve bu anlamda deşifre oldu. Bu noktadan itibaren de olaylar hızlandı. 17 ve 25 Aralık meselesinden sonra hükümet, önünde seçime 3 buçuk ay kala, bu sürenin önemli bir kısmını, kırılan, bozulan imajını düzeltmek ve yeni bir söylem üretmek için kullanabildi. Eğer, bütün bu operasyon 17 Aralık değil de, 17 Şubat’ta olsaydı o zaman hükümetin bunun altından kalkma ihtimali çok zordu.

ZAMAN'IN ENTELEKTÜEL OKURU TRAVMA YAŞIYOR

Zaman gazetesinde yazarken birçok okur mektubuna da yer veriyordunuz köşenizde. Şu anki aldığınız pozisyondan dolayı tepki geliyor mu Cemaat okurundan?

Zaman’da yazılarımı okuyanların çok azı bir ilişki götürüyor benimle. Şunu söylemek lazım, Zaman gazetesinin okuyucusu, ya da Zaman üzerinden ilişki kuran okuyucu içinde önemli bir entelektüel odak var. Çok sayıda, masterlı, doktoralı insanı var Cemaat’in. Bu insanlar kategorik olarak mahkum edilebilir insanlar değil, düşünen insanlar. Psikolojik olarak da Cemaat çerçevesinin dışına çıkamayan da insanlar. Bu yüzden epeyce travmatik bir durum yaşıyorlar. Bu travmatik şeyi yaşarken de, apaçık bir şekilde kendilerine karşı olanlarla temas etmeleri de zorlaştı. Zaman’dayken benim aykırı fikirlerime rağmen, sürekli olarak yazıştığım 50-60 kişi vardı. Ama şu an onlardan 3-5 kişi kaldı. Hepsi şu anda küçük çevrelerinde hesaplaşıyorlar, bir karar almaya çalışıyorlar.


RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara