TİMETÜRK | HABER MERKEZİ
Editör Masası
Suriye krizinin başından bu yana Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde genel olarak Şiiler ve Sünniler arasında özel olarak ise Şii İslamcılar ile Sünni İslamcılar arasında ciddi tartışmalar yaşanıyor. Şiiler ve Sünniler arasındaki tartışmaları tarihsel boyutuyla ele almak elbette mümkün ancak Şii İslamcılar ve Sünni İslamcılar arasında Suriye krizi sonrası oluşan çatlak pek onarılabilir bir görüntü arz etmiyor. Taraflar karşılıklı olarak birbirlerini "Hain", "Katil", "Emperyalizmin uşağı", "İsrail'in sigortası" ve benzeri kelimelerle itham ediyorlar. Bu eleştirilerin karşılıklı olarak bir istisna gözetilmeksizin yapıldığı da malum. Ancak Suriye krizinin doğurduğu bir sonuç daha var: Taraflar artık kendi tarafında gördükleri yapıları ya da şahısları da diğer tarafa yeterince 'düşman' olmamakla itham etmeye başladılar. İran yanlısı bir internet sitesine girdiğinizde Özgür Suriye bayrağı taşıyan Halid Meşal'e edilen küfürleri görebileceğiniz gibi aynı zamanda Halid Meşal'e küfür etmeyen Şiilere edilen küfürleri de görmeniz mümkün. Hakeza Suriye direnişini destekleyen internet sitelerinde de HAMAS'ın İran'a teşekkür ettiği ya da Lübnanlı Şii gruplara başsağlığı dilediği mesajların altında HAMAS'ı "Direnişe ihanet"le suçlayan pek çok yorum görebileceğiniz gibi HAMAS'ı savunan Sünnilerin ötekileştirildiği yorum metinleri de okuyabilirsiniz.
Ancak Editör Masası olarak bu incelemeyi yazarken tarafların birbirlerine yönelttikleri suçlamaları bir metin altı ya da metin üstü okumayla size aktarmayı hedeflemiyoruz. Suriye krizi sonrası oluşan bu fiili durum, Türkiye basını genelinde ve özelde de "İslamcı" sayılabilecek internet sitelerinde sık sık HAMAS üzerinden ele alınıyor. HAMAS'ın İran ve Hizbullah ile ilgili yaptığı her açıklama, yayınladığı her video veya hareket adına söz söyleme yetkisi olmayan isimlerin demeçleri dahi HAMAS'ın eksenini tespit etme amaçlı doneler olarak değerlendirilebiliyor. Peki Suriye ile ilişkilendirilerek sürekli eleştirilen bu açıklamlar neden yapılıyor?
Gazze'deki kaynaklar "İran ile yakınlaşıyor musunuz?" sorusuna genelde konuya çok uzak görünen bir noktadan yola çıkarak cevap veriyorlar. Bu nedenle biz de konuya Gazze kaynakları gibi konuya uzak görünen bir noktadan yola çıkarak başlayacağız.
Gazze'deki kaynaklar "İran ile yakınlaşıyor musunuz?" sorusuna genelde konuya çok uzak görünen bir noktadan yola çıkarak cevap veriyorlar. Bu nedenle biz de konuya Gazze kaynakları gibi konuya uzak görünen bir noktadan yola çıkarak başlayacağız.
Şuradan başlamakta fayda var. Bugün Suriye'nin pek çok bölgesinde dahi ulaşılabilir olan pek çok ihtiyaç maddesi ya da enerji kaynağı halihazırda Gazze için hala lüks. Gazze'nin kendine yetebilir su kaynağı, işsizler ordusunu istihdam edecek iş sahası ya da sağlık malzemelerini istediği zaman temin edebileceği bir sınır kapısı yok. İki milyona yakın Gazzeli hiçbir geri dönüşüm sistemi bulunmayan ve büyük kısmı hala mülteci kampı statüsünde olan bölgelerde yaşamakta.
Maddeler halinde Gazzeli yetkililer yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz bilgileri yazalım:
- Gazze kendi elektriğini üretemiyor çünkü sıvı yakıtla çalışan elektrik santralini çalıştırabilecek yakıt ancak İsrail ve Mısır'dan alınabiliyor. Mursi döneminde çok kısa süre Mısır yakıt ikmal hattını açtı ancak halihazırda Gazze'ye yakıt satışı sözkonusu değil. Dahası İsrail de Gazze'ye elektriği üretecek yakıtı satmak yerine elektriğin kendisini satmayı tercih ediyor. Çünkü elektriği satmak sıvı yakıtı satmaktan daha karlı ve aynı zamanda elektriği herhangi bir savaş durumunda 'koz' olarak kullanabilme imkanı sunuyor.
- Gazze'de halihazırda çalışır durumda olan bir geri dönüşüm sistemi bulunmuyor. Gazze'de çöpleri modern yollarla imha edebilen sistemlerin tamamı yedek parça ve enerji eksikliğinden ötürü çalışamaz durumda.
- Gazze'de yaygın sağlık sorunlarının büyük kısmı halkın yeterli su kullanamasına bağlı olarak gelişen sorunlar. Gazze'de yaşayan birisi günlük ortalama 86 litre su tüketebiliyor. Uluslararası normlara göre ise bir insan günlük bu miktarın en az iki katını tüketmeli. Diğer taraftan Gazze'nin su kaynaklarının aslında sadece % 5.5'lik kısmı uluslararası standartlara uygun. Bölge yeterli yağmuru almıyor ve yer altı sularının büyük kısmı deniz tuzundan ötürü kullanılamaz durumda.
- Gazze'de uluslararası normlara göre iş gücü kabul edilebilecek konumdaki insanların % 40'ı işsiz. İstihdam alanları İsrail'in vurduğu her darbeden sonra biraz daha daralıyor.
- Gazze'de halkın temiz ve iyi gıdaya düzenli olarak ulaşabileceği bir gıda lojistik sistemi yok. Mısır'a açılan tünellerin büyük kısmı kapalı ve Gazze halkı ancak İsrailli tüccarlar aracılığıyla gıdaya ulaşabiliyor. Kerem Şalom ( Kerem Ebu Salim ) kapısını da savaş zamanlarında İsrail'in dönem dönem kapattığını düşündüğümüzde İsrail'in sattığı gıdaların da düzenli olarak Gazze'ye girdiğini söylemek mümkün değil.
- Gazze'ye yönelik her İsrail saldırısında bölgedeki acil tıbbi yardım malzemeleri büyük oranda tükeniyor ve yeterli miktarda tıbbi malzeme tedarik edilemediği için Gazze'de yaşanan medikal tedarik sıkıntısı aslında süreklileşmiş durumda.
Bu maddeleri şu sonucun çıkarılması için aktarmadık: Gazze çok zor durumda. Evet Gazze son on yıldır olduğu gibi bugün de zor durumda ancak maksadımız şu; Gazze kullanamadığı deniz kapısı dışında üstü açık bir cezaevi ve bu cezaevinde yaşamanın tek yolu nakit para. Gazze'ye yeterli nakit para girmediğinde - içeride gerekli para döngüsünü oluşturabilecek ekonomik şartlar bulunmadığından - ticari olarak temin edilebilen ürünlerin de temin edilebilmesi mümkün değil. Öte yandan Gazze'deki mevcut HAMAS yönetiminin de dış yardımlar dışında memurların maaşını ödeyebilecek, eğitim sistemini finanse edebilecek ya da tıbbi sistemleri yenileyebilecek likidite kaynağı bulunmuyor. Gazze'deki pek çok insan halihazırda Gazze dışında yaşayan aile fertleri ya da akrabaları tarafından gönderilen para yardımlarıyla yaşamak zorunda. Birleşmiş Milletler ya da muhtelif yardım organizasyonlarının aracılığıyla hayatını idame ettirebilenleri saymıyoruz bile.
Pratikleştirelim: Gazze'de HAMAS memurların maaşını ödeyemediğinde ciddi iç sorunlar çıkıyor ve genelde uzlaşı hükümeti tarafından bu maaşlar düzenli olarak ödenmiyor. Bu maaşların ödenememesi aslında Gazze'nin can damarının kesilmesi demek. Ticari hayatın devamı için ihtiyaç duyulan sıcak para kaynağı ya da tüketicinin arz edilen ürünü talep edebilmesi için ihtiyaç duyduğu asgari likidite piyasaya girememiş oluyor.
Belki bu problem gözünüze fazlasıyla maddi görünüyor olabilir. Belki bu problemden ötürü HAMAS'ın İran'la ilgili en hafif tabirle 'Orta yollu' açıklamalar yapması size "Para yüzünden Müslümanlar satılır mı?" dedirtiyor olabilir fakat gerçek bu. HAMAS'ın Gazze'deki mevcut kuşatma şartlarına kaç yıldır dayandığını unutmadan şunu söylemeliyiz: Halihazırda HAMAS'a hala düzenli nakit para aktaran güçlerden birisi İran. Biz kabul etsek de etmesek de Gazze'de günlük yaşamın devam edebilmesi bir anlamda bu paraya bağlı. Belki aylık birkaç milyon dolar haber metnine yazıldığında Gazze için küçük ve önemsiz bir miktar gibi görünüyor olabilir fakat abluka altındaki Gazze'nin ayakta kalabilmek için bu paraya bile ihtiyacı var.
Şimdi HAMAS ile ilgili pek çok önemli noktayı yeniden düşünebiliriz. HAMAS gerçekten İran eksenine mi kayıyor yoksa daha çok ayakta kalmaya çabalayan yaralı bir aslanı mı andırıyor?
Şunu sormak da HAMAS'ın hakkı: HAMAS'ın askeri kanadına bağlı pek çok savaşçı Suriye'de savaşırken hayatını kaybetti. Halid Meşal, Gazze'ye elinde üç yıldızlı Suriye bağrağıyla girdi ve dahası HAMAS'ın pek çok yetkilisi defaatle Suriyeli muhaliflere destek beyan etti. Bütün bunların yanında aynı HAMAS, olabildiğince yuvarlak cümlelerle İran ve Hizbullah ile ilgili de bazı açıklamalar yaptı. Boğazına bir yandan İsrail bir yandan Mısır sarılmışken yıllardır kuşatma altındaki HAMAS'tan daha fazlasını istemeye ümmet olarak hakkınız var mı?
On yıl önce birkaç kilometre menzilli roketlerle direnişi yeni bir merhaleye taşıyan HAMAS'ın askeri kanadı bugün Müslümanların istisnasız "ortak düşman" olarak gördüğü İsrail'in dokunulmaz gördüğü Tel Aviv'i istediği zaman vurabiliyor. Sünni dünyanın son on yılda bu Gazze'de bu gelişmeye paralel bir destek sunduğunu söylemek mümkün mü? Ya da Mursi'nin kısa iktidarı hariç Gazze'ye Sünni dünya üzerine düşen yardımı sağlayabildi mi?
On yıl önce birkaç kilometre menzilli roketlerle direnişi yeni bir merhaleye taşıyan HAMAS'ın askeri kanadı bugün Müslümanların istisnasız "ortak düşman" olarak gördüğü İsrail'in dokunulmaz gördüğü Tel Aviv'i istediği zaman vurabiliyor. Sünni dünyanın son on yılda bu Gazze'de bu gelişmeye paralel bir destek sunduğunu söylemek mümkün mü? Ya da Mursi'nin kısa iktidarı hariç Gazze'ye Sünni dünya üzerine düşen yardımı sağlayabildi mi?