...İsrail Olmayacak!
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-10-06 07:47:45
Türkçeyi iyi konuşan bir kişi, Türkiye Konsolosluğundan bana yardımcı olmak amacıyla tercümanlık için geldiğini söyledi. İlk sorusu "Bu, İsrail'e ilk ziyaretin mi?" oldu. "Hayır, ben İsrail'i hiç ziyaret etmedim. Şimdi de. Çünkü bu toprakları Filistin olarak kabul ediyorum ve bu gelişim ziyaret yoluyla değil ellerim bağlı, zorla getirilerek oldu" dedim. Bu cevaba sinirlenip kalktı ve sergilediği tavır Türkiye Konsolosluğundan geldiği yalanını açığa çıkardı.
Siyonist işgalin başından beri en önemli problemi "meşruiyet" sorunudur. Onu bitirecek olan da bu sorundur. Bunu tarihi gerçekler de günümüzde yaşanan realite de bize söylüyor. Ondan dolayı bir yandan askerî gücünü korumak için büyük çaba harcarken bir yandan da meşrulaşma mücadelesi veriyor. Meşrulaşma mücadelesinde başarılı olamaması durumunda sadece askerî güçle hakimiyetini korumasının mümkün olamayacağını, çünkü karşısındaki direnişin kararlı bir şekilde ilerlemesi ve onu zorlayacak adımlar atması durumunda işgalin askerî gücünün gerileme merhalesine gireceğini hatta şimdiden girdiğini biliyor.
Üzerinde durulmayan ama siyonist işgalin meşrulaşma politikasının ayak bağı niteliğindeki bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bugün dünyada hâkimiyeti altındaki toprakların % 93'ü devlet tarafından istimlak edilmiş ve özelleştirilmesi uluslararası hukuka aykırı İsrail'den başka bir devlet bulamazsınız. Yabancı ülkelerde mülk edinmeyle ilgili prosedürlere bakarsanız bu bilgi karşınıza çıkabilir.
Bu kadar arazinin istimlaki siyonist işgalin çıkardığı, "Sahipsiz Mülkler Kanunu" diye bilinen kanunla gerçekleştirildi. Oysa buralar sahipsiz değil ve sahipleri bellidir. Hepsinin elinde uluslararası hukuka göre geçerliliğini koruyan tapuları var ve bu belgelerin kazandırdığı mülkiyet hakları siyonist gaspçılara kesinlikle devredilmiş değil.
Siyonist işgal Batı'daki enformasyon faaliyetlerinde buraların sahipsiz olduğu, İslâm dünyasında yürüttüğü faaliyetlerde ise sahipleri tarafından satıldığı iddiasını yaymaya çalıştı. Oysa hukuk uluslararası platformda icra edilse ve her hak sahibine verilse siyonist işgalin "istimlak" uygulaması geçerliliğini kaybedecek araziler zorunlu olarak sahiplerine verilecek. Şimdilik adalet icra edilmediği için gasp sürüyor ama meşru değil ve hukuki dayanaktan yoksun. Hak sahipleri de haklarından vazgeçmeme ve topraklarına dönme konusundaki kararlılıklarından vazgeçmiyor. İşgalin arkasında duranların endişesi hak sahiplerine destek verecek ve meşru haklarını almaları için mücadele edecek siyasi güçlerin İslâm dünyasında iktidarlara gelmesi ki son dönemde halk ayaklanmaları da bu konuda endişelerini artırdı.
Uluslararası prosedürde "İsrail" olarak tanımlanan bölge 1948 Savaşı sonrasında siyonistlerin hâkimiyetine geçen bölgedir. O yüzden bu bölgede yaşayan Filistinliler hakkında "İsrail'deki Arap azınlık" tanımlaması yapılıyor. Ama onlar kendilerini asla böyle tanımlamazlar. Kullandıkları tanım "1948 bölgesi Filistinlileri"dir. Bu da her ne kadar ellerinde İsrail pasaportu ve kimliği taşısalar da onu gayri meşru işgal olarak gördüklerini ve asla meşru tanımayacaklarını ortaya koyuyor. Üstelik bu nüfus sürekli artarken işgalci nüfus tüm teşviklere ve yeni yerleşim merkezleri inşasına rağmen iki yönden azalıyor: Bir doğal nüfus artışının çok düşük olması sebebiyle, bir de tersine göçten dolayı.
Filistin topraklarında yaşamaya devam edenlerin de hemen hemen tamamının çifte vatandaşlığı vardır. Çünkü oturduğu evin inşa edildiği arsanın meşru mülkiyetinin, siyonist işgali kesinlikle reddeden ve vatanına dönme kararlılığından vazgeçmeyen bir Filistinliye ait olduğunu dolayısıyla bir gün gelip kendisinin oradan çıkmasını isteme hakkını kullanabilecek kadar güç kazanacağını biliyor.
Siyonist işgal aynen haçlı işgali gibi iğretidir. Çünkü temelsiz ve gayri meşrudur. Hak sahipleri ise haklarından vazgeçmemekte kararlıdır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara