ABD'ye Öcalan yanıtı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD Büyükelçiliği'nin, 'Öcalan saygı gösterilecek bir şahsiyet değil' açıklamasına değinerek, 'Bunu Rakka meydanları

Oluşturma Tarihi: 2017-10-24 12:41:38

Güncelleme Tarihi: 2017-10-24 12:41:38

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD Büyükelçiliği'nin, "Öcalan saygı gösterilecek bir şahsiyet değil" açıklamasına değinerek, "Bunu Rakka meydanlarında katilin posterlerini astırmadan düşünecektiniz" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Bahçeli, "Türkiye Cumhuriyeti milliyetçi şuurun, milli ahlak ve adanmışlığın muhteşem bir eseridir. Biz bu eserle övünüyoruz. Yaşaması ve yaşatılması hususunda ne gerekiyorsa yapacağımızın şeref sözünü veriyoruz. Eğer yılgınlık olsaydı, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilemezdi. Bugün devlet ve milletçe karşılaştığımız sorunların gerçekçi ve tarihi bir analizle çözülmesi mümkündür. Bunun için düne bakmamız, dünden ders ve sonuç çıkarmamız lazımdır. Bu itibarla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarındaki anlayış ve yöntemin bugün de meselelerimizin üstesinden gelinmesinde bir rehber olabileceği kanaatindeyim. Türkiye Cumhuriyeti, egemen devletlerin merhamet ve müsamahası ile kurulmadı. Bağımsızlığını bir lütuf sonucu elde etmedi. Türk milleti, dönemin küresel güçlerinin kendisine biçtiği esaret rolünü tüm haşmetiyle reddetti. Parlak geleceğini kendi iradesi ile belirleyeceğini savaş meydanlarında, mihnete göğüs gererek cesaretle ispat etti. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemi bu açıdan örnektir, özeldir, öncüdür, mazlum milletlere de emsaldir. Gururla söylemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti, asil, haysiyetli ve haklı bir mücadelenin, meşru bir savaşın göz kamaştıran neticesidir. Bugün Cumhuriyetimizin maruz kaldığı tehditleri daha iyi değerlendirebilmenin yolu da, devletimizin temellerinin atıldığı dönemleri ayrıntılarıyla bilmekten geçmektedir" diye konuştu.

"Cumhuriyetten intikam almak için kuyrukta bekleyen çürümüşler hepinizin malumlarıdır" diyen Bahçeli, "Milli Mücadele'yi kötülemek için fırsat kollayanların, hatta 'Keşke Yunan galip gelseydi' diyebilecek kadar günaha, kire ve hıyanete batmışların varlığı utanç verici şekilde ortadadır. Bunlara ne diyelim, bir delinin hezeyanı, bir küstahın uydurması mı diyelim? Diyemeyiz, zira dilimiz kurur, diyemeyiz aksi halde kanımız çekilir. Bunlar ki, Cumhuriyet'in nimetleriyle, demokrasinin imkânlarıyla, milletin müsamahasıyla zehir kusan işgal artıklarıdır. Atatürk'e sövmek bunların mesleğidir. Cumhuriyeti karalamak bunların geçim kapısıdır. Türk milletinin değerlerine kafa tutmak bunların iğrenç tertibidir. Allah var ya, son yıllarda bu zevatın sayısındaki artış da kaygı verici düzeydedir. Çanakkale'deki direnişten hala rahatsız olan, bağımsızlıktan yıllardır ürken, Cumhuriyetin mana ve ruhundan namertçe ödü patlayan köksüzler ya kalem tutan sefiller, ya da kurşun atan alçaklar olarak karşımızdadır" ifadelerini kullandı.

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR TARAFINDAN KÖŞEYE SIKIŞTIRILMAK İSTENMEKTEDİR"

Orta Doğu coğrafyasının kaos darbelerinden ağır yara aldığına dikkat çeken Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İspanya ve İtalya'daki referandum deneme ve deneyimleriyle, Avrupa coğrafyası risk ve belirsizliklerden kıvranmaktadır. Asya ve Afrika coğrafyalarının diğerlerinden aşağı kalır yanı ise zaten yoktur. Kıtaların kesişme, yolların buluşma noktasında bulunan Türkiye'mizin, muhatap olduğu ve aleyhine projelendirilen oyunların dozajında artış ve yükseliş görülmektedir. Türk milleti tehdit edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti tek dişi kalmış canavar tarafından köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Zalimler kanlı planlarını tahkim ve tatbikle meşgullerdir. Kahramanlık korkaklığa karşı yine direnç göstermektedir. Her kahraman haysiyet numunesi, her korkak hıyanet hamulesidir. Başımızı çevirdiğimiz her yerde sorun vardır. Gözümüzü gezdirdiğimiz her coğrafyada zulmün borusu ötmektedir. Irak'ın içine sürüklendiği buhran, peşmerge ve PKK'nın tutunduğu Türkmen yurtlarından kovalanmasıyla kısmen zayıflamıştır. 15 Ekim'de kanlarının son damlasına kadar savaşmaktan, Kerkük'ün Kudüsleri olduğunu söylemekten adeta nefesleri kesilen peşmerge fitnesi, ne olmuştur da, deyim yerindeyse tek bir mermi atmadan tabana kuvvet kaçmayı seçmiştir? Öyle ya, Kerkük'ü terk etmeyeceklerdi. İddiaları buydu. Ama çığlık çığlığa, bağıra çağıra kaçarken üzerlerindeki sözde resmi üniformaları bile çıkarıp atmışlar, ciğersizliklerini, naylon kimlik ve kişiliklerini afişe ve ilan etmişlerdir. Hani bir ara, fistan giymiş hainler ülkemizde sokaklara çıkıyor, zoru görünce tabana kuvvet çil yavrusu gibi dağılıyorlardı ya, bunların emmi çocukları da aynısını Kerkük ve mücavir bölgelerinde tekrarlamışlardır. Irak'ın Kuzeyindeki Talabani yandaşlarıyla Barzaniciler ters düşmüş, birbirlerinin altını oymuşlardır. Nitekim karşılıklı hain suçlaması bunun işaretidir. Gerçekte ise bunların hepsi hain, hepsi de Kürt kökenli kardeşlerimizin iliğini kurutan, hayatlarını ve hayallerini karartan cinayet ve suç ortaklarıdır. Hedef olarak birbirlerinden farkları yoktur. Ancak Barzani ve örgütü ne hikmetse çekile çekile kapana girmiştir. Kerkük kurtarılmış, Türkmenler derin bir oh çekmişlerdir. Ne var ki, Barzani'nin çok kısa sürede, hiçbir karşı direniş göstermeden kaçıp gitmesi ister istemez şüphelere, soru işaretlerine neden olmuştur. Şayet, Kerkük özelinde yeni ve kabul edilemez siyasi bir tasarım ve planlama için düğmeye basılmışsa, buna da maşalık görevine talip peşmerge ön açmışsa pek yakında bunun kokusu elbette çıkacaktır. Bilinsin ki, Kerkük'ün statüsü üzerinde kumar oynamak için masaya oturan güç ve çevreler mutlaka Türkmenlerin varlık ve tarihi haklarını da hesaba katmak, dikkate almak mecburiyetindedir."

"PEŞMERGELERİN, KERKÜK VE MÜCAVİR ALANLARDAN ÇEKİLMESİYLE BİR GEÇİŞ DÖNEMİ YAŞANACAKTIR"

"Barzani'nin vahim hesap hatası sonucu zorladığı referandum sonrası, Irak'ta ortaya çıkan siyasi denklem Kerkük'ün statüsünün nihai çözümü için yeni bir süreç başlatmıştır" diyerek sözlerini sürdüren Bahçeli, "Peşmergelerin Kerkük ve mücavir alanlardan çekilmesiyle bir geçiş dönemi yaşanacaktır. Bu nettir. İlk etapta, Kerkük'te güvenliği Irak ordusu ve federal polis sağlamalıdır. Haşdi Şabi'nin güvenlik konusunda görev üstlenmemesi büyük bir önemdedir. Kerkük'teki Türkmen ve Araplar'ın güvenliğin temini bağlamında Irak ordusuna yardımcı olmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Bununla birlikte, Barzani'nin Kerkük'e taşıdığı PKK'lı teröristler tamamıyla sökülüp atılmalıdır. Kerkük'ün idari ve siyasi statüsünün belirlenmesi için Irak Merkezi yönetiminin öncülüğünde bir diyalog, görüşme, müzakere süreci başlatılmalıdır. Bu süreçte, Irak Türkmenlerinin masada olması zarurettir. Kerkük'ün nihai statüsünün belirlenmesi sürecinde, ilk adım olarak normalleşmenin sağlanması, daha önce bozulan nüfuz yapısının da bu kapsamda ele alınması kaçınılmazdır. Bu çerçevede; Kerkük'e dışarıdan iskan edilenlerin geldikleri yerlere gönderilmeleri ve Kerkük'ten göçe zorlananların yurtlarına, yuvalarına dönmeleri için bir başlangıç tarihi belirlenmelidir. Bu konuda ABD işgalinin başladığı 2003 yılı esas alınabilecektir. 2003 yılından sonra Kerkük'e dışarıdan getirilenlerin ve Kerkük'ten göçe zorlananların evlerine dönmeleri uygun bir çıkış ve çözüm yolu olarak düşünülebilecektir. Bundan sonra sağlıklı bir nüfus sayımı yapılabilecektir. Kerkük'ün statüsüne Irak'ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve milli birliği içinde bir çözüm yolu bulunması elzemdir. Irak'ın kurucu tüm halkları; yani Türkmenler, Araplar, Kürtler, bunların yanı sıra Süryaniler, Keldaniler ile diğer grupların hak ve hukukları korunmalıdır. Kerkük hiçbir vilayete bağlı olmayan özel bir statüye kavuşturulmalıdır. Türkmenlerin dışlandığı, yok sayıldığı bir Kerkük, tarihi köklerinden koparılmış, kültür mirasından sökülmüş, genlerinden, gerçeklerinden ve geçmişinden uzaklaştırılmış demektir. Buna ise tamam demek, aslı astarı olmayan vaatlere kanarak aza tamah etmek Türklüğün kitabında yazmayan bir alçalma ve kayıp halidir" açıklamasında bulundu.

"GEÇTİ BORUN PAZARI, SÜRÜN MERKEBİNİZİ KANDİL'E"

Bahçeli, Türkiye'nin terörle amansız bir mücadele içinde olduğunu belirterek, konuya ilişkin şu değerlendirmede bulundu:

"Yurt içinde, yurt dışında teröristlerin tepesine milletimizin azameti ateş gibi yağdırılmaktadır. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerini yürekten kutluyor, sonuna kadar arkalarında durduğumuzu bir kez daha beyan ve ifade ediyorum. Bu arada şehit olan evlatlarımıza Allah'tan rahmet, yaralı evlatlarımıza şifalar diliyorum. Hepimizin dikkat etmesi gereken husus, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyasi tartışmaların içine çekmekten, yıpratmaktan, zan ve töhmet altına almaktan süratle kaçınmaktır. Bugünkü hassasiyet düzeyi yüksek ortamda, bilhassa Genelkurmay Başkanımızı ve komuta kademesini maksatlı şekilde tariz ve taciz etmek ahlaksızlıktır. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. 15 Temmuz'da korkusuzca direnmiş, darbecilere tamam dememiş bir komuta heyeti üzerinde kuşku uyandırmak, ipe sapa gelmez yorumlarla dedikodu yapmak bize göre utanmazlıktır. Düşman güldürenlerin nereye ve kimlere hizmet ettiği pek yakında görülecektir. Fakat bunlara yine de diyorum ki, o kirli ellerinizi Türk askerinin üzerinden çekiniz, nifak saçan çenenizi hemen ve acilen kapatınız. Türk askeri Irak'ın Zap, Avaşin, Basyan terörist kamplarını peş peşe vurmaktadır. Şimdiye kadar 50'ye yakın cani etkisiz hale getirilmiştir. Sınır içi ve sınır ötesi alanları terörden temizlemek için olağanüstü bir gayret vardır. Bunun takdir edilmesi yerine, köstekleme çabaları, şüpheleri tetikleme arayışları terör örgütlerine pas vermek, el sallamak, ikramda bulunmakla eşdeğer aymazlık ve çürümüşlüktür. Etrafımız mayınlarla döşenmiştir. Kimin eli kimin cebinde, kim kiminle düşüp kalkıyor, kim kime teşrifatçılık yapıyor, hepten karışmış, manzara kaotik bir durum almıştır. Hatırlarsanız Rakka IŞİD'in en önemli merkeziydi. El Bab'tan sonra, Türkiye'nin Rakka operasyonuna katılmaması için bin dereden su getirilmişti. Çünkü, ABD bu operasyon görevini; Suriye Demokratik Güçleri paravanı altına saklanan yeni stratejik ortağı ve müttefiki PYD-YPG'ye vermişti. Yaklaşık 4 aylık bir süreden sonra PKK'nın Suriye kolu olan YPG-YPJ Rakka'yı ele geçirdi. İşin tuhaf yanı, ciddi bir direnişle karşılaşmadı. Rakka'ya ön kapıdan sokulan IŞİD, arka kapıdan, PKK'nın mihmandarlığıyla adeta elini kolunu sallayarak çıkıp gitti. Sonuçta, Rakka PYD-YPG'nin denetim ve kontrolüne girmiş oldu. Ardından, bebek katilinin poster ve fotoğrafları düzenlenen uydurma, sefil ve rezil kutlamalarla meydanlara asıldı, terörizm ABD müşahitliğinde gövde gösterisi yaptı. ABD, PKK'yı buyur ederek, cani başını selamlatarak nerede durduğunu, kimlerle koyun koyuna olduğunu hiç tartışmaya yer bırakmayacak şekilde göstermiştir. Bunun manası, eşkıyanın övülmesi, eşkıyalığın onaylanmasıdır. Rakka danışıklı dövüş halinde, bir terör örgütünden alınıp diğerine teslim edilmiş, bir işgalden diğerine havalesi yapılmıştır. Bu bir kepazelik, seviyesiz bir skandaldır. Rakka komplosunun açıklaması yoktur. Süper güç olduğunu söyleyen, aslında çöküş sürecine giren, çarpık ve çürük bir yönetimle sendeleye sendeleye devrilmeye kadar gidecek olan bu ülkenin insanlık adına söz söylemeye yüzü olmayacaktır. ABD Büyükelçiliği tepkiler üzerine diyor ki, 'PKK, yabancı terör örgütleri listesinde yer alan bir örgüttür ve Öcalan, PKK ile bağlantılı terörizm faaliyetleri yüzünden Türkiye'de hapiste bulunmaktadır. Saygı görmeye değer bir şahsiyet değildir.' Bunu Rakka meydanlarında katilin posterlerini astırmadan düşünecektiniz. Bunları PKK-PYD-YPG'yle sahibi olduğunuz IŞİD'in üzerine dümenden göndermeden önce söyleyecektiniz. Yazıklar olsun, geçti borun pazarı, sürün merkebinizi Kandil'e."

(İlker Turak / İHA)