Dolar

34,7392

Euro

36,5601

Altın

2.954,67

Bist

9.827,23

Sisi demokrasiyi yedi

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-09 12:46:02

Sisi demokrasiyi yedi
1992 yılında Cezayir ordusunun İslami Selamet Cephesi (FIS)’e karşı yaptığı darbe zihinlerimizde daha dün olmuş gibi tazeliğini koruyor. Cezayir cuntası yüzde 87 oranında oy alarak iktidara gelen FIS’i aynı gün askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırmıştı. Fransa’nın desteklediği bu askeri darbe sonucu 100 binin üzerinde Müslüman katledildi.

92’de Cezayir’de yaşanan bu darbe dünyaya demokrasi, self determinasyon (halkların kendi kaderini kendisinin belirleyebileceği) vb. cafcaflı argümanları armağan eden Fransa’nın desteği ile gelmişti. Ne Fransa nede bir başka batılı demokratik ülke siyasi tarihinde FIS’in ulaştığı oy oranına ulaşabilmiş değilken, bu kadar yüksek oy oranıyla iktidar olmuş bir hükümeti devirmeleri demokrasinin koskocaman bir aldatmaca olduğunu afişe etmişti.

Kafdağı gibi şiir mısralarında yerini alan, Zümrüdüanka kuşu gibi sadece edebiyat kitaplarında zikri geçen, gerçek hayatta karşılığı hiçbir zaman olmamış olan hayal mahsulü demokrasinin hele hele İslam coğrafyasına hiç uğramadığı, bundan sonra da uğramayacağını son Mısır’da yapılan ABD destekli askeri darbe bir kez daha göstermiş oldu.

İslam ümmetinin iradesi karşısında batının bu ikiyüzlü tutumunun Suriye konusunda da kendini gösterdiğini Amerikalı muhalif düşünür Comsky’nin şu sözleri açıklamaktadır. “Amerika’nın Suriye’de hiç istemediği, istemeyeceği şey, Suriye halkının iradesinin gerçekleşmesidir.”

Amerika Suriye’de Müslüman halkın iradesi karşısında onlarca siyasi planı çöpe atmak durumunda kaldıktan sonra arazide güç dengelerini kendisine yakın bulduğu Yüksek Askeri Konsey lehine, onu silahlandırarak değiştirmeye çalışırken artık Suriye’de siyasi değil daha çok askeri bir yol haritası takıp edeceğinin sinyallerini vermiş oluyordu. Benzer şekilde tarihinde ilk defa devlet başkanının seçimle göreve geldiği Mısır’da da Amerika böyle bir darbe ile artık bölgede askeri öncelikli politikalardan vazgeçmeyeceğini göstermiş oldu.

Suriye halkının ve direnişçi grupların isteği doğrultusunda bu devrimin İslami bir devlet ile sonuçlanması batının oluşturduğu Ortadoğu jeopolitik denklemi içinde merkeze oturttuğu İsrail’in güvenliği açısından tehdit edici bir durumun oluşması demektir. Bundan dolayı, Camp David anlaşmasıyla İsrail’in güvenliğinden sorumlu kılınmış olan Mısır’da İhvanı Müslimin gibi sivil bir iktidarın bulunması ABD açısından büyük riskleri barındırmaktadır. Böyle bir değişimin bölge halkları üzerinde oluşturacağı etki, ambians hele hele Mısır gibi Arap dünyasının lideri konumunda olan bu ülkeye yansımaları İhvanı Müsliminin iktidarda kalmasını batı için göze alınamayacak ölçüde riskli bir duruma sokmaktadır. Bundan dolayı ABD bu darbeyi bizzat kendisi planlayarak İsrail’in güvenliğinin garantör devleti olan bu ülkenin idaresini, beslemesi olan Mısır ordusuna bırakmak istemiş olabilir. İsrail’in güvenliğini merkeze alan ABD politik denklemi içinde bölgede demokrasiler her zaman vesayet altında kalacaktır.

İslamcı, liberal ve demokrat çok sesli muhalif koronun salt Mubarek karşıtlığı üzerinden kurgulanmış devrimi her ne kadar Mubarek’i devirse de devirmediği sistem içinde kuyruklarının olduğu anlaşılmaktadır. Devlet bürokrasisi, yargı ve ordu içinde kök salmış olan Mubarek artığı Amerikan kuyrukları muhkem mevzilerinde dururken bu yapının gölgesinde seçime gitmeye razı olması bu süreçte İslamcıların içine düştüğü en büyük yanlış olmuştur.

Zaten Ortadoğu’da son birkaç yılda yaşanan devrimlerin hakiki eksenini bulamamasının nedeni, çözüm arayışlarının yine batının ithal ettiği demokratik eksene kaydırılmış olmasıydı. Şimdi bu darbe ile birlikte İslam ümmetinin sorunlarının kendi dünya görüşü ekseninde köklü bir dönüşümü gerektiren kronik sorunlar olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz.

Batı her ne kadar dünyanın siyasi denge merkezi olan Ortadoğu’nun tam ortasından geçmekte olan bu devrim trenini bir makas değişikliği marifeti ile ekseninden kopartmaya çalışmışsa da Mısır’da yaşanan bu son gelişme bu tirenin bir sonraki durağında uçurumun olduğunu bölge Müslümanlarına göstermiş oldu.

Ülkesinin tarihinde ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Mursi’nin danışmanı el-Haddad’ın söylediği “Demokrasi Müslümanlara göre değilmiş” tespiti vakıanın sıcaklığı ile söylenmiş bir söz olarak kalır ve Mısır devrimi meşruiyetini İslam’dan ve şer’i hükümlerden almayan siyasal sistemin sadece yürütme koltuğuna kimin oturacağı meselesine odaklanırsa tekrar acı tecrübeler bizi bekliyor demektir.
Şayet İhvan karşı karşıya kaldığı darbenin kendisini iktidara taşıyan en son seçimlere katılım oranının (%39) düşük olduğu zihabına kapılarak çözümü daha fazla katılımın olacağı ancak Mubarek (ABD)’in yerleştirdiği sistemin vesayeti altında bir seçimde görür ve uluslararası manipülasyonlara angaje olursa benzer bir durumla karşı karşıya kalacaktır. Sonra “demokrat dünya”nın beylik lafları ardından gelecek; demokrasi öyle bir anda elde edilebilecek bir kazanım değildir. Demokratik ülkeler bile bu noktaya bir anda gelmemiştir vs. vs.

Şimdi batının İslami hayattan koparıldığımız günden beri bize vaad ettikleri; on yıllık kalkınma planları, hukukun üstünlüğü, halkın iradesi vb. gerçekte sömürge planlarını perdelemek için icad ettikleri argümanlarının seraptan başka bir şey olmadığını anlaşıldıktan sonra artık bu coğrafya insanının önünde iki seçenek bulunmaktadır. Ya Cezayir deneyimini unuttukları gibi onurlarını ayaklar altına alan bu darbeyi de unutarak batılıların Mısır’da ikame ettikleri kapitalist liberal sistemin özünde bir değişiklik olmaksızın sadece yürütme organının başına, çehresi pörsümüş eski oyuncuların yerine yeni simaları getirerek sonu uçurum olan bu makas üzerinde yol almaya devam edecek ya da ümmetin sokağında oluşan bu enerjiyi makas değişikliğine izin vermeden İslam’ın devlet toplum ve hayat planında vücut bulması ile sonuçlanacak bir sinerjiye dönüştürecek.

Her halükarda Ortadoğu’da yaşananlar İslam ümmetinin ölü bir ümmet olmadığını dünyanın en dinamik ve gelecek vadeden bir ümmet olduğunu göstermektedir. ABD başkan adaylarından Patric Buchanan’ın dediği gibi. “Hiçbir ordunun gücü, vakti gelen bir fikrin yeniden ortaya çıkmasına mani olamaz. Amerika, Fas’tan Pakistan’a kadar bizim açımızdan normal olmayan bir durumun var olduğunun artık farkına varmalıdır. Müslüman toplumlar arasında İslami yönetim fikri kendisine sapasağlam yer bulduktan sonra yeryüzündeki en güçlü ordu onu nasıl durduracak?

Bu coğrafyanın göbeği İslam’la kesilmiştir. Göbeği kesildiği günden beri kulaklarında yalnız ve yalnız Allah’ı büyükleyen ezan ve kametin sesi yankılanmaktadır. Öyle “Ben sizin en büyük Rabbinizim” edasıyla kendisinden başka otoriteye boyun eğilmesine tahammül edemeyen Alîm ve Kadîr olan Allah'a secde halinde iken Müslümanlara ateş emri veren Mısır Firavunu Sisi’nin ya da bir başka diktatörün katliamları onu yolundan döndüremeyecektir. O alınların huzurunda secdeye durduğu Allah onların defterini dürmeye kadirdir.

Allah yeryüzünü alemlere rahmet olarak gönderdiği aziz dinin kutlu doğumuna hazırlamaktadır.
SON VİDEO HABER

Bangsamoro'da Hatice Cemil Atay Eğitim Merkezi açıldı

Haber Ara