En iyi seçenek İran’ı caydırmak
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-03-22 07:32:40
İran’ın nükleer hırsları üzerine tartışmaları dinlerken aklıma o olaylı toplantı geliyor çünkü bugünün dış politika söyleminde rollerin tuhaf biçimde tersine döndüğüne dikkat çekiyor. Eskiden, caydırma fikrini kabullenmeyi reddeden ve bunun yerine nükleer blokaj gibi seçenekler arayan solcular, caydırmanın pratik faydalarını sabırla anlatan ise sağcılar olurdu.
“Yaklaşık her 25 yılda bir, yeni bir nesil bombanın yarattığı dehşeti ve caydırmanın içerdiği çelişkileri keşfediyor ve bir çıkış yolu aramaya başlıyor. Fakat kıyameti ancak birkaç kez başlatabilirsiniz... peşine düşülüp elenecek pek çok aldatıcı alternatif söz konusu. Tartışma kaçınılmaz olarak durma noktasına gelecektir ve başlangıç noktası da budur: bir yandan acı çekerken, barışı korumak için dehşetin dengesine güvenme zorunluluğunu onaylamak.” Charles Krauthammer bu yazıyı 1984’te The New Republic’e yazmış. Şöyle anlatmış: “Caydırma, alternatifi değerlendirilene kadar, tıpkı yaşlılık gibi kabul edilemez bir şeydir.”
Yine de bugün caydırmanın yalan olduğu fikrine varan sağdır. Krauthammer, Miras Vakfı, Amerika Teşebbüs Kurumu ve diğerleri sınırlama ve caydırmayı topa tutarak, bunun yerine bizi, önleyici bir savaş ile sonuçlanacak bir politikaya yöneltecek. Bu, sağın nükleer blokaj versiyonu ve aslında hiçbir şeyi çözümlemeyen, basit bir çıkar yol. İran’a saldırılar büyük ihtimalle programı birkaç sene erteleyecek, bu sırada Tahran hükümetine içerideki destek artacak ve nükleer silah peşine düşmesi için ona daha güçlü bir temel kazandıracaktır. Yine de entelektüel muhafazakarlar, bu yolu caydırmaya tercih ettiklerini söylüyorlar.
Caydırma kabullenmesi güç bir kavram çünkü mantığa aykırı: Yıkım ihtimali, barışa yol açıyor. Yine de sicili kayda değer. Büyük güçler yüzlerce yıldır inanılmaz bir düzenle savaşa girdiler. Sonra nükleer silahlar ortaya çıktı ve 1945 yılından beri büyük güçler arasında tek bir savaş bile olmadı. ABD ve Sovyetler Birliği arasında, bugüne kadar iki büyük güç arasında ortaya çıkmış en yoğun ve kapsamlı rekabet vardı. İkisi de, diğerinin yaşam biçimini ortadan kaldırmak istediğini düşünüyordu. Ve yine de bu rekabet savaşla sonuçlanmadı. İki taraf da caymıştı.
1989’da Margaret Thatcher, Mihail Gorbaçov’a kadeh kaldırıp şunları söyledi: “Her ikimizin ülkesi de acı tecrübelerinden biliyor ki konvansiyonel silahlar Avrupa’da savaş için caydırıcı olmuyor, fakat nükleer silahlar 40 yıldan uzun süredir bunu başarıyor. Onların yerine konabilecek başka bir caydırıcı yok.”
Eğer caydırma işe yaramıyorsa, neden korkutucu bir kıtalararası güdümlü füze cephanesine sahip olan Rusya’ya karşı önleyici bir savaşa girmeye hazırlanmıyoruz? Veya geçtiğimiz 10 yılda, İran’ın son yüz yılda bulaşmadığı kadar çok terör olayıyla ilişkilendirilen bir askeri-istihbarat rejimini barındıran Pakistan’a? İran’ın caydırılacağı argümanı, mantıklı oluşuna değil rejimin hayatta kalma arzusuna bağlı. Uluslararası ilişkiler alanında en tanınmış teorisyenlerden Kenneth Waltz, “Yöneticiler yönetmeye devam edecekleri bir ülkeye sahip olmak isterler.” diyor.
Başkan Obama muhafazakar eleştirmenlerinin ve mevcut İsrail hükümetinin güvenini kazanmak için onları destekledi, sınırlandırma seçeneğini bertaraf etti, blöf yapmadığı konusunda ısrar etti ve müzakereler için bir fırsat “penceresinden” bahsetti. Bunun önemli bir hata olduğu ortaya çıkabilir: ABD’yi arada bırakıyor, Obama’nın seçeneklerini kısıtlıyor ve onu gereksiz bir önleyici savaşa sürükleyebilecek bir yola itiyor.
İran’ın nükleer silah elde etmesi ihtimalinin yarattığı ızdırap anlaşılabilir. Eğer Tahran bu tip silahlara sahip olmazsa bu; İsrail, Ortadoğu ve dünya için daha iyi olur. Neredeyse bütün uluslararası toplumla işbirliği içinde bulunan ABD’nin, bunun gerçekleşmesini önleme ve Tahran’a büyük bir baskı uygulama şeklindeki çabası, izlenecek doğru politika. Fakat Tahran ısrar edecek ve rejim, küresel izolasyonu ve bu kararından kaynaklanan felç edici maliyetleri kabullenecek olursa, zorlu bir sınırlandırma ve caydırma politikası İran’a karşı da işe yarayacaktır. Tıpkı Stalin’in Sovyetler Birliği’nde, Mao’nun Çin’inde, Kim Jong İl’in Kuzey Kore’sinde ve Pakistan ordusunda işe yaradığı gibi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara