Dünya ve Türkiye nereye sürükleniyor?
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-20 17:32:03
IMF verilerine göre; 2010 yılı tüm ülkelerin toplam gayri safi hâsılası, 61 trilyon dolar. Oysa sade, 35 batılı ülkenin dış borcu ise 61 trilyon dolar. Sadece ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, İspanya, İrlanda, İtalya, Japonya, Belçika, İsviçre, Avustralya ve Kanada’nın dış borcu 50 trilyon dolar. Ülkelerin toplam dış borcu, tüm ülkelerin yıllık hâsılatlarının toplamından fazla. Peki, bu ülkelerin borçları kime? Bu noktaya erişmiş bir küresel sistem, sürdürülebilir mi? Bu iki soru, belki de bugünlerin en kritik sorusu. Dünya nüfusunun geliri, giderini karşılamıyorsa, bu yapı nasıl devam edecek? Farklı rakamlar telaffuz edilse de, dünyada Rothschild ve Rockefeller hanedanlıklarının varlıkları, 40 ila 50 trilyon doları buluyor. Demek ki, büyük alacaklılar belli. Vietnam Savaşı’nı kaybettiği gün, Amerika’nın geleceğini de kaybettiğini görenler, kişisel çıkarları açısından Çin’e yönelik yatırımlara başlayarak, bugünlere gelmesini sağladılar. Milli Amerika’nın, 11 Eylül’e kadar ülkesi hakkında oynanan oyunun yeterince farkında olmadığı gayet açık. Derin Amerika’nın operasyonu olan 11 Eylül, milli Amerika’nın derin uykusundan uyanmasını sağlamış olmalı. Bu veriler ışığında, milli Amerika’nın üzerindeki en büyük kambur olan İsrail’i daha fazla üstünde taşıyamayacağı, bu yüzden de Filistin devletini ilan ederek, hem İsrail’i frenlemeye, hem de üzerindeki ağır kamburdan kurtulmaya çalıştığını da görmek gerek. Obama’nın 1967 sınırlarından söz etmesinden sonra, Netanyahu derin Amerika tarafından çağrılıp, senatoda onlarca kez ayakta alkışlatılmıştı. Bu gelişmeler, iki Amerika arasındaki güç mücadelesi olarak yorumlandı. Bu durumda ister dahli olsun, ister olmasın öteki Amerika’nın, Arap Bahar’ından memnun olmaması mümkün değil. Buna karşın Arap Baharı, hem Pentegon’u, hem de İsrail’i tedirgin etti. Gelişmeler dünyada üç projenin aynı anda sahnelendiğini gösteriyor. Süreçten başarılı çıkan taraf, diğer tarafı önemli ölçüde tasfiye edecek. Çin ekonomisi birkaç yıl içinde ABD ekonomisini geçip, dünyanın en büyük ekonomisi olacak. Çin’e yatırım yapan küresel yapı yani derin Amerika’yı da kontrol eden küresel çeteler, Çin’in etki alanının daha da genişletmesini sağlamaya çalışıyor. Bu da, Amerika’nın sonunu getirebilir. Rothschild ve Rockefeller gibi birkaç tefeci gücün elinde rehin durumda olan Amerika ve İngiltere dolayısıyla AB, ekonomik bağımsızlığı için, bu güçleri tasfiye etme veya etkinliğini azaltma savaşı verecek. -Bu mücadele sadece Amerika’yı değil, tüm dünyayı ilgilendiren bir mücadele.- Siyonizm’in büyük tetikçisi medya imparatoru Yahudi Murdoch operasyonu ile Rothschildlere ait olan BP’nin geçtiğimiz yıl Meksika Körfezi’nde "Deepwater Horizon" platformunda meydana gelen petrol sızıntısı ve sonrasındaki restleşmeler de, taraflar arasındaki mücadelenin gün yüzüne çıkmış göstergelerinden sayılabilir. Amerika’nın bundan sonra var olup olmaması, İsrail kamburu ile kendisini de sömüren derin çete ile ilişkilerine bağlı. ABD, Çin’e kaptırdığı siyasi ve ekonomik gücünü, dolayısıyla nüfus alanını korumak, daha da önemlisi var olup olmama mücadelesi; İslam dünyası, Afrika ve Rusya ile ilişkilerine bağlı. Bunun için daha stratejik adımlar atmaya mecbur. Yakın gelecekte Amerika’nın İslam dünyasına ihtiyacı, İslam dünyasının Amerika’ya ihtiyacından daha fazla olacak. Bu durumda da Amerika’nın İslam dünyasını yanında tutup tutamaması, İsrail’le olan mesafesine çok bağlı. Bu nedenle, ABD’nin 2012 seçimleri büyük önem kazanıyor. Seçimlerden, mevcut yönetim güçlenerek çıkarsa, karşı taraf -bu yenilgi karşısında bu kez de- ABD doları ve petrol kartıyla rejimi tehdit edebilir. Bu reste karşılık ABD, Amerikan Dolar’ından kurtulmak bile isteyebilir. Bu da, Amerika’yı yeni bir para birimi veya FED’i millileştirmeye itebilir. Bu süreçte İslam Dünyası’nın Türkiye gibi hızla yükselen bir müttefike havale edilmesi, -tabiri caizse- bazı yüklerini hafifletme olarak da görülebilir. Suriye ve İsrail rejimlerinin, bir birini ayakta tuttuklarını bilen bilir. İsrail’in Gazze’ye yeniden saldırması, hem İsrail’in içindeki muhalefeti bastırmak, hem de düşme hattındaki Suriye rejimine verilen açık destektir. Suriye rejimine tavır alan Türkiye’nin, İsrail ve Almanya’nın da desteği ile PKK’yla meşgul edilmesi bu planın bir parçası. Böylece Türkiye’nin, hem Gazze ile hem de Suriye ile ilgilenmesi önlenmek isteniyor. Ayrıca bu süreçte İran’ın Türkiye değil, İsrail safında yer almasına hiç şaşmamalı. Ama unutulmamalı ki, bu süreçten en kârlı çıkacakların başında Türkiye gelecek. Artık Türkiye eski Türkiye değil. Acaba bu süreçte Avrupa Birliği kalır mı? Son 5-6 yüzyılı sömürlerle geçiren İngiltere, Fransa, Hollanda, İspanya, Portekiz, İrlanda, İtalya, Belçika, İsviçre ve Almanya’nın ve dahi Yunanistan’ın içine düştükleri borç sarmalından kurtulmaları hiç de kolay değil. Bu da, hem onların yükseliş dönemlerinin sona erdiğini gösterir, hem de Amerika’nın başlattığı küresel tasfiye sürecine çaresiz destek vermelerini gerektirebilir. Destek veya iflasın dışında, önlerinde üçüncü bir yol gözükmüyor. Ve Putin’in Amerika’ya yönelik eleştirileri aslında, ‘seninleyim’ şeklinde de pekâlâ okunabilir. 2012’nin, 2012’de Mehdi’yi bekleyen İran/Ahmedinejat için olduğu kadar, tüm dünya için oldukça kritik bir yıl olacağı kesin. Her yüz yılda yapısını değiştiren dünya, 21. yy’ın güç dengeleri ve çekim merkezinin değiştiği yeni dönemine çoktan girdi. Bu dönemde İslam Dünyası hatta Afrika 20 yy’ın tersine kazanan, batı ise kaybeden tarafta olacak. Pek uzak değil, bekleyip göreceğiz.
www.twitter.com/ozerkemal
www.kemalozer.com
SON VİDEO HABER
Haber Ara