Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

ABD-Çin ilişkilerinin geleceği

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-05 08:46:08

ABD-Çin ilişkilerinin geleceği
Hu’nun 19 Haziran 2011’deki Washington ziyaretinin sonunda ABD Başkanı Barack Obama ve Çin Başkanı Hu Jintao ortak bir açıklama yaptı. Açıklamada “pozitif, işbirliğine dayalı ve kapsamlı ABD-Çin ilişkisine” dair ortak bağlıklarını bildirdiler. Her iki taraf diğeri hakkındaki asli endişesiyle ilgili bir kez daha güvence verdi: “Birleşik Devletler, dünya meselelerinde daha büyük bir rol oynayan başarılı, müreffeh ve güçlü bir Çin’i memnuniyetle karşıladığını bir kez daha vurguladı. Çin, barışa, istikrara ve refaha katkı yapan bir Asya-Pasifik devleti olarak Birleşik Devletler’i memnuniyetle karşılar”.

O zamandan beri iki hükümet, belirtilen amaçları uygulamaya koyuldu. Üst düzey Amerikalı ve Çinli yetkililer, karşılıklı ziyaretler gerçekleştirdi ve temel ekonomi ile stratejik konulardaki teatilerini kurumsallaştırdılar. Ordular arası askeri ilişkiler yeniden başlatılarak önemli bir iletişim kanalı açıldı. Ve gayri resmi düzeyde ikinci-düzey gruplar, ABD-Çin ilişkilerinin olası gelişim ve değişimini araştırdı.

Buna rağmen işbirliği arttıkça, ihtilaf da arttı. Her iki ülkedeki önemli gruplar, Birleşik Devletler ile Çin arasında üstünlük yarışının kaçınılmaz olduğunu ve belki de çoktan başladığını öne sürüyor. Bu bağlamda ABD-Çin işbirliğinin cazibesi, demode ve hatta naif görünmektedir.

Karşılıklı suçlamalar, her iki ülkedeki müstakil ancak paralel analizlerde ortaya çıkıyor. Bazı Amerikan stratejik düşünürleri, Çin politikasının iki uzun-vadeli amacı olduğunu öne sürüyor: batı Pasifik’teki rakipsiz güç olarak Birleşik Devletleri yerinden etmek; kendi ekonomik ve dış politika çıkarlarına boyun eğen dışlayıcı bir blok olarak Asya’yı birleştirmek. Bu anlayışa göre; Çin’in mutlak askeri kapasitesi resmi olarak Birleşik Devletler’inkine denk olmasa dahi, Pekin, Washington’la bir çatışmada kabul edilemez riskler yaratabilme yeteneğine sahip ve ABD’nin geleneksel avantajlarını etkisiz hale getirmek için daha karmaşık araçları hızla geliştiriyor. Zarar görmeyecek ikinci-saldırı nükleer kapasitesi, nihayetinde artan anti-gemi balistik füzeleri ile siber-uzay ve uzay gibi yeni alanlardaki asimetrik yetenekleriyle desteklenecek. Çin, sınırındaki ada zincirleriyle baskın bir deniz konumu elde edebilir. Bazıları, böylesi bir durumda, Çin ticaretine bağımlı ve Birleşik Devletler’in tepkisinden kararsız olan Çin’in komşuları Çinlilerin tercihlerine göre politikalarını ayarlayabilir. Nihayetinde bu, batı Pasifik’e egemen Çin-merkezli bir Asya bloğunun yaratılmasına yol açabilir. Yakın zamanlara ait ABD savunma raporları, zımnen de olsa, bu endişeleri yansıtıyor.
Hiçbir Çin hükümet yetkilisi, böylesi bir stratejinin Çin’in gerçek politikası olduğunu doğrulamadı. Aslında tam tersini vurguluyorlar. Ancak Çin’in resmi-benzeri basınında ve araştırma enstitülerinde, ilişkilerin işbirliğinden çok yüzleşmeye doğru gittiğine dair destek verecek yeterli malzeme bulunuyor.

ABD stratejik endişeleri, bütün demokratik-olmayan dünyayla savaşmaya dair ideolojik eğilimlerle büyüyor. Bazıları, otoriter rejimlerin fıtraten kırılgan olduğunu; ulusalcı ve yayılmacı söylem ile uygulamaları harekete geçirmek için zorlandığını savunuyor. Gerek Amerikan solu gerekse de Amerikan sağının katmanlarında çeşitli şekilleri benimsenen bu teorilerde, Çin ile gerilim ve çatışma Çin’in içsel yapısından ortaya çıkıyor. Evrensel barışın, işbirliğinin albenisinden ziyade demokrasinin küresel zaferinden ortaya çıkacağı ileri sürülüyor. Örneğin siyasi bilim adamı Aaron Friedberg, “liberal bir Çin demokratik emsallerinde korku yaratmak için daha az nedeni olur. Güç kullanmak için ise çok daha az neden sahip olur” diyor. Bu nedenle “diplomatik inceliklerden yoksun olarak, Amerikan stratejinin nihai temel amacı, Çin’in tek-parti otoriter devletini ortadan kaldıracak ve yerine liberal bir demokrasi getirecek bir devrimi, barışçıl bir devrimi, hızlandırmak olmalıdır.”
Çin tarafında ise yüzleşmeci yorumlar ters mantığı izliyor. Birleşik Devletler’i, herhangi bir rakibi –ki en makul rakip Çin – önlemeye kararlı yaralı bir süper güç olarak görüyorlar. Çin ne kadar yoğun şekilde işbirliğinin peşinde koşsa da, bazı Çinliler, Washington’un değişmez amacının askeri konuşlanma ve anlaşma yükümlülükleriyle büyüyen Çin’in etrafını çevirmek ve böylece tarihi Orta Krallık rolünü oynamasını engellemek olduğunu öne sürüyor. Bu bağlamda Birleşik Devletler ile devamlı işbirliği kendine-zarar vericidir zira bu sadece Çin’i nötrleştirmeye dair baskın Amerikan amacına hizmet eder. Sistematik düşmanlık, bazen Çin’in iç konsensüsü ile geleneksel değerlerini yozlaştırmaya yönelik tasarlanan kasıtlı baskı formu şeklindeki Amerikan kültürel ve teknolojik etkilerin özünde bulunduğu dahi düşünülür. En iddialı sesler, düşman trendler karşısında Çin’in gereğinden çok pasif olduğunu ve Çin’in tartışmalı iddialara sahip komşularıyla (örneğin, Güney Çin Deniz’indeki kıta sahanlığı konuları gibi) yüzleşmesi gerektiğini savunur. Stratejik analist Long Tao’nun sözleriyle; “düşünün, ileriyi görün ve işler gitgide kontrolden çıkmadan önce ilk saldırın ki küçük ölçekli muharebeler, provokatörlerin daha ileri gitmemesi için caydırıcı olsun”.

Nobel Barış ödüllü Kissinger, ABD Başkanları Richard Nixon ve Gerald Ford hükümetlerinde, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yaptı.

Foreign Affairs Dergisi’nin Mayıs/Haziran sayısındaki “ABD-Çin İlişkilerinin Geleceği” adlı makalenin bir bölümüdür.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara