15 Temmuz'un klasik bir darbe girişimi olmadığından neredeyse herkes müttefik. Klasik darbelerden farkı, belki de, “kıyıcı bir darbe” olmasıydı...
Geçmişte de birçok darbe yaşadık ama böylesini (böyle ahlaksızını) görmedik.
İlk kez darbeciler, ülkenin başkentini ve Meclis'ini bombaladılar.
Halkın üzerine tank sürdüler, hedef gözeterek ateş açtılar.
15 Temmuz darbenin ötesinde bir şeydi. Darbe formatı giydirilmişti, görünüş itibariyle klasik darbeye benziyordu ama bir darbede murat edilen “sonuçların” çok çok ötesinde bir hedefe ve vizyona sahipti.
Hedef kim miydi?
Hedef elbette, bütün “teknik nakavt” girişimlerinin öznesi haline getirilen Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı..
Hedef ondan kurtulmaktı. Yani onu öldürmekti...
Fetullah kapatması bir “liberal” (şu an FETÖ'den tutukludur) darbeden birkaç ay önce, bir gazeteye (ya da internet sitesine) verdiği mülakatta şöyle diyordu: “Erdoğan'ı öldürecekler, cesedini de bir çöplüğe atacaklar.”
Hangi bilgiye ya da enformasyona dayanarak böyle konuşuyordu?
Bilmiyoruz...
Esasında biliyoruz... “Sufle” Pensilvanya'dan geliyordu.
Demek ki mülakat sırasında gevşek ağızlılığı tuttu. Ya da darbenin başarısız olacağına ihtimal vermedi.
Belki de, “Nasılsa bu enformasyonun kaynağını kimse sormayacak, ben şimdiden söylemiş olayım da, ileride haklılığım anlaşılsın” diye düşündü.
Bu arkadaş, bir aralar, FETÖ'nün “operasyon gazetesi”nde genel yayın yönetmenliğini yapıyordu.
Bütün o Ergenekon ve Balyoz çıktıları, onun elemesinden geçerek, eklemelerle birlikte gazetenin manşetini süslüyordu. Bir düğer ifadeyle, “bizi darbeden kurtarıyormuş gibi” yapan Fetullah'a hizmet ediyordu.
Fetullah'ın “teknik nakavt” dediği 17/25 Aralık girişimi, rollerle birlikte pozisyonları da ortaya çıkardı. Görüldü ki, FETÖ, liberal tarlayı sürmüş, liberalleri manevi evlat edinip “nüfusuna geçirmiş...”
İşbu arkadaşı, darbeden bir gece önce, biraderiyle birlikte, FETÖ'nün televizyon kanalında izledik... Yine gevşek ağızlılığı tutmuş olacak ki, “Bu böyle gitmez... Göreceksiniz, gitmeyecek...” diye sayıklayıp duruyordu.
Çünkü, “bize çok acı çektirecek” (darbe, kaos, iç savaş gibi) bir altüst oluş gerekliydi.
Kurtuluşumuz buna bağlıydı...
O geceki performansları gösterdi ki, “abi-kardeş” olacaklardan haberdarlarmış...
Çünkü gece boyunca, darbeyi ima edip durdular...
Programı yöneten (sağcılıktan “liberalizm yancılığına” terfi etmiş) bayan gazeteci de (FETÖ'nün manevi kızı), durup durup, “yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü çığırdı. Yüzünde arsız bir sırıtışla... Bir göbek atmadığı kaldı... Bir anlamda abi-kardeşin “darbe coşkusuna” eşlik etti.
İşler planlandığı gibi yürüseydi (yani “Marmaris'e intikal”de problemler yaşanmasaydı), Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı sağ ele geçirmeye çalışmayacaklardı
Öldüreceklerdi.
Cesedini de bir çöplüğe atacaklardı.
Bunu, suikast davası sanıklarından biri itiraf etti... Gerçi sonradan itirafını geri aldı, “baskı altında ifade verdim” filan diye kıvırma yolunu seçti ama Erdoğan ailesinin kaldığı otel odasının delik-deşik görüntüsü liberal gazetecinin öngörüsünü (!) haklı çıkarıyor.
Cumhurbaşkanımızı “aradan çıkarmayı” başarabilselerdi, işleri kolaylaşacaktı.
Daha zecri yöntemlere başvurup (250 kişiyi katlettiler, daha fazlasını yaparlardı), sokağa çıkan insanları evlerine kapatacaklardı.
İki ihtimale yatırım yapmışlardı: “İç savaş” ve “toplumsal kargaşa...”
Kargaşayı bastırmak için dışarıdan (“uygar dünya”dan ve NATO'dan) destek isteyeceklerdi.
Bir diğer ifadeyle, Türkiye'yi işgale açacaklardı!