Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında parti genel merkezinde MKYK toplantısı devam ederken, gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın darbeci General Hafter'e yaptığı ziyaretin iyi düşünülmesi gerektiğini belirten Çelik, "Çünkü Serrac, yani Birleşmiş Milletlerin meşru kabul ettiği yapı, Türkiye ile anlaşmaya imza atan yapı, herhangi bir şekilde zaafa uğradığı andan itibaren Yunanistan orada yine tek taraflı, o Sevilla Antlaşması denilen aslında bir bakıma Akdeniz'de yeni bir Sevr Anlaşması anlamına gelen o haritayı yeniden uluslararası toplumun merkezi, gündemi haline getirmeye çalışacak. Neredeyse bizi Antalya Limanı'na hapseden, Akdeniz'deki bütün egemenlik haklarımızı, kıta sahanlığı haklarımızı, oradaki bütün doğal gaz, petrol üzerindeki haklarımızı ortadan kaldırmaya çalışan bir hareketlilik var." ifadelerini kullandı.
Çelik, "Libya ile imzaladığımız bu anlaşma, Akdeniz'deki haklarımızın perçinlenmesi olduğu gibi bize karşı oluşturulan bu haritanın da yırtılıp atılması, bu yapının da darmadağın edilmesi anlamına geliyor. Neden Türkiye bu anlaşmayı imzalar imzalamaz hemen Yunanistan Dışişleri Bakanlığının hiçbir meşruiyeti olmayan Hafter ile bir araya geldiğini iyi değerlendirmek gerekiyor." diye konuştu.
- "Türkiye'nin milli çıkarlarına destek veren yapıyı desteklemiş oluyoruz"
CHP sözcülerinin Hafter'e sahip çıktığını ve "seküler bir kişi" dediğini hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Bu, Hafter'in Türkiye açısından değerlendirmesi neye göre yapacağız? Türkiye'nin egemenlik haklarına, Akdeniz'deki haklarına ve Libya ilişkilerine dönük olarak, Türkiye'nin milli çıkarlarına dönük olarak nasıl davrandığıyla bakacağız. Fakat bu kişinin açıklamalarında ne var? Libya'da iş yapan Türk şirketlerini, Libya'da ikamet eden Türk vatandaşlarını ve Akdeniz'de seyreden Türk bandıralı gemileri hedef olarak gösteriyor.
Dolayısıyla bir meşru hükümeti destekliyoruz. İki, Birleşmiş Milletlerin 2259 sayılı kararıyla meşru kabul ettiği Libyalıların temsilcisi olarak kabul ettiği bir yapıyı destekliyoruz. Üçüncüsü de bize düşmanlık eden, bir meşruiyet olmayan paramiliter bir yapının zarar vermek istediği, Türkiye'nin milli çıkarlarına destek veren bir yapıyı desteklemiş oluyoruz. Libya'daki bahsettiğim bu olumsuz gelişmeler gerçekleşirse o zaman Akdeniz'deki ve Kuzey Afrika'daki bütün çıkarlarımız, Türkiye'nin milli çıkarları olumsuz yönde etkilenecektir. Dolayısıyla deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dönük mutabakat muhtırası ile yaptığımız şey milli çıkarlarımızı korumaktır. Bunu da meşru güçlerle yapıyoruz."
- "Faaliyetlerimizi sürdüreceğiz"
Türkiye'nin, Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin istediği desteği vereceğini vurgulayan Ömer Çelik, "Bu Türkiye'nin milli çıkarları açısından, Akdeniz'deki ve Kuzey Afrika'daki hak ve menfaatlerimiz açısından son derece gerekli bir adımdır. Ateşkesin sağlanmasına katkıda bulunmak üzere orada olacağız, meşru yapının gayrimeşru yapılar tarafından yok edilmesini engellemek üzere orada bulunacağız ve bu desteği vereceğiz." şeklinde konuştu.
Çelik, "Ateşkesin sağlanması ve istikrarın tesis edilmesine dönük bir katkı sağlamak üzere hem diplomatik faaliyetlerini hem de sahadaki faaliyetlerimizi sürdüreceğiz." dedi.
Türkiye'nin herhangi bir işgal gücü olarak bulunmadığını vurgulayan Ömer Çelik, "Meşru bir gücün, meşruiyeti olan hükümetin daveti üzerine orada bulunuyoruz. Ayrıca burada Türkiye'ye düşmanlık eden Hafter'i destekleyen Fransa, Mısır, Suud, Birleşik Arap Emirlikleri ya da Rusya'yla herhangi bir çalışmamız söz konusu değil. Onların yaptığı bu işin yanlış olduğunu ifade ederiz ama biz meşru bir yapıyı desteklemek üzere oradayız. Kimseyle çatışmak üzere orada değiliz." değerlendirmesinde bulundu.
- "İtidal tavsiyesi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Libya konusunda diplomasi trafiğini yürüttüğüne değinen Çelik, şunları kaydetti:
"Biliyorsunuz Sayın Putin, Türkiye'ye gelecek, tabii ki bu konular da görüşülecek. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımızın son günlerdeki diplomatik trafiğinin içerisinde tabii ki Süleymani'nin öldürülmesinden sonra ortaya çıkan bu gerginlikle ilgili olarak yürütülen bir diplomatik trafik var. Tansiyonun düşürülmesi, itidal tavsiye edilmesiyle ilgili. Aynı zamanda da kuşkusuz Libya meselesi de gündeme geliyor. Sayın Cumhurbaşkanımız buradaki tezlerimizi de muhataplarına ısrarlı bir şekilde anlatıyor. Önümüzdeki günlerde de bu gelişmeler takip edilecek. 'Doğu Akdeniz'de niye yoksunuz?' diyenler, anlaşmayı imzaladığımız zaman 'anlaşma iyi oldu' diyorlar.
Fakat anlaşmayı imzaladımız gücü korumak için işin içine askeri destek gerektiği zaman 'bu yanlıştır' diyorlar. Yani böyle kağıt üzerinde hak ve menfaatlerini koruduğumuz bir dünyada değiliz. Sadece birtakım ifadeler üzerinden sadece retorik üzerinden hak ve menfaatlerinin korunduğu bir dünyada değiliz. Anlaşmaları imzalıyoruz, diplomatik çabalarımızı sürdürüyoruz. Politikalarımızın arkasına, Türkiye'nin sahadaki gücünü koymak gerektiğinde de Cumhurbaşkanımızın iradesiyle, talimatlarıyla tereddütsüz bir biçimde sahadaki gücümüz de bir irade olarak ortaya çıkmaktadır. Politikaları bu şekilde desteklenmektedir."
- Kanal İstanbul Projesi
"Savaş gemilerinin Kanal İstanbul'dan geçip geçmeyeceği, şayet geçecekse Montrö Anlaşmasına aykırı bir durum oluşup oluşmayacağı" sorusuna Ömer Çelik, şu yanıtı verdi:
"Burada kesin olan Kanal İstanbul, herhangi bir şekilde Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile herhangi bir şekilde çelişmiyor. Buradaki seyrüsefer serbestisi aynen korunacak. Geçişlerde Montrö ile sağlanan seyrüsefer serbestisine aykırı bir durumun hiçbir şekilde söz konusu olmayacağını ifade etmek isterim. Bu proje tamamlandıktan sonra da tabii ki boğazlar, Montrö Sözleşmesi temelinde gemi trafiğine açık olmaya devam edecektir. Kanal İstanbul'daki uygulamanın herhangi bir şekilde Montrö ile çelişmeyecek şekilde yönetilmesi konusunda irademiz vardır ve bu şekilde yönetilecektir."
Televizyon kanallarında Kanal İstanbul Projesiyle ilgili çok sayıda tartışma programı olduğunu hatırlatan Çelik, konuşmasına şu şekilde devam etti:
"Bu tartışma programlarında da bir Montrö söyleniyor ama altında, içinde ne var çok kişi de bunu okumuyor. Murat Bardakçı Hocamız bir ironi yaparak 'Aslında bu yapılan işler Kadeş Antlaşmasına da aykırı' diye. Kadeş Antlaşması 1296'da. Yukarıdan aşağı maddeleri yazdı Ayastefanos dahil olmak üzere. Burada anlatmak istediği şey bu ironiyle ile bir sürü bir yaklaşımdan bahsediyor ama Montrö'nün içine bakıp da 'buraya ne uygundur, ne değildir?' diye bir analiz yapılmıyor.
Çoğu kez de ters bir şey söylendiğinde sadece bu proje yapılmasın diye, bütün gerekçeleri tükettikten sonra çevre ve diğer konularla ilgili bazı gerekçeler tükenince bu sefer ortaya Montrö ile ilgili bir konu getiriyorlar. Tabii Montrö meselesi devlet düzeyinde... Dışişleri Bakanlığının ilgili dairelerinin verdiği görüşler var, Milli Savunma Bakanlığının verdiği görüşler var. Bunların hepsi daha bu projeye başlarken tartışılmış, bununla ilgili kararlar verilmiş bir durumdadır. Bir, Kanal İstanbul'un yapılması Montrö Sözleşmesine aykırı değildir. İki, Kanal İstanbul yapıldıktan sonra da Montrö Sözleşmesine uygun olarak, Türkiye'nin herhangi bir hak kaybına uğraması gibi bir şey söz konusu olmayacak şekilde süreç yönetilecektir."
(Sürecek)