Dolar

35,1930

Euro

36,8338

Altın

2.964,88

Bist

9.724,50

Güney Sudan, İsrail ve zavallı ülkeler

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-01-08 15:22:45

Güney Sudan, İsrail ve zavallı ülkeler

Tüm dünya Sudan’daki referanduma odaklanmış durumda. Afrika’nın en fazla toprağına ve Nijerya’dan sonra Afrika’nın en zengin petrol rezervlerine sahip Müslüman ülkesi Sudan 9 Ocak 2011 yani yarın Güney Sudan’ın kaderi için halkoylamasına gidiyor. Güney bölgesinde Müslümanlar çoğunlukta olmalarına rağmen bölgedeki Hıristiyan milislere batının ve İsrail’in desteği ülkeyi bölünmenin eşiğine getirdi.
 
Güney’in bu aşamaya nasıl geldiğini bölgenin ilk ayrılıkçı hareketi Anya Nya lideri Joseph Lagu, geçtiğimiz aylarda yayımlanan hatıratında açık bir şekilde ifade ediyor. 1955 yılında Kuzey Sudan’a yönelik saldırılara başladıklarını belirten Lagu hatıratında, 1967 İsrail-Arap savaşı sonrası İsrail Devlet Başkanına mektup yazdığını ve orada şunlara yer verdiğini söylüyor: “Arapları yenen Allah’ın seçkin halkı olmanızdan dolayı çok mutluyum. Bizi maddi ve manevi desteklemeniz halinde Mısır’a destek veren Sudan’ı bizler de alt edebiliriz.” Lagu bu mektup sonrası İsrail’in kendilerine silah yığdığını ve 18 bin kişi silahlandırdığı kaydediyor.
 
Joseph Lagu’nun hatıratından bu bölümleri okuyunca 2003 yılında Özgün İrade dergisinde neşrettiğim ve konuyu aydınlatacak makalem aklıma geldi. Sudan’da olup bitenlerin iyi anlaşılması için makaleyi tekrar istifadenize sunuyorum:    
 
Tel Aviv Üniversitesine bağlı ‘Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Araştırmalar Merkezi’ (The Moshe Dayan Center For Middle Eastern and African Studies)’nin 2003 yılında yayımladığı “İsrail ve Sudan Kurtuluş Hareketi-Başlangıç Noktası ve Hareket Merhalesi” adlı kitap Sudan’da olup bitenleri çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Kitabın müellifi ise Mossad’ın emekli başkanlarından Moshe Farchi. İbranice olarak yazılan kitap yüz sahifeden müteşekkil. Farchi, Sudan yönetimine karşı uzun yıllardır mücadele eden John Grang destek veren İsrailli birliğin askeri kanatın içinde yer aldı.
 
Kitap iki yönüyle çok önemli muhtevalar içermektedir. Birincisi, İsrail istihbaratının Güney Sudan’daki en büyük ayrılıkçı grup olan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (Sudanese People’s Liberation Movement) SPLM ile örgütün askeri kanadı olan Sudan Halk Kurtuluş Ordusu (Sudanese People’s Liberation Army) SPLA’nın ele başı John Grang’a verdiği silah, para, istihbarat, uzman, diplomatik ve siyasi desteği tafsilatıyla açıklamasıdır. İkincisi de yine birincisi kadar önemli malumatları ihtiva etmektedir. Bu bölümde, İsrail’in İslam âlemini ve Afrika’yı zayıflatma ve bölme stratejisine geniş bir yer ayrılmakta. Bunların başında özellikle Mısır geliyor. 1979’da İsrail-Mısır arasında imzalanan barış ittifakına rağmen İsrail’in, Mısır’ı zayıflatma ve bölme çalışmalarına devam ettiği vurgulanıyor.  
                                                                                                            
İsrail’in ilk Başbakanı David Ben Gurion (1886-1973), ordu komutanlarına, istihbarat birimlerinin ve güvenlik müesseselerinin sorumluları ile birlikte siyasi liderlere yaptığı bir konuşmada, “Biz küçük bir halkız. İmkânlarımız ve kaynaklarımız kısıtlıdır. Arap ve İslam ülkelerindeki düşmanlarımızla muamelelerimizde mutlaka ilaç olacak bir gedik aramalıyız. Onlar ile tanışmamız esnasında zayıf noktalarını keşfetmeliyiz. Özellikle cemaatler, ırki azınlıklar ve mezhepler arasındaki ilişkileri ele alın. Böylelikle bu sorunların daha da büyümesi için iştirakte bulunacağız. Sonunda bu sorunlar içinden çıkılmaz hale gelecektir.” demişti. Kitabın yazarı, İsrail’in azınlıklar üzerindeki çalışmasının 40’lı yılların sonunda başladığını ve bunun içinde ilk hedef olarak Irak, Suriye ve Sudan’ın seçildiğini vurguluyor.
 
Kuzey Irak ile Güney Sudan Arasındaki Bağlantı Nedir?
 
Moshe Farchi, kitabın giriş bölümünde şunları söylemekte, “İsrailli merciler, Güney Sudan’daki liderlerle özel ve ciddi ilişkiler oluşturmanın ehemmiyetini kavradı. Ve böylece Güney Sudanla olan ilişkilerini Kuzey Irak’taki Kürt liderler Mustafa Barzani sonra da oğlu Mesut Barzani ile olan ilişkilere benzer şekilde inşa ettiler. Keza hedefin gerçekleşmesi için Sudan Kurtuluş Hareketi ile yardımlaşma ve diyalog içine girebilecek bazı İsrailli seçkin kişilerden bir birlik oluşturuldu. Birlik üç mütehassıs ekipten teşekkül etmişti; birincisi siyasi işlerden sorumlu ekip, ikincisi askeri alandan sorumlu ekip ve üçüncüsü de istihbarat ve güvenlik alanında çalışacak ekipti (Kitabın yazarı ise ikinci ekip içerisinde yer alıyordu).”
 
İsrail tarafından oluşturulan benzeri birliklerin üç önemli görevinin olduğunu belirten yazar, bunları şöyle sıralıyor:
1- İsrail’in güvenliğini sağlamak için güçlü askeri bir gücün inşası.
2- Arap ve İslam dünyasını saran önemli devletler ile ilişki ve yardımlaşma için girmek. Yazar, İsrail’in bunun için özellikle üç ülkeyi saç ayak olarak seçtiğini belirtiyor. Bunlar, İran, Türkiye ve Habeşistan (Etiyopya). İsrail, bu üç ülkeyle askeri ilişkilerini geliştirmeye önem verdi. 1958 yılında hem Ankara’da hem de Tahran’da dört ülkenin genelkurmay başkanları arasında gizli toplantılar yapıldı. İsrail İran, Türkiye ve Habeşistan’a onbinlerce askeri uzman gönderdi. 77 ve 78’li yıllarda İran’da 20 bin İsraillinin bulunduğu kaydediliyor. Her üç ülke aynı zamanda İsrail tarafında silah deposu haline getirildi. Farchi, İran İslam devrimi sonrası önemli bir ayağını kaybeden İsrail’in, özellikle Türkiye’yi kaybetmemek için yoğun çabalar sarfettiğini bildiriyor.
 
3- Arap ve İslam dünyasındaki azınlıklarla ilişkiler içine girip sorunun büyümesini sağlamak. (Kitapta, İsrail’in bunun içinde özellikle Irak, Sudan, Lübnan ve Suriye’yi seçtiği kaydediliyor.)
 
Sudan’a sızan İsrailli uzmanlar, ilk önceleri John Grang ve hareketi üzerine malumatlar topladı daha sonra Grang’a güvenleri oluşunca onu Sudan’da hayallerini gerçekleştirmesi ve devlet kurması için desteklemeye başladılar.
 
Kitabın yazarı Moshe Farchi, SPLA lideri John Grang’ın 2004 baharında Eritre’nin başkenti Asmara’yı ziyaret eden İsrail Savunma Bakanlığından bir ileri gelen, “Sizler ezilen halklar, azınlıklar ve cemaatlerin destekçisiniz. Sizler olmasaydınız Kürtler, Arapların köleliğinden kurtulamayacaklardı. Zira, Güneyliler de sırtlarındaki kölelik, zillet, boyun eğme ve hizmetkarlık tozunu silkip üzerlerinden atmak istiyor. Kuzeylilerden ayrıldığımızda dahi sizinle olan özel ilişkilerimizi devam ettirmekten yanayız.” Farchi, Grang’ın bu sözleri, İsrail sayesinde barış görüşmelerinde elde ettiği zaferden dolayı teşekkürlerini iletirken ifade ettiğini belirtiyor.
 
Kuşatma Altındaki Sudan ve Casuslar
 
Moshe Farchi, İsrail’in hedefini gerçekleştirmek için Mısır’ı zayıflatmak ve arkadan tehdit etmek için Sudan’ı kuşatıp ve Güney bölgesini ayırmanın yollarını aradığını ve bunun için 1956-1977 yılları arasında 32 Afrika devletiyle çok ciddi ilişkiler içine girildiğini vurguluyor. Kitapta, John Grang’ın nasıl imtihan edildiğinden tutunda (İsrail’e güvenini ölçmek için) maddi olarak desteklenmesinden silahlandırılmasına kadar tüm konular etraflıca anlatılmış.
 
Kitabın birinci bölümü “Sudan’a Giriş Yolu Afrika” adını taşıyor. İnsan bu bölümü okuyunca dehşete kapılıyor. İsrail’in Sudan’ın Güneyine nüfuz etmek ve bölmek için Afrika’yı kontrol altına almak, kalbine intişar etmek, Sudan’a yaklaşmak ve kuşatmak için nelere başvurduğunu hayretler içinde okuyor. İlk hedefleri ise, Sudan’a stratejik önem kazandıran Kızıl Deniz ile bağlantısını kesmek ve (Yahudiler için kutsal olarak kabul edilen) Nil nehrine ulaşmak. Bunun 50’lilerin başlarından ve 60’ların sonlarında uygulamaya sokulduğunu vurgulayan yazar şunları söylemekte, “Bölgeye büyük bir önem gösteren İsrail, Etiyopya, Kongo, Zaire sonra Uganda ve Kenya üzerinden Afrika’ya diplomatlar, uzmanlar, müsteşarlar gönderdi. Bunların başında Ehud Ehzbail ve Eshir Ben Nasan gibi Mossad’ın iki zor adamı bulunuyordu. Yine Mossad’ın ileri gelen adamlarından ve savunma cihazları sorumlusu Ahron Zair’in bölgeye 5 bin ziraat, bina uzmanı ve Müsteşarın gönderilmesinde büyük rolü oldu. Bunlara ek olarak askeri uzmanlar, Sudan’a komşu ülkelerin ordularını organize etme, eğitme ve silahlandırma görevlerinde yer aldılar. Böylece Sudan’daki tüm gelişmeler kontrol altına alınacak ve Sudan’ın Güneyindeki ayrılıkçı örgütler desteklenmiş olacaktı.”
 
Etiyopya’nın son imparatoru Haile Selasiye, Siyonistlerin pek sevdiği bir liderdi. İsrail ile “sıkı ilişkiler” içine girmiş ve İsrail ordusu tarafından destekleniyordu. Onun sayesinde İsrailli uzmanlar, Etiyopya’nın emniyet, istihbarat, ordu ve Dışişleri Bakanlığını ele geçirdiler. Etiyopya’da hâlâ bile İsrail’in desteği olmadan kimse bu birimlerde üst makamlara gelememektedir. İsrail, Etiyopya’da ve Afrika’da özellikle Etiyopya Yahudileri olan Falaşaları kullanıyordu. Falaşalar, İsrail’e ilk olarak 1955’te götürüldüler. Khar Batya diye bilinen yerleşim bölgesindeki Yahudiler bunlar. Daha sonra,1979-85 yılları arasında Sudan üzerinden 40 bin Falaşa ‘Musa Operasyonu’ diye bilinen bir hareketle İsrail’e getirildi. 3.7.2001 tarihli Ha’aretz gazetesinin haberine göre, Etiyopya iç harbi sıralarında İsrail istihbarat teşkilâtı MOSSAD lehine çalışan bu Yahudilere verilen güzel vaadler; İsrail’e göçtüklerinde unutuldu. Yani Falaşalar umduklarını bulamadılar. 1991’de ise, ‘Süleyman Operasyonu’ adı verilen bir hareketle 15 bin Falaşa daha İsrail’e götürüldü.
 
Şurası bir gerçek ki; Afrika kimliklerini ve kültürlerini geride bırakıp, yeni bir kimlik arayışı için büyük umutlarla İsrail’e giden Falaşalar, beyaz ırktan oluşan İsrail toplumuyla uyuşamıyorlar; daha doğrusu dışlanıyorlardı. Falaşalar İsrail’de ikinci sınıf insan muamelesi görmelerine rağmen, Afrika’da Mossad adına en çok çalışan kişiler olarak da biliniyor. İsrail, bunların büyük kısmını eğittikten sonra Güney Sudan’a yerleştirdi. Bölgeye yerleştirilen Falaşaların hepsi ayrılıkçı örgütleri destekliyor ve bunların içinde önemli mevkilere getiriliyorlardı. Mossad’ın İsrail’e götürdüğü ancak sonradan herhangi bir işte kullanılamayan Falaşalar ise, İsrail yönetimi tarafında ya öldürüldü veya bilimsel denemelerde kobay olarak kullanıldılar. İbranice bilmeyen Falaşalar, ibadetlerini Ge’ez dilinde yapıyorlar. Tevrat’a göre amel edip, Talmud’u bilmiyorlar. İşte bu yüzden bazı dinler tarihi uzmanları Falaşaların Yahudiliklerinden şüphe ediyorlar.
 
İsrail’in Afrika’daki üsleri ve şirketleri
İsrailli casuslar Etiyopya’da özellikle ziraat ürünleri ve balık konservesi işiyle uğraşan “Ankoda” şirketi adı altına çalışıyorlardı. İsrailli casuslar ve işbirlikçileri bu şirket adı altında Sudan ve Yemen’e giriyorlardı. Ve yine bu kanal aracılığıyla İsrail, Güney Sudan’daki ayrılıkçı insanlar ile ilişkilerini geliştirdi. İsrail, Etiyopya ile askeri ilişkilerine önem veriyordu. 60’lı yıllarda Etiyopya ordusuna eğitim veren İsrailli uzman sayısı 600 idi. Etiyopya’ya her türlü İsrail yapımı silah, füze ve savaş helikopteri yardımı yapmaktan çekinmeyen İsrail, bugün Etiyopya başta olmak üzere, Kenya, Angola, Mozambik, Orta Afrika Cumhuriyeti, Tanzanya, Gana, Zaire, Çad, Uganda ve Kongo’da askeri üsleri bulunmaktadır. Bunların çoğu Arap ülkelerini kontrol altına almak için, Kızıl Deniz ve Sudan hudutlarına yakın bir yerde inşa edilmişlerdir.
 
İsrail Etiyopya’ya uyguladığı politikanın aynısı Uganda’ya uyguladı. Uganda’ya da 500 İsrailli uzman gönderildi. Böylelikle Uganda’ya diplomatik, askeri ve istihbarat desteği verildi. Uganda ordusu İsrail yapımı silahlar ile donatıldı. Eritre 1993 yılında bağımsızlığını elde etmesiyle İsrail bu kez bu ülkeye yöneldi. Kitabın yazarı Moshe Farchi Eritre için şöyle demektedir, “Afrika kıtasındaki İsrail’in en güçlü stratejik ortağı. Sudan ve Yemen’in güvenliği tehdit eden Kızıl Deniz hudutlarındaki en önemli üsler buradadır.” 1996 yılından sonra Afrika ülkelerine yapılan İsrail’in askeri yardımları Eritre üzerinde yapılmaya başlandı. Resmi kayıtlara göre 1997 yılında Eritre’de bulunan İsrail uzmanların sayısı 710 idi. Bunların 650’si askeri alanda, diğer 60’ı ise Eritre istihbaratı aracılığıyla Yemen, Sudan ve Mısır’da Casusluk yapıyorlardı.
 
İsrail’in Güney Sudan’a Sirayeti
İsrail’in, Güney Sudanla bağlantıları Addis Ababa’da bulunan İsrail Konsolosluğu aracılığıyla başladı. Etiyopya’da kurulan İsrail şirketleri bu bağlantıları sağlıyordu. Güney Sudan’la ilk bağlantıyı sağlayan kişi “Ankoda” şirketi müdürü Mossad ajanı Eshir Ben Nasan’dı. Bu şirket ilk önceleri Güney Sudan’da, içine rahatlıkla sirayet edebileceği kabileyi araştırdı. Güney Sudan’da yapılan uzun araştırmadan sonra “Danka” kabilesi üzerinde karar kılındı. Mıntıkanın en güçlü kabilesiydi. İsrail bu kapı aracılığıyla Güney’e girdi. Bu kabile Güney Sudan’ın en büyük ayrılıkçı hareketi olan SPLM/A’nın lideri John Grang’ın kabilesiydi. İsrail’in Güney Sudan’a sirayetinde aynı zamanda en önemli rolü üstlenen kişilerden biri de Mossad’ın önemli işler adamı David Kamhi idi. Kamhi, bu başarısında sonra İsrail Dış İşleri Bakanlığı Genel Müdürü olarak tayin edildi. Böylelikle, İsrail Güney Sudan ve komşu ülkeler aracılığıyla Sudan ordusunun içine rahatlıkla ulaşarak, buradaki Güney Sudanlılarla bağlantıya geçti. Daha sonra ordudaki Güneyliler aracılığıyla ayrılıkçıların güçlenmesini sağladı.
 
Kitapta İsrail’in Güney Sudan’daki ayrılıkçı örgütlere yardımının beş merhalede gerçekleştiği kaydediliyor. Merhaleler özet olarak şunlar:
1-     50’lı yıllarda İsrail iki şey üzerinde durdu; Birincisi güneylilere insani yardım (ilaç, gıda ve doktor), ikincisi Güney’deki kabileleri tespit etmek ve Kuzey ile Güney arasındaki sorunun kaynağına yoğunlaşmak.
2-     60’lı yıllarda ise şunlar gerçekleşti. İsrail Uganda üzerinden Güney Sudan’a silah aktarmaya başladı. İlk silah girişi 1962 yılında oldu. Silahların çoğu İsrail’in 1956 yılında Mısır’dan ele geçirdiği hafif Rus silahları idi. Buna ek olarak İsrail’in Uzi silahları da Güney Sudanlılara satıldı. Ancak daha sonra Güneye silah aktarımında Etiyopya en başta rol aldı. İsrailli askeri uzmanlar Etiyopya üzerinde Sudan’a gidip askeri eğitim veriyorlardı.
3-      Üçüncü merhale ise 60’ların ortasından başlayıp 70’li yıllara kadar uzanıyor. İsrail Mossad adına çalışan aracı “Cabi Şefik” aracılığıyla Güneye silah vermeyi sürdürdü. İsrail’in güneye aktardığı silahların büyük yekûnunu 1967 harbinde ele geçirdiği Rus silahları oluşturuyordu. İsrail aynı zamanda Güney Sudan’da kurduğu askeri okul aracılığıyla ayrılıkçıları eğitiyordu. Ayrılıkçı liderlerin çoğu bu okuldan mezun oldu. Ayrılıkçıları eğiten İsrailli uzmanlar, aynı zamanda bizzat Sudan yönetimi ile devam eden çatışmalara da iştirak ediyorlardı.
4-     Dördüncü merhale ise 70’lerin sonundan 80’li yıllara kadar sürüyor. 1972’de Addis Ababa’da yapılan nısbi antlaşma ile Güney’e özerklik verildi. 1978 yılında Güney’deki Bentu bölgesinde petrol bulundu. Bunun ardından emperyalist güçlerde bölgeye müdahalede bulunmaya çalıştılar. Ayrılıkçı örgütlere bu kez emperyalistlerin desteği de yoğunlaştı. Etiyopya’nın Güneye silah yardımı da iki misli arttı ve bir radyo istasyonu güneylilerin tasarrufunu tamamen devredildi. 16 Mayıs 1983’de ayrılıkçı örgütlerin Sudan ordusuna saldırılarıyla çatışmalar alevlendi. Aynı yıl Etiyopya’da John Grang ve yardımcısı Salva Kiir öncülüğünde kurulan Sudan Halk Kurtuluş Ordusu (SPLA)’nun kurulmasıyla saldırılar yoğunlaştı. İsrail, Grang’ın ordusuna son teknoloji yapımı silahlar ile destek verirken aynı zamanda savaş pilotlarıyla da yardımda bulunuyordu. İsrail, uydu aracılığıyla Sudan ordusunun resimlerini çekiyor ve güney’deki ayrılıkçılara bildiriyordu. İsrailli pilotlar ve uzmanlarda Güney ordusuna havadan ve karadan destek veriyorlardı. Sudan yönetimi, 1988 yılında 2’si Mossad ajanı olmak üzere 5 İsrailli askeri uzmanı çatışmalarda öldürdü. 1990 yılında Sudan’ın bir çok şehrinin Güneyliler tarafında işgal edilmesinde İsrailli uzmanların baş görevlerde bulunduğu da kaydediliyor kitapta.
5-     Beşinci merhale 1990’da başladı ve günümüze kadar devam ediyor. Bu merhale, ‘olgunlaştıktan sonra meyveyi koparma dönemi’ olarak adlandırılıyor. Bu dönemde İsrail’in John Grang’a ve SPLA’ya verdiği destek zirveye ulaşıyor. Etiyopya yerine Kenya iki ülke arasında köprü vazifesi görmeye başladı. İsrail ordusu SPLA’yı gelişmiş silahlar ve mallara boğdu. Öyle ki SPLA, Sudan ordusundan daha modern teçhizatlı konuma geldi. Bu gelişmeler SPLA’nın siyasi kanadı olan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM)’nin Hartum yönetimi ile görüşmelerdeki elinde güçlendirdi. Sudan yönetimi ya güneyi terk edecek ya da isyancı örgütlerin sunduğu en ağır şartları kabul etmek zorunda kalacaktı. Hartum yönetimi ikincisini kabul etmek zorunda kaldı. Yönetime güneyliler ortak olduğu gibi, yer altı kaynaklarını da paylaşacaklardı. Ve 6 yıl sonra yapılacak referandum ile Güneyin kaderi belirlenecekti. 2003’te imzalanan Nairobi’deki antlaşmanın içeriği buydu. Grang, Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in yardımcısı olarak kabul edildi. (Geçen yıl bu gelişmelerin olduğu bir dönemde bu kez Darfur olayları patlak verdi. Ve 17 aydır da devam ediyor.)
 
İsrail’den eski ayrılıkçı lider John Grang’a 500 Milyon Dolar Yardım
Moshe Farchi’nin kitabında kaydettiği diğer önemli malumatlar şunlar:
1-     İsrail’in John Grang’a olan güveni İsrailli subayların Grang’ı birkaç şahsi eğitime tabi tutmasından sonra pekişti. Kenya, Tanzanya, Uganda ve Zaire’de bulunan ABD Büyükelçilikleri tarafından Grang önerilmişti. 1945 yılında yukarı Nil’de doğan Grang, Orta okulu Tanzanya’da okudu. Sınıf arkadaşlarından biri de Uganda Cumhurbaşkanı Museveni idi. Amerika’da okumak için burs kazandı. ABD’de ziraat ekonomisi üzerine doktorasını yaptı. ABD bulunduğu sıralarda askeri eğitim gördü. Daha sonra İsrail’de ülke güvenliği fakültesinde askeri devriyelere katıldı. Özellikle Kenya ve Tanzanya’daki ülkeler olmak üzere komşu ülkelerdeki İsrail Büyük elçilikleri aracılığıyla üç kez İsrail ziyaret etti. Sudan ordusunda Albay idi. Mayıs 1983’de Sudan Cumhurbaşkanı Numeyri tarafından isyanı bastırmak için güney bölgesine gönderildi. Ancak aynı yıl ordudan ayrılarak isyancı Sudan Halk Kurtuluş Ordusu adlı örgütün başına geçti.
2-      Sudan Halk Kurtuluş Ordusu’ndaki liderlerin ve subayların aylıklarını İsrail ödüyordu. İsrail’de yayımlanan askeri dergi “Marghun” İsrail’in Güney Kurtuluş Ordusuna takdim ettiği miktarın 500 milyon dolar olduğunu yazdı. Bu miktarın büyük bölümü ise ABD tarafından karşılanmıştı.
3-     İsrail aynı zamanda Nil nehrinin yönünü değiştirmek için Güneylileri ikna etti. Güneylilerin Kuzeylilere nazaran bu suyu daha hak ettiklerini bildirdi. İsrail’in hedefi Etiyopya’da Nil nehri üzerine kurduğu barajlar ve Güney Sudan’a akan mavi Nil Nehri’nin sularının başka yöne kanalize edilerek Mısır ve Sudan’ı zor durumda bırakmaktı. İsrail aynı zamanda demografik yapıyıdeğiştirmek için Güney Sudan’a Mısır’dan 6 bin çiftçiyi göndereceğini iddia etmişti (Irak’ta olduğu gibi).
4-     Güney’de petrolünü bulunmasıyla İsrail, Sudan’ın güneyine petrol aramalarında bulunması için bir heyete gönderdi. Heyetin başında İsrailli prof. Elyahu Lunfiski bulunuyordu. Bunun ardından Güney’deki isyancılar, Sudan yönetiminden petrol’den olan hisselerini istemeye başladılar.
5-     İsrail, John Grang’a olan maddi ve askeri yardımlarının yanı sıra 2003 yılında hizmetine İsrail’de eğitilen Etiyopyalı Yahudi Falaşalardan bir subay gurubu sundu. Kitabın yazarı Farchi, bunlardan bazılarının isimlerini zikrediyor.
6-      Tüm bu gelişmelerin ardından John Grang, Güney Sudan’ın ayrılacağını ve bağımsız bir devlet kuracağını ilan etti. Grang bunu ABD, İsrail ve komşu ülkelere bildirdi. Grang bunu gerçekleştirdiği anda Sudan hükümetinin kendisine saldırı düzenlemesi halinde, ABD’nin yanında yer alıp bölgeye müdahale etmesini istedi. ABD Savunma Bakanlığı’da bunun üzerine Kenya, Tanzanya ve Eritre’deki birliklerini Sudan’a müdahale için gerekli bir emre kadar hazır beklemelerini istedi.
Kitap’tan çıkarılacak sonuç
 
Kitaba İsrail’in stratejik “protokolleri” dersek yeridir. Çünkü kitap İsrail’in Ortadoğu ve Afrika siyaseti hakkında çok önemli malumatlar içermekte. Umarız bu kitap en yakın zamanda Türkçe’ye kazandırılır. Ki böylece umarız bazılarının gözleri açılırda etrafımızda cereyan eden çatışmaların hakikatini de böylece anlamış oluruz. Bugün ABD, İngiltere ve İsrail tarafından başlatılan küresel savaşın hedefinin İslam ve Müslümanlar olduğu gün gibi ortada. Kendileri kurdukları komploları Müslümanların üzerine yıkıyor, daha sonrada yine Müslüman toprakları işgal ediyorlar. Umarız Müslümanlar ferasetleriyle olup bitenleri hakkıyla anlar ve tepkisel hareketler yerine en uygun bir şekilde bunlara cevaplarını verirler.


Haber Ara