Dolar

32,3294

Euro

35,0613

Altın

2.284,99

Bist

8.982,03

Armağan: Kemalize olmuş İslamcılar beni ürkütüyor

Derin Tarih Dergisi genel yayın yönetmeni Mustafa Armağan Yeni Asya'ya konuştu.

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-10-13 15:53:25

Armağan: Kemalize olmuş İslamcılar beni ürkütüyor

Mustafa Armağan: Muhafazakâr kesimden olduğunu söyleyen “Kemalize olmuş” insanlar var. İşte bu beni üzüyor, ürkütüyor.

Yazdığınız bir twitte “Bediüzzaman Said Nursî’nin yayımlansa “Sırr-ı innâ a’tayna” Risalesini yasaklatacak bir İslâmî Kemalizm gelişiyor Türkiye’de, şaşırtıcı zamanlar” diyorsunuz. ‘İslâmî Kemalizm’ nasıl ve kimler tarafından geliştiriliyor?


Kemalizm Türkiye’de maalesef “Su-i misal emsal olmaz” sözünü yanlış çıkartacak şekilde ona karşı olan ya da karşı olduğunu söyleyen birçok bünyeye menhus bir hastalık gibi sirayet etmiş durumda. Meselâ “Kürt Kemalizmi” dediğimiz yaklaşım Türk Kemalizmi’ne karşı çıkan bünyenin içerisinde kendisine varlık sahası bulabildiği gibi muhafazakâr kesimde de çeşitli izdüşümleri bıraktı. Dolayısıyla Kemalizmi CHP ile özdeşleştirip o cepheye inhisar ettirmek doğru değil. Çünkü mevcut eğitim sisteminden yetişen ve bu paradigmayla kafaları yoğrulan nesiller ister istemez Kemalist tortuları hayatlarının değişik aşamalarında yansıtıyor ve yaşatıyorlar.

Türkiye’de bir zamanlar dedeleri, babaları Kemalizm’den çok çekmiş, vaktiyle Kemalist paradigmaya karşı çıkmış, itiraz etmiş bazı kesimlere mensup insanlar bile zaman içinde Kemalist yanlışları tekrarlaya tekrarlaya bilinçaltlarına sızdırdı ve dayatma gerçekler karşısında onları bir tür içselleştirme sürecine girdiler. Bu içselleştirme tecrübesi veya “Stockholm sendromu” diyelim adına bugün Kemalizmi resmî tarih üzerinden eleştiren bizim gibi insanların karşısına hiç hesapta olmayan bir ideolojik duvar olarak çıkmakta.
Yalnız bu, dediğim gibi, ille belli bir kesim, belli bir bünye için değil, genel olarak Türkiye sathına yayılmış olan bir anlayış ve aslında kökü kurutulması gereken bir anlayıştır…

Peki Kemalizm neydi? Sadece ezanı yasaklatan, idam sehpalarını kuran, camileri ahıra çeviren bir anlayış değildi şüphesiz. Halkın iradesine ipotek koyan, onu silâh zoruyla susturan, ona ‘rağmen’ bir şeyleri dayatan bir zihniyetin adıydı. Bu zihniyetteki her kesim, her bünye Kemalizm’den bir pay veya maraz kapmıştır. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın Kemalizm hakkındaki hakikî fikirlerini içinde barındıran “Sırr-ı İnnâ A’tayna Risalesi”ni bırakın, bazen muhteva itibariyle benzer bir metin olan ve resmî Külliyatta mevcut bulunan “5. Şuâ”nın bile bazı baskılarında makaslandığına şahit oluyoruz.

Peki ne var bu gizli risalede? Diğer kitaplarında remzen anlattığı bazı şeylerin ismini bu Risalede koymuş Üstad. Hani yaygın deyişle, ‘i’lerin noktalarını yerlerine yerleştirmiş. O zamana kadar günün birinde noktalarını koyarım diye ‘ı’ yazmış, ama artık noktaları yerlerine koyunca ‘Kral çıplak!’ demiş. Şimdi bu Risaleyi gündeme getirince “Hayır. Bunu yayınlayamazsın, dile getiremezsin, başımıza iş açarsın” gibi dayatmacı bir anlayışla karşılaşıyoruz. Bu Risale yayınlanır mı, yayınlar mıyız bilmiyorum. Fakat bundan rahatsız olup da aleyhimize dâvâ açabilecek İslâmcı ya da muhafazakâr kesimden olduğunu söyleyen “Kemalize olmuş” insanlar var. İşte bu beni üzüyor, ürkütüyor.

Şu deniliyordu ya hep: Dersimliler nasıl CHP’ye oy veriyor? İşte Stockholm Sendromu, katiline âşık olmak vs. Peki bu tavır ne oluyor? Burada da sen dinini, dedeni, değerlerini alt üst etmiş bir anlayışı tahkim ediyorsun. Biz “I. İnönü Savaşı diye bir savaş yok, bu icat edilmiş bir kurgu, bunu İnönü bile kendisi itiraf ediyor hatıralarında, Mustafa Kemal biraz büyüttü diyor” diyoruz. Buna rağmen “Hayır, İnönü kahramandır vs.”, demeye başlıyorlar. Oysa sorgulamalarımız küllî olmalı; ve temel insan hakları, İslâmî değerler, çağın gerektirdiği özgürlük ortamında Bediüzzaman’ın hiçbir satırı gizli kalmamalı.

Sadece o da değil. Kim Kemalizm hakkında bir hakikati ortaya koymuşsa onu değerli bir hatıra gibi gelecek nesillere aktarmalıyız. Derin Tarih dergisinde kısmen bunu yapıyoruz. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin İskeçe’de yayınladığı Yarın dergisi yasaklı bir yayındı; 1927-30 yılları arasında çıkarttı. Biz bu dergideki bir tefrikasını yayına hazırladık ve okurlarımıza sunduk. Şimdi bakıyorum, “Vay efendim Millî Mücadeleye karşı çıkmış birinin kitabını yayınlıyorlar” gibi eleştiriler. Benim için önemli olan şu: Ne olursa olsun, bu adam bir şeyler söylemeye çalışıyor, bir derdi var. Türkiye’de yapılmak istenen din reformu fikirlerini erkenden fark etmiş ve buna tepki koymuş. Mustafa Sabri’yi de bilsin insanlar. Nasıl ki Nazım Hikmet’e uzun yıllar boyunca “vatan haini” denilirken şimdi mezarı neredeyse bir ziyaretgâh haline geldiyse onun tarihteki konumu da arkasındaki siyasî ve fikrî iradeyle değişecektir. Nitekim zaman içinde birçok şey değişiyor. Türkiye de bu değişime ayak uyduracak.

Ekrem Özden / YENİ ASYA


RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ

Haber Ara