Darbelere karşı omuz omuza
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-05 12:13:25

Geçtiğimiz hafta değişik gruplar değişik ortamlarda 28 Şubat post modern askeri darbeyi, cuntacıları ve bununla birlikte Cumhuriyet tarihinde halkımızın başına bela olan askeri darbe ve muhtıraların hepsi birden lanetlendi ve “bir daha asla” denildi. Bir kaç etkinliğe ben de katıldım. Gördüm ki halkımız her çeşit cuntaya ve hukuksuzluğa karşı son derece bilinçlendi.
Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu öncülüğünde yapılan “Darbecilere Af yok ve 28 Şubat Bir Daha Asla” yürüyüşünde binlerce insan içtenlikle ve kararlılıkla her türlü darbeye ve hukuksuzluğa karşı olduklarını bu tür eylemlere bir daha asla müsamaha gösterilmeyeceği konusunda gayet açık ve net ifadelerle kararlılıklarını ortaya koydular.
Her kesimden ve her sınıftan insan vardı bu yürüyüşte. Müslümanlardan tutunda Sosyalistve Liberallere kadar herkes burada idi. Bu halk artık bilinçlendi. Ortak hareket edebiliyor, birbirini dinleyebiliyor ve karşısındakini olduğu gibi kabul edebiliyor. Bu büyük bir gelişme ve erdemli bir davranıştır. Allah’ın verdiği havayı hep beraber, kardeşçe ve eşitçe solumamız da ne sakınca olabilir ki?
Meşru yollarla iktidara gelmiş olan Refah-yol hükumetinin başbakanı olan RahmetliErbakan’ın hükumeti dağıtıldı ve partisi kapatıldı. Yerine sermaye çetelerine hizmet edençakma, kukla bir hükumet getirildi. O hükumet sadece çalmak, yolsuzluk yapmak ve karşılığında da irtica geliyor diye yaygara yapmanın yanı sıra 6 milyon kişiyi fişledi. 10 bine yakın öğretmen istifa ettirildi. Binlerce kişiyi hapse attılar. Hukuk ayaklar altına alındı. Bu zulüm ve işkence asla unutulmamalı. Onun için avazımızın çıktığı kadar Öz –Gür- Lük diye bağıracağız.
28 Şubat darbesini planlayanlar bu işin bin yıl süreceğini soyluyordular. Ama daha on yıl bile geçmeden bu köhnemiş ve dayatmacı anlayış ayaklar altına alındı. Bırakın bu despot anlayışın kök salmasını bu hain planları yapanların çoğu hapishanelerde “paşa paşa yatıyorlar”. Bir kısmi ise yeni dalgalarla tutuklanıp eski darbeci arkadaşlarının yanına,hapishaneye gidiyorlar. Ancak hemen şunu belirtmeliyim ki dokunulmayan on binlerce darbeci dışarıda bulunmaktadır.
Darbenin sermaye ayağı, basın ayağı, bazı din adamı görünümlü kişiler, siyasiler ve sözde bazı sivil toplum kuruluşları gibi yardakçı ve destekçilere henüz daha sıra gelmedi. 5’li çete vardı, asıp gülüyorlardı, onlara hala dokunan olmadı. Bu kişiler de mutlaka yargı önüne çıkmalı ve hesap vermelidirler. Eğer bu kişiler yargılanmazsa o zaman bu 28 Şubat süreci tam anlamı ile anlaşılamaz ve darbeciler bu işten kazançlı çıkar, yaptıkları zulüm ve işkenceler yanlarında kâr kalır.
Eski darbe ve cunta şakşakçıları bugünlerde günah çıkarmaya başladılar. “biz bilemedik, onlarla birlikte olduk, o zaman öyle düşünüyorduk” gibi laflar edip kendisine yine yer edinmeye çalışıyorlar. Bu tür insan müsveddeleri hep böyledir. Doğru dürüst şahsiyetleri olmayınca istasyonda beklerken ilk gelen trene binerler. Böyle şahsiyetsiz kişiler maalesef her toplumda bulunur. Ama bizde çok fazla var galiba.
Başörtülü kızlarımıza yapmadıklarını bırakmayan kişiler şimdi başörtüsü özgürlüğünü savunuyor. Değişik kanallarla başörtüsünün “farz olmadığını, hatta imanın esasi olmadığı” konusunda fetva verip binlerce kızın başını açmasına vesile olan “Belam” kılıklı kişiler şimdi başörtüsünün Allah’ın emri olduğunu” söylüyorlar. Peki, adama sormazlar mı dün müyalan soyluyordun bugün mü?
Kindar değiliz ama adalet istiyoruz!
Müslüman olarak kindar olamayız. Bize dinimiz kin tutmayı yasaklar. Ancak bu kişilerin yaptıkları eylemler sadece kişileri değil toplumu ilgilendiriyor. Eğer kişisel bir sorun olmuş olsaydı pişman olanları affetmek gerekirdi. Ancak bu ortamda kim kimi affedecek? Tüm halkımızı ilgilendiren kötülükler yaptılar. Sadece dindarlara değil, toplumun her kesimindeki insanlar 28 Şubat sürecinden etkilendi, ülkeyi talan ettiler. Atatürk ve ilkelerini kendilerine kalkan edinip “irtica geliyor” yalanı ile kendi ceplerini ve kasalarını doldurdular. Zamanınsahte laikleri ve Atatürkçüleri bankaları batırıp ülke ekonomisini darmadağın ettiler. En yüksek limitten faizle dış borç alındı. Bu faiz ve borçları hep beraber, halk olarak ödedik ve ödemeye çalışıyoruz. Ama sahte Atatürkçüler ve laikliğin bekçileri çaldıkları paraları yurt dışına kaçırıp oralarda harcadılar.
Maalesef ülkemizde darbe yapma geleneği oluştu. Muz Cumhuriyetleri gibi aklına esendarbeye teşebbüs ediyor. 28 Şubat öncesi ve sonrası bu hayallerle yanıp tutuşan kişilerin acınacak hallerini ancak şimdi görebiliyoruz. Bazıları da kendini “beyaz Türk” olarak görüyor. Onlar kendilerini bu ülkenin gerçek sahipleri, dindarları veya statükodan yana olmayanları ise vatan ve millet düşmanı olarak görüyorlar.
28 Şubat ve öncesinde birçok sivil görevli kişiler kendini rejimin bekçisi addedip idaresi altındaki kişilere zulüm etti. Edirne sağlık meslek okulunda okuyan genç öğrencilerden bazıları namaz kılmaya ve okul dışında başlarını örtmeye başladıkları haberini alan idareci ve öğretmenler adeta ayaklandılar. Atatürk Türkiye’sinde böyle şey olur mu? İlk iş olarak namaz kılan okul birincisi olan Filiz Şevik’in notları ile oynamaya başladılar. Yapmadıkları sözlüden “0”, vermedikleri ev ödevlerinden “0” vererek ancak okul birinciliği elinden alındı. Diğer namaz kılan Gülşah, Şengül, Emel ve Çisel gibi parlak ve başarılı öğrencilere de aynı aşağılık yöntem uygulandı. Bu inançlı kişilerin Tıp Fakültelerinde okumalarının önü kesildi. Bu okul’da yaşananlar sadece küçücük bir örnek, bunun gibi yüzlerce okul ve üniversite öğrencilerini fişledi ve eğitimlerine engel olunurken ülkenin diğer ucunda Kars’ta veya Adana’da ise diğer masumlara başka oyunlar oynadılar. Bu aşağılık ve iğrençliği yapan kişiler nasıl affedilir? Bunlar anayasal suç işlediler.
Darbe yapmak ve yapmaya teşebbüs etmekle suçlanan bu kişilerin eşleri ve çocuklarıbasın yayın organlarında devamlı konu ediliyorlar. Bazıları ağlıyor. Güncel tabirle ifade edeceksek “duygusala bağlıyorlar” Yaş gününde babasını yanında görememiş. Bir diğeri babasının çok hasta olduğunu onun parmaklıklar arkasında yatmaması gerektiğini söylüyor. Bunun gibi daha yüzlerce hikâye var. Zaten hapis yolunu görenler hemen hasta oluyor, dışarı çıkınca da tabiri caizse “domuz gibi sağlam” oluyorlar. Bir eş ve evlat olarak onların böyle açıklama yapmalarını anlıyorum. Ama onların anlamadığı bir şey var. Nasıl ki kendi eşi ve babası kendisi için çok aziz ve değerli ise, başkalarının da babası ve eşi kendileri için değerli ve azizdir. Eğer bu kişiler darbe yapabilmiş olsalardı o zaman bizim gibi yüz binlerce masum insanı ya katledeceklerdi veya hapishanelerde çürümeye mahkûm edeceklerdi. Hem de hiçbir gerekçe ve suç unsuru yokken.
Darbecilerin çocukları duygu sömürüsü yapıyor
Bu insanlık düşmanı olan kişilerin yapmış oldukları fişleme ve jurnalleme neticelerinde okuldan, işinden ve mesleğinden ihraç edilen on binlerce insan var. Onların hakkını kim savunacak? Bu insanların da birer eşi, sevdikleri ve aileleri vardı, onların hakkı nerede? Sadece işin ucu size dokunduğu zaman mı insaniliği, insafı ve insan haklarını aklınıza getiriyorsunuz? Demek ki hak, adalet ve insan hakları herkes için önemli ve hayatın olmazsa olmazıdır.
Salya sümük ağlayan eşlere ve çocuklarına hiç inanmıyorum ve samımı olduklarını da düşünmüyorum. Onlar sadece çıkarcı ve halkın sağduyusunu sömürmeye çalışıyorlar. Gerçek manada vatansever ve insan haklarından yana olsalardı cuntacıları değil halkın ve adaletin yanında yer alırlardı.
Bu cuntacılar öyle acımasız ve kanunsuzlar ki İmam Hatip Lisesine giden küçük kızları copladılar. Büyük ablalarını üniversitelerde ikna odalarına alarak “ya okul ya da imanın “ dediler. Henüz 14 yaşında olan bir delikanlı vardı Yakup Köse, bunu idamla yargıladılar. Ne imiş 14 yaşındaki bu İHL’li irticai örgüt kurmuş ve devleti yıkacakmış. O zaman ki kanun maddesi olan 146/1’den idam cezası aldı. Yıllarca ceza evinde kaldı. Hem de yetişkinlerin kaldığı hapishanede kaldı. Buna karar veren hâkim, savcı, polis, hapishane yönetimi, doktoru ve gözlemcileri ve diğer zevatlar yargılanmadan bu dosya kapanamaz. Buradainsanlığa karşı çok büyük suç işlendi. Her suç işleyen cezasını mutlaka çekmeli ki geride kalanlar bir daha darbe düşüncesini aklının ucundan dahi geçirmesin.
Askerlik mesleği dışına çıkarak ettikleri yemini unutup silah arkadaşlarını töhmet altına alarak kamplara ayırdılar. Devletin ve milletin parası ile millete darbe yapmak ve halkı kendine düşman bilmek kadar aşağılık bir anlayış olabilir mi? Normal hayatta “ofis boy’luk” dahi yapamayacak vasıfta olan bu kişiler rütbelerini ve makamlarını halka hizmet yerine ihanet etmekte kullandılar. Bunların tüm unvan ve rütbeleri derhal geri alınsın! Hatta kişileri ve ülkeyi uğrattıkları zarardan dolayı tazminat ödemeye mahkûm edilsinler.
Darbelere ve darbecilere karşı ömrünün son 30 yılını harcayan Berfo Ana vardı, geçenlerde öldü. Tek derdi oğluna ölü veya sağ olarak kavuşabilmekti. 12 Eylül darbesinde sol örgütüyeliğinden gözaltına alınmış bir daha haber alınmadı kendisinden. Peki, nereye kayboldu bu kişi, kim ve kimler ne için ve ne adına bu gençleri katlettiler? Bu en belirgin bir örnek olduğu için burada zikretmek istedim. Darbe mantığı iste böyledir. Darbeci generaller ve sivil uzantıları eğer başarılı olsalardı bizi de Fatih Camii çıkışında ya öldüreceklerdi veya oradan alıp stadyumlara tıkayıp birer hayvan gibi muamele edeceklerdi. Kim bilir kaç yüz bin kişiyi katledeceklerdi? Berfo Analar gibi yüz binlerce anne, eş ve yavrular babalarının nerede olduğunu bulmaya çalışacaklardı? Kimin böyle bir aşağılık zulüm etmeye hakkı var? Onun için darbeci paşalara ve darbeci Silahsız kuvvetlere diyorum ki, elleriniz kurusun, gözleriniz kör olsun ve aklınız başınızdan gitsin ki bir daha darbe yapmak aklınızdan dahi geçmesin.
Darbelere karşı omuz omuza durursak vatan haini kişiler bir daha böyle kanun dışı işlere kalkışamazlar. Darbesiz ve yasaksız yarınlar dileği ile.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara