Davutoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Azez'e yönelik saldırılara kesinlikle engel olacağını ve mukabelede bulunacağını vurgulayarak, "Uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarıyla katliam ve etnik temizlik yaptığı sabit olan bir terör örgütünün Rusya ve Esad rejimiyle işbirliği içerisinde Türkiye'ye karşı yeni bir mülteci dalgası oluşturmasına ve sivilleri katletmesine asla müsaade etmeyeceğiz" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin, yeni bir kitlesel mülteci dalgasını da sınırındaki etnik mühendisliği de milli güvenliğini tehdit eden unsurları da gerektiğinde mukabelede bulunarak durduracak güce, kudrete sahip olduğunun altını çizen Davutoğlu, Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit eden kim olursa olsun aynı tavrı göstereceklerinden şüphe duyulmamasını istedi.
Seslerini yükselteceklerini, vicdan sahibi olan herkesin seslerine kulak vereceğini, bütün dünyanın bunları dinleyeceğini dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Daha dünya için, insanlık için söyleyecek çok sözümüz var. Bunu, buradan sadece sizlere değil, bütün uluslararası kamuoyuna ilan ediyorum. Türkiye'nin tutumu ilkesel bir tutumdur. Türkiye, hudutlarında terörü bertaraf ederek ve terör örgütleriyle mücadele ederek sadece kendi milli, ulusal güvenliğini korumuyor, aynı zamanda insani değerleri de koruyor. Suriye ile alakalı kanaat belirten bütün ülkelerin öncelikle bunu takdir etmesi gerekir. Terör örgütlerinin cirit attığı bir arena haline getirilmek istenen dost ve kardeş Suriye, bugün büyük acılar içindedir. Bir yandan yaşanan fiili yangını söndürmeye çalışırken, bir yandan da bölgenin güvenliğini korumak durumundayız. DEAŞ, PYD ve YPG gibi terör örgütleri bu toprakların asli unsurları değildir. Bunlar arızi ve gayrimeşru unsurlardır. Suriye'deki temel problem, Esad rejiminin, sorunların esas kaynağı olarak görülmemesidir. Suriye'deki temel problem, DEAŞ'la mücadele söylemi ve görüntüsü altında Esed rejiminin ömrünün uzatılması ve muhalif unsurlara yönelik saldırılara sessiz kalınmasıdır. DEAŞ'la mücadele ettiği varsayımıyla desteklenen YPG ve PYD de aynı gerekçeyle ses çıkarılmayan Rusya da DEAŞ'la mücadele etmiyor."
PYD'nin, son zamanlarda DAEŞ'le mücadeleden öte Suriye'nin meşru tek temsilcisi olan ılımlı muhalefetle mücadele ettiğini ve DAEŞ'le savaşan ılımlı muhalefet unsurlarını arkadan hançerlediğini belirten Davutoğlu, "PYD özellikle Rusya-Türkiye arasında yaşanan gerilimden sonra Rusya'nın bölgesel planlarının lejyoneri, paralı askeri haline gelerek Türkiye'ye zarar vermeyi öncelik haline getirmiş durumda" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, "YPG, PYD, kesinlikle Kürtlerin temsilcisi değil, Suriye'nin temsilcisi değil, Rusya'nın lejyoner, paralı askerleridir. Bunu hem iç hem de uluslararası kamuoyunun doğru okuması, doğru değerlendirmesi lazım. Azez bölgesinde bir tek DEAŞ mensubu yok. Bunu herkes biliyor. Buna rağmen Rusya havadan Azez'e saldırıyor, Halep'i bombalıyor" dedi.
-"PYD'nin Halep'in kuzeyinde ne işi var?"
"DEAŞ'a karşı mücadele ettiği iddiasıyla başta ABD olmak üzere birçok ülke tarafından desteklenen PYD'nin, DEAŞ'ın olmadığı Azez ve civarında, Halep'in kuzeyinde ne işi var?" sorusunu yönelten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onlara dedik ki 'Fırat'ın batısına geçmesin.' Buna riayet etmek zorunda kaldılar. Şimdi Afrin'den, Fırat'ın batısından doğuya doğru PYD'yi hareketlendirmek istiyorlar. Biz bu oyunu görüyoruz. Bu oyunu yapan kimler biliyoruz. Bu oyuna karşı da Suriye halkının yanında olacağız. PYD'yi, YPG'yi bu anlamda bir piyon, bir koç başı gibi kullananların zihinlerindeki oyun planı yüzyıl önceki Sykes Picot'un, tekrar bölgeyi bölerek daha küçük parçalara ayırarak bölme planlarının bir uzantısıdır. Şu anda DEAŞ bahane edilerek, rejim yanlısı olmayan bütün Suriyelilerin Suriye'den çıkarılması için bilinçli bir etnik kıyım, bir soykırım gerçekleştiriliyor.
Halep ve Suriye'de sadece rejim yanlılarının kalması, diğer herkesin Suriye'den sürülmesi hedefleniyor. Bu Rusya'nın, Çeçenistan'da yaptığı taktiğin aynısı. Yak, yık, yok et, bütün samimi direniş unsurları gitsin, işbirlikçilerle kontrolü sağlamaya çalış. Uygulamaya konulan bu sinsi planı PYD'yi destekleyen ABD başta olmak üzere bütün dünyanın artık görmesi gerekir. Görmezlerse de biz göstermeye devam edeceğiz. Bu kirli hesap bugün görülmezse ileride çok daha büyük sıkıntılar yaşanacaktır."
Suriye'nin demografik yapısının korunması noktasında herkesin dikkatli olması gerektiğini kaydeden Davutoğlu, "Suriye sınır boylarındaki demografik dengenin değişmesini hedefleyen her türlü stratejiye karşı uluslararası toplumu uyarıyoruz. 2 milyon 600 bin kardeşimizi ağırlıyoruz. Daha fazlası gelirse bağrımız yine açık. Ama birilerinin sırf Türkiye'yi ve Avrupa'yı rahatsız etmek için böylesine bir mülteci göçüne sebebiyet vermek adına, onbinlerce, yüzbinlerce insanı hava bombardımanına tabi tutması karşısında artık uluslararası toplumun bir ses vermesi gerekiyor" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, günlerdir Rus uçaklarının bombardımanı altında hastanelerin, okulların bombalandığını vurgulayarak şöyle devam etti:
"Resimleri gördüğünüzde yüreğiniz parçalanacak şekilde çocuklar katlediliyor, bedenler parçalanıyor. Bunları yapanlara karşı Türkiye kendi sınır güvenliği için tedbir aldı diye Rusya, Türkiye'yi BM Güvenlik Konseyi'ne bugün şikayet ediyor. Bu ne arsız, hırsız, bu ne küstah bir yaklaşım. Kendisi bütün bu bombardımanlarla oradaki mazlumları katledecek, Türkiye kendi sınırından yaptığı mukabelelerle sınır güvenliğini sağlamaya, bu mazlumlara bir güvenli alan oluşturmaya çalışacak ve Rusya gidip Türkiye'yi BM Güvenlik Konseyine şikayet edecek. Neden? Çünkü kendisi BM Güvenlik Konseyinin daimi üyesi. Onun için işte biz 'Dünya 5'ten büyüktür' diye haykırıyoruz. İşin ilginç tarafı, Rusya'nın bu suçunu yüzüne vurması gereken ABD ve diğer müttefiklerimiz, sanki ortada bir suçlu, özne yokmuş gibi bir anonim suçlu üzerinden 'Halep'te sivillere yönelik bombardımanı kınıyoruz' diyor. Kim yaptı bu bombardımanı? Açıkça adını söyleyin. İşte biz, Allah'tan başka kimseden korkmayan, Allah ve tarihten başka hiçbir yere hesap vermeyecek olan bizler açık ve gür sesle söylüyoruz; bu bombardımanları, alçak Rus uçakları yaptı. Utangaç ifadelerle açıklamalar yapılıyor. 'Kim yaptıysa yapmasın'. Sanki böyle rica dilli söylemlerle bu bombardımanlar duracak. Sesi gür olmayanın sesi çıkmasın. Sesi gür şekilde çıkacak olanlar da korkmadan cesurca söylenecek sözü, söylenecek vakitte dile getirsin."
-"YPG'nin, Azez'e doğru gelip Tel Rıfat'ta insanları katlettiğini görmüyorlar"
Davutoğlu, "BM'den, Avrupalı dostlarımızdan, müttefikimiz ABD yönetiminden, bu insanlık dışı kıyıma karşı açık ve net bir tavır göstermelerini beklemek bizim hakkımız ve bunu tekrar etmeye devam edeceğiz" dedi.
Türkiye'nin operasyonları neticesinde, şu anda YPG unsurlarının Azez civarında ilerleyemediğini aktaran Davutoğlu, "Bundan sonra da eğer Azez'e yaklaşırlarsa bizden en şiddetli tepkiyi göreceklerdir. Bölgedeki havaalanı çok iptidai bir havaalanı. Ama herhangi bir şekilde Suriye muhalefeti güçlerine ve masum sivillere karşı kullanılmaya kalkılırsa o havaalanıyla ilgili de daha önce aldığımız tedbirleri almaya devam eder, o havaalanını kullanılmaz hale getiririz, getirdik" diye konuştu.
Rusya ve Esad rejiminin çıkarlarını savunan terör örgütüne karşı tedbirleri de artırarak sürdüreceklerini belirten Davutoğlu, uluslararası basın çevrelerinin, "Türkiye, Kürt bölgelerini topa tutuyor" şeklinde başlıklarla haber verdiğini anlattı. Davutoğlu, "Yani Rusya'nın, Halep'i ve Azez'i bombaladığını görmüyorlar. Yani YPG'nin, Azez'e doğru gelip Tel Rıfat'ta insanları katlettiğini görmüyorlar ve bizim tavrımızı sanki bütün Kürtlere yönelik bir tavırmış gibi yansıtarak, bir algı operasyonu yapıyorlar. Bizim iç ve dış politikamız, hiçbir zaman etnik ve mezhep temelli olmamıştır, olmayacaktır" görüşünü dile getirdi.
-"Kürtleri, kimse istismar etmeye kalkmasın"
Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bir kez daha söylüyorum. Bu kürsüden ifade etmiştim. Hani bir zaman, Türkiye'yi bölerek, kendilerince etnik milliyetçilik yapmaya kalkışanlar, 'Kürtlerin devleti nerede?' diye sormuşlardı da ben bu kürsüden de farklı kürsülerden de haykırarak ifade etmiştim. Evet, Kürtlerin bir devleti vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Kürtler, bizim sınır içindeki, vatanımızdaki Kürt kardeşlerimiz, benim Mardin'de kucaklaştığım, inşallah Van'da kucaklaşacağım, Türkiye'nin her yerinde kucaklaştığım ve şu salonu da dolduran Türk ve Kürtler, bütün unsurlar hep beraber kardeş olduğu gibi Kürtler de bizim asli vatandaşlarımızdır, bu toprakların sahipleridir. Kimse Kürtleri bu topraklardan yabancılaştıramaz, bu topraklardan ayrı düşündüremez. Vatandaş olarak nasıl Kürt vatandaşlarımız 78 milyonun asli unsuruysa sınırımızın diğer yanındaki Kürtler de bizim tarihdaşımızdır. Sınırın ötesinde Suriye'de, Irak'ta, İran'da nerede olurlarsa olsun Kürtler de aynen Türkmenler gibi, Araplar gibi bizim tarihdaşımızdır, kültürdaşımızdır ve ne zaman ihtiyaçları olursa yönelip dönecekleri tek yer de son kale olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir.
Çirkin bir plan var kafalarında. Suriye'deki Kürtleri bize karşı kışkırtmak... Peki biz gerçekten PYD'ye, YPG'ye, bir terör örgütü olarak onlara gerekli mukabelede bulunuyorsak ve Suriyeli Kürtlere bu anlamda da sahip çıkıyorsak, bunu istismar etmeye kalkanlara şunu sormak lazım. Şu anda Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin en büyük dostu kim, hamisi kim? Yine sormak lazım. Kobani'de DEAŞ saldırdığında Suriyeli Kürt kardeşlerimizi, 3 günde 197 bin Kürt kardeşimizi alan, bağrına basan kim? Aylan bebeğin babasına sormak lazım. Seni kim o Ege sularından aldı çıkardı? Kobani'den gelen kardeşlerimize sormak lazım. Sizi kim bağrına bastı?
Saddam'ın bombasından Halepçe'den kaçıp bu topraklara sığınan kardeşlerimizin mirası niye unutulmadı? Hepsine sorduğumuzda verecekleri tek cevap şudur. 'Yine başımız sıkışsa gideceğimiz başka bir yer yok'. Bütün bu tahriklere karşı buradan Suriye ötesine, Irak ötesine ve her yere sesleniyorum. Kürtleri, kimse istismar etmeye kalkmasın. Kürtlerin devleti de hamisi de koruyucusu da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir."
Başbakan Davutoğlu, Türkmenleri, Arapları, Kürtleri tarihlerinin bir mirası ve vatandaşlarının soydaşı olarak gördüklerini, kayıplarını kendi kayıpları, kazanımlarını kendi kazanımları olarak değerlendirdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:
"PYD ve YPG'yi bir Kürt örgütü olarak değil, terör örgütü olarak ele alıyoruz. PYD ve YPG, PKK terör örgütünün Suriye koludur, talimatlarını Kandil'den almaktadır. PYD ve YPG, Suriye rejiminin ve onun hamiliğine soyunarak işgalci bir güce dönüşen Rusya'nın kuklasıdır. Rusya ve Esad rejimi adına sayısız katliamlar yapmakta, yüzyıllardır aynı tarihi ve coğrafyayı, aynı kaderi paylaştığı Türkmen, Arap ve kendisine tabi olmayan Kürtlere karşı etnik kıyım gerçekleştirmektedir. Bugün bunu merak edenler Erbil'e gidip bir sorsunlar. PKK'nın, Kuzey Irak'taki kanlı tarihi, Kürtlere dönük kanlı tarihini. Bunu merak edenler sorsunlar, Haseke'den, Kamışlı'dan Türkiye'ye sığınan, Kuzey Irak'a sığınan Kürtlerin, PKK, PYD zulmünden nasıl etkilenmiş olduğunu öğrensinler. Bu çerçevede, PYD ve YPG'yi, Suriye'deki Kürtlerin temsilcisi olarak değil, işgalci Rus güçlerinin ve eli kanlı Esad rejiminin taşeronluğunu, lejyonerliğini üstlenen bir terör örgütü olarak görüyoruz. Eminim bütün Kürt vatandaşlarımız da böyle görüyor."
(Sürecek)