Dolar

32,3380

Euro

35,2039

Altın

2.246,78

Bist

8.718,11

'Şeytani suçlara siyasal tepkiler yerine duygusal tepkiler veriyoruz'

Üstad Atasoy Müftüoğlu'nun Yeni Şafak Gazetesi'nde çıkan 21 Ekim tarihli makalesi...

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-10-21 08:33:29

'Şeytani suçlara siyasal tepkiler yerine duygusal tepkiler veriyoruz'

İslami imanımız, bugün dünyevi/toplumsal/siyasal işlevlerini yerine getiremiyor. İslami inançlarımız, düşünsel, kültürel, entelektüel anlamda bir sürgün durumu yaşıyor. Bu vahim ve somut gerçek apaçık ortada iken, biz Müslümanların duygusal beklentiler ve duygusal umutlar içerisinde bulunuyor olmamız, büyük bir aldanış içerisinde bulunuyor olmamızla ilgilidir. 


Şey muamelesi görmek

İslam dünyası toplumları hayatın her alanında geçmişi tükettikleri için içerisinde bulunduğumuz zamanın somut tarihsel ve siyasal gerçekleri karşısında bağımsız bir tavır alamıyor. Emperyalist seküler dünyanın seçkinleri/tiranları, çeşitli vesilelerle 'hayat tarzımız müzakereye açık değildir' açıklamaları yaparken, bizim İslami hayat tarzımız müzakereyi bir yana bırakalım, her tür tahkir ve saldırıya açık haldedir. Somut çözümlere cesaret edemeyen bir kültür, soyut çözümlerle/tartışmalarla ilgileniyor. Hayal üreten bir kültürün/zihniyetin, hayal kırıklıklarına da hazır olması gerekiyor. Toplumlarımız efsanevi olana, esrarengiz olana, mitolojik olana, sezgisel/batıni/hamasi olana boyun eğmeye, itaat etmeye hazır oldukları için, hangi amaca yönelik olursa olsun kolaylıkla manipüle edilebiliyor, yönlendirilebiliyor. Geleneksel toplumlar bu tür sorunlarla engellenirlerken, modern toplumlarda da insanların düşüncelerini, tercihlerini, yorumlarını halkla ilişkiler endüstrileri şekillendiriyor.

Toplumlarımızda dini hayat, propaganda için üretilen duygusallıklarla bütünleşmiş bulunuyor. Duygusallıklarla bütünleşen dini hayatın/yapıların, zor zamanların sorunlarıyla baş etmesi beklenemez, beklenmemelidir. Popüler ilgilerle sınırlı hayatlar yaşadığımız için, gerçek ilgilere yabancılaşıyoruz. Dikkatimizin merkezine koyduğumuz şeyler, hayati şeyler değil. Kısa vadeli politik/ekonomik ufukların dışında kalan, uzun vadeli bir ufkumuz/vizyonumuz yok. Olayların iç yüzünü görmeyi başaramadığımız için, olayların dış yüzü etrafında sürekli olarak tartışıyor ve maalesef zihinsel bölünmeler yaşıyoruz. Duymak istediğimiz, duymaya alışık olduğumuz yorumlardan farklı bir yorumla karşılaştığımızda anlayış göstermiyor, saldırgan tavırlar içerisine girebiliyoruz.

ETKİN SİYASET ÜRETEMEMEK!

Ne geleneksel aklı, ne de modern aklı gereği gibi eleştirebiliyoruz. Gerçek anlamlarını yitirmiş sözcüklerle konuşmaya devam ediyoruz. Küresel ölçekte çok yoğun algı savaşları yaşandığı için, algılarımızın kim tarafından ve nasıl şekillendirildiklerini bilmiyoruz. Algı kurbanları olarak, birbirimizle çatışıyoruz, algılarımızı yönetenlerle değil. Her tür ideolojik/ savaşlarının emperyal/ resmi dayatma, onları içselleştirdiğimiz için başarıya ulaşıyor. Medya uyuşturucuları, hizip, cemaat, parti/mezhep uyuşturucuları tarafından zihinlerimiz malûl hale getirildiği için, bütün yalanlara kolaylıkla inanabiliyoruz. Herkes bize yalan söylemeye cesaret edebiliyor. Algılarımızı, bilincimizi İslami anlamda temizleyemediğimiz, arındıramadığımız için, zihinsel durumumuz bağımsızlığını yitirmiş, her tür yanlış yönlendirilmeye açık hale gelmiştir.

Piyasaya, tüketime, hiçliğe, hazza, modaya, narsizme, edepsizliğe köleliğin özgürlük sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Müslüman halkların kendi inançları doğrultusunda, hayat ve siyaset tarzları doğrultusunda tercihte bulunma haklarının tanınmadığı bir zamanda, özgürlük üzerinde sınırsız spekülasyonlar yapılabiliyor. Bugün, hayasızlığı kınama özgürlüğümüz yoktur, hayasızlığı savunma özgürlüğü vardır. Bizler, kendimizi İslami bir topluma nispet ediyoruz, ancak, İslam hiçbir şekilde hukuka, siyasal/ekonomik/toplumsal düzene yansıtılamıyor. Her durumda siyaset tarihle birlikte hareket eder. Bağımsız bir siyasal irade ortaya koyamayan toplumlarımız, bu nedenle bugünün korkunç tarihinin kötülüklerine bağımlı hale gelmiştir. Etkin siyaset üretemeyen toplumlarımız, sonu belirsiz siyasal süreçlerle ve stratejik belirsizliklerle sınanıyor. Toplumlarımızda adalet ilkesinin yerini maalesef istikrar ihtiyacı almıştır. Toplumlarımız adalete yabancılaştıkları gibi, toplumsal bünye de, büyük çelişkilerle yaralanıyor. Sahip olanlarla, olmayanlar arasındaki mesafe büyüyor. Sahip olanların kibri yüzünden, görgüsüzlükleri, kabalıkları yüzünden kendilerine ulaşamıyoruz. Üzerinde odaklanılması gereken ağır sorunlarla, ilkesel sorunlarla ilgilenilmesi gerekirken, ya tek bir konu ile ya da güncel politik sansasyonla oyalanıyoruz.

KÖTÜLÜKLERLE HESAPLAŞMAK!

Seküler ve materyalist bir uygarlığın İslam ve Müslümanlara karşı işlemeye devam ettiği ağır insanlık suçlarını görmezden gelmeye devam edemeyiz. Bütün bu kötülüklerle hesaplaşabilecek bir bilinç ve kültür oluşturmamız gerekiyor. Maruz bırakıldığımız ağır insanlık suçları bir yana, bir de büyük bir sessizlik suikastı yaşıyoruz. Bütün bu olup bitenler karşısında yaptıklarımız, ahlaki değer taşımayan protesto açıklamalarıdır. İnanç ahlakının ve bilincinin, sorumluluk ahlaki ve bilinciyle bütünleşmesi gerekir.

Bugünün dünyası, yüzyıl boyunca Filistin'de yaşandığı üzere, katillerin, canilerin, ırkçıların yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı, katillerin/canilerin mantığıyla/dünya görüşleriyle bütünleşen çok aşağılık bir dünyadır. Bu aşağılık dünyada ötekileştirilenler nesne ve şey muamelesi görüyor, varlık değil. Kötülük uçurumlarında şeytani suçlar işleyenler nezdinde, nesneler ve şeyler hiç bir konuda hak sahibi değiller. Bizler, şeytani suçlar işleyenler karşısında duygusal tepkiler üretiyoruz, siyasal tepkiler değil. Duygusal tepkiler için, her hangi bir risk almamız gerekmiyor. Onun için kolay/ucuz yolları seçiyoruz.

İSLAMİ İNANÇLARIN SÜRGÜN DURUMU

İslami imanımız, bugün dünyevi/toplumsal/siyasal işlevlerini yerine getiremiyor. İslami inançlarımız, düşünsel, kültürel, entelektüel anlamda bir sürgün durumu yaşıyor. Bu vahim ve somut gerçek apaçık ortada iken, biz Müslümanların duygusal beklentiler ve duygusal umutlar içerisinde bulunuyor olmamız, büyük bir aldanış içerisinde bulunuyor olmamızla ilgilidir. İstisnasız bütün İslam toplumlarının çok ağır bir belirsizlik içerisinde bulundukları bu dönemde, iyimserlik geleneğini yücelten eski yanılsamaları sürdüremeyiz.

Bilinçli bir İslami tercihte bulunanlar, bu tercihlerine, her alanda sonuna kadar sadık kalma iradesine sahip olmalıdır. Bilgisizlikten, bilinçsizlikten, kararsızlıktan kaynaklanan belirsizliklere katlanmaya devam edilemez.

Haber Ara