'2017'de Türk Dış Politikası' paneli
Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen, '2017'de Türk Dış Politikası' panelinde, Türkiye'nin 2017 yılındaki dış politikası küresel ve bölgesel gelişmeler etrafında tartışıldı

Oluşturma Tarihi: 2017-12-23 21:56:40

Güncelleme Tarihi: 2017-12-23 21:56:40

Bilim ve Sanat Vakfı Küresel Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen, "2017'de Türk Dış Politikası" başlıklı panelde, Türkiye'nin 2017 yılındaki dış politikası, küresel ve bölgesel gelişmeler etrafında tartışıldı.

Vakfın, Fatih'teki merkezinde düzenlenen panelin oturum başkanlığını, Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi Başkanı Prof. Dr. Mesut Özcan yaptı.

Özcan panel başlangıcında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin dış politikasında transatlantik olarak adlandırılan ABD ve Avrupa ile olan ilişkilerin Soğuk Savaş döneminden beri önemli bir boyutta olduğunu söyledi.

ABD'de Donald Trump'un başkan seçilmesinin gerek Orta Doğu gerekse de Türkiye'nin yakın çevresinde yansımaları olduğunu kaydeden Özcan, "Avrupa Birliği ile olan ilişkiler önemli gündem maddelerinden biri. Avrupa ve Türkiye iç siyasetinde gelişmeler, ilişkilere ciddi anlamda yansıdı. Öte yandan, Orta Doğu'ya baktığımız zaman, Arap baharının yansımaları hala devam edegeliyor. Bunun Türkiye açısından ortaya çıkan siyasi, iktisadi bir takım sonuçları var. Afrika da Türkiye dış politikasının önemli alanları." dedi.

Şehir Üniversitesi'nden Doç. Dr. Hasan Kösebalaban, 2017'nin bir kriz dönemi olarak geçtiğini, Trump'ın başkan seçilmesi durumunda Türkiye ve ABD arasındaki en ciddi krizlerin yaşanacağını iddia ettiğini ve bu iddiasında da haklı çıktığını ifade etti.

Trump'ın Kudüs kararı sonrası yaşanan gelişmelerde, Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin geldiği durumdan da bahseden Kösebalaban, şöyle konuştu:

"Trump gelir gelmez çok hızlı bir başlangıç yaptı, çoğunluğu Müslüman olan ülkelere vize yasağı getirdi, İran da bunun içindeydi. Trump dönemini ben ikiye ayırıyorum, birinci dönem; Trump iyi, etrafı kötü dönemiydi. PYD'ye Amerikan desteği devam ediyor, ikinci olarak Fetullah Gülen'in iadesiyle ilgili önemli bir gelişme olmadı. Olacak gibi de görünmüyor. ABD'de devam Zarrab davası süreci Türkiye'yi ciddi anlamda zor durumda bırakıyor. Bir devlet bankasının genel müdür yardımcısı şu anda tutuklu, eski bir bakan hakkında ABD tarafından tutuklama isteği var, bunlar stratejik ortaklık olarak nitelendirilebilecek herhangi bir şeye uymuyor."

Şehir Üniversitesi'nden Doç. Dr. Vügar İmanbeyli ise Türkiye ve Rusya arasındaki 2017 yılında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

İmanbeyli, eski Sovyet coğrafyasının Türkiye için bir hammadde pazarı olduğunu, 2000'li yıllardan sonra Rus-Türk yakınlaşmasının başladığını kaydetti.

Türkiye ve Rusya arasında yüksek katılımlı görüşmelerin her zaman olduğuna dikkat çeken İmanbeyli, "2017 yılında Türkiye ve Rusya arasında inanılmaz bir görüşme trafiği var, daha önce 2002'de başlayan görüşme trafiğinde bile bu kadar görüşme söz konusu değildi. Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler, 2017 yılında yeniden zirve yaptı. Türk-Rus yakınlaşması tek başına bir olay değil, tarihte de yakınlaşmalar olmuştu. Napolyon'a karşı ve Mısır'daki Mehmet Ali Paşa'ya karşı yapılan ittifaklar söz konusu. 2015 krizinden sonra bu yakınlaşmalarda bir bağımlılık söz konusu olmaya başladı. Son dönemdeki yakınlaşmalarda ana başlık Suriye oldu." diye konuştu.

Al Sharq Forum'dan Galip Dalay ise panelde Türkiye'nin 2017 yılındaki Ortadoğu politikası hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'nin son yıllarda dış politikada söylem değişikliğine gittiğini aktaran Dalay, şunları söyledi:

"Artık eskisi gibi yeni bir bölgesel düzene vurgu yapan dış politika söyleminden ziyade, daha çok ulusal güvenlik sorunlarının baskın olduğu bir dış politika söylemine gidiyoruz. 'Türkiye'nin çevrelenmesi' durumu artık söylemlerde daha fazla ağırlık kazanmaya başladı. Yeni ulusal güvenlik söyleminin negatif bir sonucu olarak da güvenlikçileşme siyaseti de iç politikada, dış politikanın devamı olarak daha fazla gündeme gelmeye başlıyor. Türkiye'nin coğrafi aktivizminin, coğrafyasında bir ölçek küçültülme var. Son yıllarda gittikçe, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'ye sıkışan bir politikadan bahsediyoruz coğrafi olarak. Bu 'Türk dış politikası bölgede başka bir şey yapmıyor' manasına gelmiyor, en son Kudüs meselesinde de gördüğünüz gibi belli başlıklarda da aktivizm ortaya koyabiliyor."

Panel, soru-cevap bölümüyle sona erdi.