Paris'ten
Fransa'nın Cannes şehrindeyiz. Cannes film festivali ile ünlü bu kentin, festivali dışında hemen hiçbir özelliği yok. Beni mütehassis eden ise sahilde tanıştığımız Edward idi. Edward dediğimize bakmayın bu eski adı Abdülkerim'in. Nur yüzlü bu genç Müslüman sahilde yanındaki arkadaşına İslam'ın ayrıntılarını anlatmakla meşguldü.
Edward/Abdulkerim'in biz dini miras almış Müslümanların tembelliğinden, yaşam biçimlerinden şikâyetçi ve üzgün. Batı'da İslam'ı kabul edebilecek yığınla insan olduğunu ancak Müslümanlara yaşamlarına bakarak tereddüt geçirdiklerini çok hüzünlü bir üslupla anlattı. Kısacası Fransız Abdülkerim İslam'la şereflenmekten çok mutlu ancak Müslümanların hallerinden ise mutsuz?
Abdülkerim'le sohbet ederken gazete bayilerinde Türk gazeteleri gözümüze ilişiyor... Yunanistan ve İtalya'da rastlamadığımız Türk gazetelerini Fransa bayilerinde görüyoruz. Cuma günkü sayılarında dünya rezervlerinin yüzde seksene yakın kısmı Türkiye'de olan ve büyük ümitler bağlanan bor madeninin zehirli/toksitik olduğu gerekçesi ile AB tarafından yasaklandığı haberi dikkatimizi çekti.
Bor madeni silah sanayisinde, kanser tedavisi dâhil sağlık alanında, uçak ve helikopterlerde, nükleer enerji üretiminde, yakıt (petrole alternatif), kozmetik endüstrisinde, motor yağlarında, ısı koruma ve ısı yalımı gibi birçok alanda kullanılan hem dünya hem de Türkiye için önemli bir maden.
Bor'u önemli kılan en önemli neden kuşkusuz petrole alternatif bir yakıt olmasıdır. Avrupa Birliği, 'kısırlığa neden olduğu' gerekçesi ile yasakladığını iddia ediyor. Türkiye ise AB'nin yasaklama gerekçesinin hiçbir bilimsel temelinin bulunmadığını belirtiyor. Türkiye bununla da kalmayıp üye olmak için büyük uğraş verdiği AB'yi ticaretine haksız ve mesnetsiz engellemeler çıkarmaya çalışmakla suçlamaktadır.
AB'yi, Dünya Ticaret Örgütü'ne dava etmeye hazırlanan Türkiye 'deneylerin fareye doğrudan bor enjekte edildiğini insanların boru bu haliyle kullanmadığını' belirterek yöneteme itiraz etmekte.
Türkiye bu konuda yalnızda değilmiş. AB'nin fikrine katılmayan ülkeler arasında ABD, Malezya, Avustralya, Arjantin, Şili, Japonya ve Çin gibi ülkeler yer almakta imiş. Bor madeni konusunda e-posta adreslerimize zaman zaman mesajlar gelir. Çok abartılı mu mesajlar bir yana bu haber beni birkaç yıl öncesine götürdü.
Orta Afrika'da Kongo Demokratik Cumhuriyeti devleti var. Dünyanın en fakir ülkelerinden olan Kongo'da tantalum/columbite-tantalite yahut kısa adı 'coltan' adlı maden çıkartılır. Bu madenin dünya rezervlerinin yüzde sekseni de Kongo'dadır. Coltan, büyük/küçük tüm yüksek teknoloji ürünlerde kullanılan mikro işlemcilerinin ham maddesidir. Aynı zamanda telefonlarının da hammaddesidir. Bu maden ocaklarının AB'nin en önemli oyuncularından Fransa işletir.
Birleşmiş Milletler tarafından 2006'da yayınlanan rapora göre, bu cihazların üretim süreçleri tam bir çevre, hayvan ve insan katliamına neden olmakta. Tantalum maddesinin elde edilmesi sırasında doğaya verilen zarar ise akıllara durgunluk verecek düzeyde.
Bu değerli ve zengin madene hâlâ büyük oranda Fransa sömürgesindeki Kongo halkı açlıktan kırılıyor. Maden çıkarılırken Kongo toprakları zehir deposu, nehirleri ise zehir kanalına dönüştürülüyor. Ülkede yabani yaşam tümüyle bitme noktasında. Kısacası çevre ve insana maliyeti şaşılacak derecede yüksek.
BM raporuna göre, 6 yıl önce bölgede 8 bin civarında dağ gorili bulunurken, savaş ve coltan madeni işletmeciliğinin başlamasından sonra dağ gorillerinin sayısı 500'e (2006 verisi) kadar düşmüş. Beklide geçen sürede tümüyle yok olmuşlardır. Maden ocaklarında köleler ve çocuk işçiler çalıştırılıyorlar. Bu yüzden madende çalışan işçi ve köleler sürekli hayatlarından oluyorlar.
BM'nin ve birçok sivil toplum örgütünün çabalarına rağmen coltanın bırakınız işlenmesi ve kullanılmasına son verilmesi güvenlik önlemleri bile sağlanmıyor. Çocuk işçi ve köle çalışması engellenmiyor. Sizce AB Fransa'nın bu zulmünü engellemeyi aklından geçirmiş midir?
Tüm dünya'da yılda 2 milyar dolayında cep telefonu çöpe alıyor. Buna diğer tüm teknolojik ürünleri de eklersek korkunç bir çevre felaketi meydana gelmektedir. Bu tür açıkların ekolojik sonuçlarının yanı sıra sosyolojik sonuçlarına da göz ardı etmemek gerekir.
Bu iki olay objektif olarak ele alındığında bile emperyalizmin gerçek yüzü hemen ortaya çıkıyor. Kapitalistler daha fazla kazanma uğruna yeryüzünü kan ve gözyaşına boğmasında tüketicilerin en az kapitalistler kadar sorumlu olduğunu unutmamak gerekiyor. AB'nin bor madeni ile iddia ve endişelerini bir an haklı olduğunu düşünürsek, coltan, ve flor gibi birçok madde konusundaki bilimsel sonuçlara rağmen sessiz kalması, Türkiye'nin tezinin güçlendirmektedir. AB'nin en etkin iki ülkesi olan Fransa ve Almanya'nın Türkiye'ye üzerin emellerini herkes biliyor.
Bor'un Türk ekonomisine yapacağı önemli katkı bu çevreleri rahatsız etme ihtimali üzerinde çokça durmak gerekiyor. Ancak yinede iddia edilen ihtimali [AB'nin iddiası sadece kozmetikle sınırlı olsa bile], milliyetçi duyguları öne alarak reddetmekte ahlaki ve insani olamaz.
Türkiye'ye düşen objektif davranıp, bağımsız bilim adamlarına iddiayı inceletmektir. Çıkan sonuç ister olumlu ister olumsuz olsun ülke yararından çok insanlığın yararını öncelemek bize ekonomik değerlerden çok fazla değer katar.