ABD kaynıyor ve yanıyor. Ülkedeki hukuksuzluk, güvenlik güçlerinin aşırı ve orantısız güç kullanması nedeniyle sokağa dökülen kalabalıklar polisle çatıştı. Bazı kent merkezlerinde ev ve iş yerleri ateşe verildi. Mağazalardan bazıları yağmalandı.
Halkı bu denli isyan ettiren ülkede gittikçe artan Irkçılık olaylarıdır. Çağımızın modern “Veba” veya “Ebola” mikrobu olan ırkçılık aslında bir insanlık suçudur. İlkel,cahil ve geri kalmış toplumlarda ırkçılık olur. Söz konusu Irkçılığın yeniden ABD’de boy göstermesi son derece düşündürücüdür.
Siyonizm ise tüm dünyanın ve insanlığın baş belasıdır. Kötülüklerin ve katliamların ve hukuksuzluğun temelininde Siyonizm vardır. ABD'nin devlet birimlerinde egemen olan Siyonist Yahudiler sonunda istedikleri gibi bir kaos ortamı oluşturdular. İsrail’de ise aynı ırkçı kafa ile esareti altında yaşayan azınlıklara ve Müslümanlara ikinci sınıf muamelesi yapmayı kanun haline getirdi.
Allah tarafından orijinal haliyle gönderilen Yahudilik maalesef bozularak ve tahrif edilerek ırkçı bir din haline getirildi. Oysa semavi dinlerde “ırk” değil “ümmet” esas alınır.
Hatırlanacağı gibi, ABD'nin Missouri eyaletinde 18 yaşındaki siyah bir genç olan Michael Brown geçen yaz 9 Ağustos günü beyaz bir polis memuru, Darren Wilson tarafından vurularak öldürülmüştü. St Louis kentinin dış mahallelerinden biri olan Ferguson'da haftalarca süren kitlesel protestolar ve sokak çatışmaları olmuştu.
Olaylar ilk önce Missouri eyaletinde başlamış olsa da diğer eyaletlere sıçradığını görüyoruz. Siyah tenli Brown’u hukuksuz ve haksız bir şekilde katleden beyaz polis’in yargılanması için mahkemenin nihai kararı 24 Kasım günü açıklandı.
Aslında jurinin verdiği karar bekleniyordu. Tahmin edildiği gibi juri polisi suçsuz buldu. “Polis meşru savunma hakkını kullandı. Yargılamaya gerek yok” dedi.
Bir de bu olayın tersinin olduğunu bir düşünelim. Siyah polis bir beyaz genci 12 el ateş ederek, hunharca denilebilecek bir şekilde öldürmüş olsaydı ve jüri de mahkemede polisi haklı bulmuş olsaydı neler olurdu? Sözde bazı insan hakları örgütleri başta ABD olmak üzere diğer ülkelerde ayağa kalkarak karar protesto edilirdi. Ama bu olayda herkes sus pus. “Aman olay çıkmasın” telkininde bulunuyorlar.
Barışçıl başlayan protesto gösterilerinde taşkınlıklar yaşanmaya başladı. Bu kez polis korkudan olsa gerek silah kullanmadı. Ama onlarca kişiyi göz altına aldı. Gece sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Buna karşın ülkenin muhalifleri veya soytarıları çıkıp “insan hakları” veya “ yaşam biçimimize müdahale ediliyor” diye açıklama yapmadılar.
ABD'li sanatçılar ve siyasiler halkı sokağa çağırmıyor
Hani bizde bazı kendini bilmez ve terörist odaklardan emir alan bazı sözde siyasiler var. Ayn El-Arap (Kobani) için yapılan eylemlerde “sokağa çıkın” demişti. Sonra olanlar malum. Onlarca masum insanın canına mal oldu. Bir de Gezi Zekalı bazı grup ve soytarı kılığında kendini sanatçı(!) zanneden züppeler vardı. Onlarda halkı sokağa, eylem yapmaya çağırmıştı. Ama kendileri ortalıkta yoktu. Yaklaşık 1 ay boyunca ülkeye zarar verdiler.
Bizde bu vatan ve millet hainleri varken, ABD’de kimse halkı şiddete ve eyleme çağırmıyor. Sağduyunun hakim olması için açıklama yapıyorlar. Maktulun ailesi bile olayları yatıştırmak için elinden geleni yapıyor. Bir başka konu da Gezi için hususi canlı yayın ekibiyle bir çok meydanda pusuya yatmış bekleyen CNN veya BBC gibi yayın kuruluşları ABD’de olan olayları sıradan bir haber gibi veriyorlar. ABD’ye gelince “özgür basın” sloganı unutuluverdi.
Mahkemede sahte delillerin ve sahte görgü şahitlerinin dinlendiğini iddia eden göstericiler ısrarla Brown’un arkadan vurulduğunu öne sürerken mahkeme, Brown’un arkadan vurulmadığı bildirildi. Yanı birbiriyle çelişen açıklamalar var. Jüri de 12 kişinin 9’u beyaz 3’u ise siyah insanlardan oluşmuş. Karar için 9 kişinin olumlu oyu gerekiyor. Jüri oylamasının nasıl olduğu açıklanmadı. Eğer 9 beyaz insanın verdiği bir karar ise bu asla affedilemez. Resmen ırkçılık kokan bir davaya dönüşür. ABD bunun altından kalkamaz.
İddia’ya göre maktul Brown ellerini havaya kaldırmış, yanı bir nevi teslim oluyorum” demiş. Ama polis kendisine verilen yetkiye dayanarak düşünmeden tam 12 el ateş açtı. Son kurşunu ise tam kafasına nişan alarak ateş etmiş.
ABD’de hüküm suren antidemokratik kanun ve yasalarla ülke tam polis devleti haline geldi. İmtiyazlı insanların yargılanmadığı ve seçkinlerin hukukunun üstün olmaya başlamasıyla özgürlükler ülkesi olarak anılan ülke bir nevi faşist, baskıcı ve ırkçı devlet olan Siyonist İsrail gibi olmaya başladı.
İsrail Şeriat ilan etti
Siyonist İsrail hükumeti bakanlar kurulunda onaylanan ve mecliste de kabul göreceği “Ulusal devlet” tanımı ile kendini Yahudiliğin ve Yahudilerin temsilcisi olarak ilan etti. İsrail zaten bir ırk dini olan sözde Yahudi devleti idi. Şimdi ise anayasa ile kendine dini bir hüviyet kazandırmış oldu. Neymiş efendim,” İsrail Yahudilerin tarihi vatanı” imiş! Yalana bak!
Bu toprakları işgal ederek gelip yerleşen ve kurulduğu günden beri her gün bu topraklarda çocuk ve kadınları öldüren siyonist rejim ülkenin esas sahipleri olan Arapları kanunla ikinci sınıf vatandaş ilan etti. Hem İsrail’de yaşayan hem de ülke dışında bulunan tüm Yahudiler eşit hakka sahip olacaklar, ama ülkenin esas unsuru olan Araplara farklı hukuk işletilecek. Utanmadan bu faşist uygulamayı sözde, kendilerinin uydurduğu Yahudilik adına yapıyorlar
Aslında bu kanunun çıkmasında en büyük etken dünyada bulunan Yahudileri buraya çekmektir. Çünkü ülkede nüfus gittikçe azalıyor. İmkanı olan ülkeden kaçıyor. Yoksa bu Siyonistlerin din veya imanla hiçbir alakası yoktur. Geneline yakını ateist ve dinsizdir. Yahudiliği bir nevi siyasi görüş ve simge olarak kullanıyorlar.
İnsanları tenine ve dine göre ayırıp kanun ve hukuk karşısında farklı muameleye tabi tutmak utanılacak ve aşağılık bir tutumdur. Maddi ve teknik imkanlarla zirvede bulunan ABD ve İsrail maalesef insan hakları ve insaf bakımından dünyanın en geri kalmış devletlerin başını çekmektedir.
Irkçı ABD ve Siyonist İsrail bu insanlık dışı politikalarından bir an önce vazgeçmeleri hem kendileri hem de dünya barışı için önemlidir.