DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

İmam Hatip’te öğretmen-öğrenci ilişkisi üzerine

2014-04-15 14:45:49
 
 
1980’li yıllarım Muğla İmam Hatip Lisesi’nin yatılı bölümünde geçti. İmam Hatip’i yatılı okumak benim için hayatımın en unutulmaz tecrübelerinden biri olmuştur. Geçenlerde bir lisede müdür yardımcılığı yapan arkadaşımla geçmiş okul yıllarımızı yâd ediyorduk. Ne yazık ki arkadaşımın okul yılları benim gibi unutulmaz anılarla dolu değildi. O farklı bir lisenin yatılı bölümünde okumuştu ve çok acı tecrübelere sahipti. Aradan 25 yıl geçtikten sonra o yıllarda okul idareciliği yapan öğretmenine bir toplantıda denk geldiğinde korkudan tir tir titrediğini ve hemen oradan uzaklaştığını ifade ettiğinde nutkum tutulmuştu. Bu hadise öğretmen- öğrenci ilişkisinin hangi boyutta olduğunu göstermesi açısından ibretliktir. Aynı zamanda öğretmenlerin yatılı bir okulda öğrencilerine ne tür bir disiplin uyguladıklarının da vahim bir göstergesidir. En önemlisi de küçük yaşlarda uygulanan katı bir disiplin anlayışının bireyin ileriki yıllarda psikolojisini nasılda tarumar ettiğini göstermesi açısından da ayrıca manidardır. Tabii ki o dönem her yatılı okulun arkadaşımın anlattığı gibi katı disiplin kurallarıyla işlev gördüğünü iddia etmek güç. Ancak münferit bir hadise olarak görülse bile bu tür acı tecrübeler üzerinde durulmayı hak ediyor.
 
Arkadaşım yatılı okulda yaşadıklarını anlatırken İmam Hatip’te olmanın ne kadar ayrıcalıklı ve değerli olduğunu bir kez daha anladım. Çünkü bizler bırakın eski öğretmenlerimizi gördüğümüzde korkmayı onları birer baba, ağabey hatta arkadaş gibi bellemiştik. Çünkü arkasında namaza durduğumuz bir öğretmen artık bizim için bir öğretmenden ziyade yol gösterici, ufuk açıcı ve saygıdeğer bir insandı. Okul müdürünün bizimle birlikte aynı binada yattığı aynı sofrada yemek yediği ve aynı safta namaza durduğu bir okulda ilişkiler kuşkusuz disiplin üzerine değil karşılıklı sevgi ve saygı üzerine bina edilir.1985- 1992’li yıllarda İmam Hatip Lisesi’nde yaşadıklarım diğer farklı bir lisede okuyan arkadaşımın yaşadıklarından çok farklı şeylerdi. Okul müdürünün okulun bahçesine başına hiç kimseyi koymadan açtığı manav sergisinde her bir öğrenci alış verişini yapar ve başında kimsenin beklemediği kasadan para üstünü alır eğer parası yoksa hemen yanı başındaki deftere de borcunun miktarını yazardı. Bu hem okulun öğrencilerine olan güvenini göstermesi açısından çok önemliydi hem de her bir öğrencinin -aldığı eğitimle- kendi içinde içselleştirdiği doğruluk, dürüstlük, ahlak, iman ve erdem gibi değerlerin pratik hayatta bir yansımasıydı.
 
Bu bakımdan İmam Hatip Liseleri onca “engellemeye” ve “hor görülmeye” rağmen bir döneme damgasını vuran ender okullardan biridir. “Hor görülen” diyorum çünkü o yıllarda Muğla’da biz İmam Hatip öğrencilerine 19 Mayıs törenlerinde -nedendir bilinmez-düşman işgal güçleri rollerini oynamak görevi verilirdi. Bu durum çok zorumuza giderdi. Stadyumda aylar öncesinden hazırlık yapmaya başlardık. Siyah taytları giyer, elimize verdikleri tahta silahları da kuşanıp ülkeyi işgal etmeye başlardık. Sonra gürbüz öğrencilerden seçilmiş farklı liselerin öğrencileri bizleri(düşmanları) denize dökerlerdi. O dönem üzüntümü kimseye söyleyemediğimden bu yaşadıklarımı kâğıda döker ve kederlenirdim. Bizi sevmediklerini düşünürdük çünkü ne zaman bir törene ya da etkinliğe katılsak diğerleri tarafından yuhlanır ve aşağılanırdık. Bunu hak etmediğimizi düşünürdük çünkü hem derslerimizde çok başarılıydık hem de kendi aramızdaki hukuk saygıdeğerdi. Diğer okullarda yaşanılan birtakım vahim hadiseler ise bize çok yabancı gelirdi. Çünkü bize öğretilen peygamber ahlakıydı ve ahlaklı olmak bizim için sorumlulukların en yücesiydi.
 
O yıllarda öğretmen- öğrenci ilişkileri bir bakıma usta-çırak ilişkisine benzerdi. Bazen çırak olarak görülen öğrencinin usta olarak bilinen öğretmen ya da müdürüne de bir şeyler öğrettiğini bizzat şahit olmuşumdur. Örneğin 1987 yılında okulumuza gelen ve medrese eğitimi almış bir ağabeyimizin bazı meslek dersleri hocalarına ve özellikle okul müdürüne Arapça dersler verdiğini bilirim. Hocalarımızın ne kadar mütevazi ve içten olduklarını şimdi daha iyi anlıyorum..Bu değerli ağabeyimizin şimdilerde  Aydın İmam Hatip Lisesi’nde idarecilik yaptığını da yeri gelmişken ifade edeyim.. İmam Hatip okullarında öğretmen öğrenci ilişkilerine dair belki anlattıklarımdan daha çarpıcı hikâyeler de mevcuttur. Bu ilişkilerin sağlam ve sağlıklı bir zeminde gelişmesinin ve yaşam bulmasının başlıca nedenlerinden birisi kuşkusuz bu okulların kişinin yüreğine/ içsel dünyasına hitap edebilmesidir. Bu yüzden bir dönem İHL’ler ülkenin en başarılı okulları haline gelmişti. Bu durum hiç şüphe yok ki içerideki Ergenekon yapılanmalarını rahatsız etmişti. Bu samimi ilişkilerin kopartılması ve kendi ifadeleriyle biçtikleri 1000 yıl gibi bir süreyle bir daha bir araya gelmemesi hedeflenmişti. Ülkenin sağlam karakterli insanların elinde gelişmesi, hayat bulması Kemalist zihniyete mensup sözüm ona çağdaş, ilerici ve laik çevreler tarafından istenmemişti. Kendilerini ülkenin asıl sahibi olarak gören bu aydınlamacı, pozitivist kesim başta İHL’leri irtica yuvası olarak yaftalamamış ve cumhuriyet döneminin en akıl almaz buluşunu icat etmişlerdi.8 yıllık kesintisiz eğitim! Ve “Katsayı zulmü.”
 
 
28 Şubat İHL’leri etkiledi
 
28 Şubat’ın bana göre bir amacı da İmam Hatip okulların karakter yapısını bozmaktı.. Bu konuda yapılmış araştırmaların olup olmadığına bakamadım yapılmamışsa mutlaka 28 Şubat öncesi İmam Hatip okullarında yer eden öğretmen-öğrenci ilişkileri ve 28 Şubat sonrası öğretmen-öğrenci ilişkileri çerçevesinde bir araştırma yapılmalıdır. İsterseniz o dönem neler olup bittiğini kısaca hatırlayalım.
 
Bilindiği gibi 28 Şubat sürecinin ideolojik havasına uygun olarak hayata geçirildiği bilinen 8 yıllık kesintisiz eğitimle ilgili olarak basına da yansıyan bazı iddialar ortaya atıldı. Bu iddialardan Eski Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya ait olduğu iddia edilen bir ses kaydında, Karadayı; Mesut Yılmaz’a altın tepside iktidar teslim ettiğini söyledikten sonra karşılığında bir takım talepleri olduğunu bunların arasında hükümetten 8 yıllık eğitimi mutlaka sağlamalarını istediğini söylemekteydi. Buna göre Orgeneral Karadayı’nın 8 yıllık zorunlu eğitim talebinin ardında İHL’lerin orta bölümünün yok edilmesi yatmaktaydı. İHL’nin önü kesilmesi için atılan bu adımın pek çok köklü eğitim kurumunun da yapısını bozacağı hiçbir şekilde hesaba katılmadı. Çünkü amaç İHL’leri bitirmekti. Oysa İHL’leri yok edeceğim derken diğer mağduriyetler peş peşe geldi. Örneğin Anadolu Liseleri, Fen Liseleri öğrenci alımlarını 8. sınıf sonuna bırakmak zorunda kalırken; pek çok köklü özel okul orta kısımlarını kapatmak ya da ilkokul açmak zorunda kaldı.
 
 
Generallerin eğitime müdahalesi; Katsayı Adaletsizliği
 
Türkiye’de eğitim özgürlüğünü baltalayan önemli meselelerinden biri de bilindiği gibi katsayı uygulamasıydı. Uygulamaya göre; İmam hatipler dâhil, meslek liseliler kendi bölümlerinin dışında bir bölümü tercih ettiklerinde puanları daha düşük bir katsayıyla çarpılıyor.
Son yıllarda bazı generallerin yukarıda da ifade ettiğimiz türden basına yansıyan ses kayıtları ortaya çıkmıştı. Bu belge niteliğindeki ses kayıtları generallerin eğitime olan müdahalesini ortaya koyan nitelikteydi. Bunlardan biri de 10 yıldır milyonlarca meslek lisesi öğrencisini mağdur eden katsayı engeliyle ilgili olanıdır.
 
Katsayı uygulamasının iptali için 2004 yılında AK Parti hükümeti bir yasa teklifi sunmuş ve bu yasa dönemin Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer tarafından veto yemişti. Basına düşen ses kayıtlarına göre; katsayı engeli 28 Şubat sürecinde Genelkurmay İkinci Başkanı olarak görev yapan Orgeneral Çevik Bir'in "İmam Hatip Liselerinin şube açmasını" engellemek amacıyla Mesut Yılmaz başkanlığındaki 55. hükümete uyarı yazıları göndermesiyle başlıyordu. Çevik Bir, 14 Temmuz 1998 tarihli Yüksek Öğrenim Kurumu'na (YÖK) gönderdiği yazıda; "İrticai grupların istismarı" için ÖSS sisteminde değişiklikler yapılmasını istemiş, Kemal Gürüz başkanlığındaki YÖK ise 10 yıldır uygulanan ve tüm meslek liselerinin önünü tıkayan bu uygulamayı başlatmıştı.
 
Laiklik ve cumhuriyeti koruma kaygısıyla çıkartılan ve meslek lisesi çıkışlı öğrencilerin üniversiteye girişini imkânsız hale sokan bu katsayı uygulamasının bir generalin talimatıyla devreye sokulmuş olması gerçekten vahim sonuçlar doğurmuştur ülkemizde. Komutanlar, imam hatip lisesi çıkışlı öğrencilerin üniversiteye girişini engelleyerek laikliği koruyacaklarını sanmışlardır. Şüphesiz söz konusu eğitim olduğunda sonuç hiçte öyle olmamıştır. Yüz binlerce meslek lisesi öğrencisi yoktan yere mağdur edilmiştir. Bu durumun vahametini kavrayan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan meslek liseleri ve imam hatip liseleri mezunlarına yönelik katsayı farkı uygulamasını kaldırmıştı.
 
 O dönem İstanbul Barosu konuyla ilgili yaptığı bir açıklamasında; "YÖK meslek lisesi mezunlarının haklarını koruyor görüntüsü altında, aslında imam hatip lisesi mezunlarının katsayı puanı uygulanmaksızın genel (düz) lise mezunları gibi üniversitelere girmelerinin yolunu açmış bulunmaktadır" diyerek bir nevi katsayı uygulamasının iptalinin ardında imam hatip liselerinin önünün açılması olduğunu vurgulamaktaydı. Karara itiraz edenlerin ortak endişesi; imam hatip liselerinin önünün açılacağı ve ülkeye irtica geleceği noktasındaydı. Hatta bir "eğitim sendikası" olan Eğitim-Sen'in Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, kararı, "YÖK, AKP'nin oyuncağı oldu" diye değerlendirmekteydi.
 
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın meslek liseleri ve imam hatip liseleri mezunlarına yönelik katsayı farkı uygulamasını kaldırmasının ardından binlerce mağdur olmuş öğrenci rahat bir nefes almıştı. Gençlerin önündeki bu izahı mümkün olmayan tuhaf engelin kalkmasıyla gençlerin geleceğe olan güvenleri az da olsa artmıştı. Ancak Türkiye ilginç bir ülke. Örneğini demokratik ülkelerde göremeyeceğiniz bir yığın tuhaflıkla karşılaşma şansınız çok fazla burada. Örneğin eğitim, eğitimle uzaktan yakından ilgisi ve bilgisi olmayan başta komutanların ve hukuk adamlarının elinde bir oyuncağa dönüştürülmüştür. Eğitime, ne yazık ki eğitimcilerden ve bu alanda işlev gören eğitim sendikalarından başka herkes yön vermeye çalışır.
 
Türkiye'de eğitimle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan, bu konuda yeterli donanıma sahip olmayan generallerin eğitime bu denli karışmaları kuşkusuz ideolojikti. Generallerin eğitimde yol açtıkları zarar-ziyanın telafisi ise uzunca bir süre mümkün gözükmemektedir. Şimdi bu zarar-ziyanın telafisi gerekmektedir. Bu ülkede barışın, huzurun, birlik-beraberliğin artması, bilimde, sanatta, teknolojide ilerlemenin yolu özgür eğitim kurumlarından yetişen kaliteli insanlarla gerçekleşeceği unutulmamalıdır. Ancak kalitenin artması için eğitimde eşitsizliğe ve adaletsizliğe yol açacak her türlü yasa ve yasaklardan da  arınmak gerektiğini özellikle belirtelim.
 
İHL’lere büyük sorumluluk düşüyor;
 
Eğitimle “ilericilik” adına farklılıkların bu denli dışlandığı yasa ve yasaklarla yok sayıldığı askerin eğitime bu denli karıştığı bir başka ülke daha yoktur demiştik. Ancak insan karşıtı bir zihniyetin tüm engellemelerine ve her türlü hukuksuzluklarına rağmen Türkiye'de güzel gelişmeler de oluyor. Bu süreçte başta İmam Hatip okullarına(öğretmenlerine, öğrencilerine ve idarecilerine) çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Onlar bir taraftan sahici manada özgürlük değerine sahip çıkacakları gibi diğer taraftan benim yukarıda altını çizmeye çalıştığım öğretmen-öğrenci ilişkilerin çerçevesini çizen peygamber ahlakını, doğruluğu, erdemi ve mütevaziliği de elden bırakmamalıdırlar. İmam Hatip okulları sağlam karakterde, doğrulukta, dürüstlükte ve ahlakta kişilikler yetiştirmeye devam etmelidir. En önemlisi de birbirinden farklı insanların yaşadığı bir coğrafyada tüm farklılıkları birer zenginlik olarak görüp değerlendiren, her türlü fikre açık, gönüllere hitap eden bir tutum ve tavırla yolarına devam etmelidirler.
 
Görüş Bildir Bizimle Paylaş