Yıldırım, Bloomberg News'e verdiği röportajda, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
Türkiye'nin bu yıl ve gelecek yıllarda demiryollarına çok büyük yatırım yapacağını aktaran Yıldırım, gelecek 10 yılda yapılacak yatırımın minimum 100 milyar TL düzeyinde olacağını anlattı.
Son 15 yılda karayolları, havayolları ve denizcilik gibi alanlarda önemli yatırımlar yaptıklarını ifade edenYıldırım, "Bu yüzden de Türkiye milli gelir olarak 3, ihracat olarak 4 kat büyüdü. Şu anda dünya krizden krize koşarken Türkiye dünyanın en büyük projelerini hayata geçirdi. Örneğin Marmaray, Avrasya Tüneli, dünyanın en büyük havalimanı, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Şimdi, İstanbul Boğazı'ndan hem trenlerin hem otomobillerin geçeceği üç katlı bir tünel projesi üzerinde çalışıyoruz." diye konuştu.
Sağlık alanında da çok büyük bir dönüşüm gerçekleştirildiğinin altını çizen Yıldırım, 2-3 bin yatak kapasiteli, bünyesinde konaklama ve yaşam alanları da barındıran şehir hastaneleri değil adeta "hastane şehirleri" kurduklarını dile getirdi.
"Yap/Yaptır-Kirala-Devret" ve "Yap-İşlet-Devret" modeliyle bugüne kadar gerçekleştirilen yatırımların yaklaşık 50 milyar doların üzerinde olduğunu aktaran Yıldırım, otoyol projelerinin de "Yap-İşlet-Devret" modeliyle devam ettiğini bildirdi.
- "Bölgedeki olumsuz şartlara rağmen küresel sermaye çekiyoruz"
Bunların dışında üniversite öğrenci yurtları ile elektrik ve enerji alanlarındaki projelerin de sürdüğünü anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Takdir edersiniz ki büyük projeler artık devletin genel bütçe imkanlarıyla yapılamıyor. Çünkü öncelikler değişiyor. Yani şimdi önce sağlık, eğitim, savunma harcamaları yapacaksınız. Sosyal devlet olmanın gereği sosyal gruplara destekler vereceksiniz. Bütün bunlardan para kalırsa büyük altyapı yatırımlarına harcayacaksınız. Bu da mümkün olmadığı için, ben de bakan olduğum dönemde, bütçe dışı kaynaklardan yani 'PPP metodu' veya 'Yap-İşlet-Devret', 'Yaptır-Kirala-Devret' gibi yöntemlerle büyük projeleri gerçekleştirme yoluna gittik ve çok başarılı bir model oldu. Birçok büyük havalimanlarımızı yeniledik bu şekilde. Aynı şekilde devam eden projelerimiz var.
Bir de Türkiye'nin önünde iç ekonomisini canlandıracak, istidamı artıracak kentsel dönüşüm var. Türkiye bir deprem ülkesi dolayısıyla hem depreme karşı daha sağlam binalar yapmak hem de marka şehirler oluşturmak adına uygun yapılmayan imarsız yapıları kentsel dönüşüme tabi tutuyoruz. Bu da önümüzdeki on yıl içerisinde Türkiye'nin gerçekleştireceği önemli projelerden biri. Bizde proje çok, kaynak da çok. Yeter ki doğru projeler yapalım, insanımızı mutlu edecek projeler yapalım. Türkiye bölgedeki olumsuz şartlara rağmen hala küresel sermaye çeken bir ülke. Çünkü Türkiye'nin potansiyeli yüksek. Genç insan kaynağı, yetişmiş insan gücü var. Bütün civardaki pazarlara erişimi kolay. Yani 3 saat uçuşla 53 ülkeye ulaşıyorsunuz. Başka bir ülkede bu mümkün değil. O yüzden biz dünyanın en büyük havalimanını yapıyoruz. Çünkü İstanbul artık gittikçe bir transfer merkezi haline geliyor. Doğu ile batı arasında, kuzey ile güney arasında insanlar İstanbul'da buluşuyor. İstanbul'dan Afrika'ya, Avrupa'ya, Amerika'ya, Uzak Doğu'ya veya Kafkasya'ya gidiyor."
Yıldırım, yabancı yatırımcıların kendini güvende hissetmesine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
"Yatırımcılar şunu düşünmeli, hesabını bilmeyen kasap elinde kalır masat. Dolayısıyla hesap kitap bilmeyen devlet ortada kalır. Yani yatırımı yapacak ve onun devamlılığını sağlamak için kendi hesabınızı iyi yapacaksınız. Siz hesabınızı iyi yapamazsanız başkası gelip sizin adınıza niye gelip yatırım yapsın. Yatırımcı niye gelir? Ülkede güvenlik, istikrar varsa gelir. Hukuk kuralları tam anlamıyla işliyorsa gelir veya iş kuruyor, kurduğu işte mevzuata, bürokrasiye boğulmuyorsa, bürokratik engellerle karşılaşmıyorsa o ülkeye gelir. Bir de rekabet şartları varsa gelir."
Türkiye'de bütün bu şartların mevcut olduğunu dile getiren Yıldırım, yaptıkları düzenlemelerle şirket kurma sürelerini kısalttıklarını, ödenmeyen çeklerle ilgili çok ciddi tedbirler aldıklarını, hileli iflasları kaldıracak düzenlemeler yaptıklarını anlattı. Yıldırım, bütün bunların yatırımcıyı güvence altına alan düzenlemeler olduğunu söyledi.
Yatırımcılara bölgesel teşvikler verdiklerini belirten Yıldırım, böylece daha az kalkınmış bölgedeki yatırımlara çok gelişmiş bölgedekilerden ayrı ilave teşvikler bulunduğunu ifade etti.
Bunların dışında proje bazında da destekler verdiklerini vurgulayan Yıldırım, bilişim, petro-kimya, eneri, savunma ya da denizcilik gibi alanlarda 500 milyon dolar ve üzerindeki büyük ölçekli projeler sonucunda sağlanacak istihdam, yatırım, ihracat, iç piyasaya satış gibi noktaların değerlendirilerek belli vergi muafiyetleri, enerji maliyeti indirimleri gibi teşviklerin verildiğini kaydetti.
Çıkarılan Ar-Ge Kanunu, Patent Kanunu gibi adımları "muazzam dönüşüm" şeklinde niteleyen Yıldırım, uzay ajansı kurulması, TÜBİTAK Kanununun yenilenmesi, tarım reformunun yapılmasıyla ilgili çalışmaların sürdüğünü anlattı.
Geçen yılın sonunda başlayan ekonomik dalgalanmaya paralel, dövizle borçlanmaları nedeniyle firmaların sıkıntıya düşme ihtimaline karşı tedbir aldıklarını aktaran Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:
"Bir tanesi yükümlülüğünü yerine getirmekte zorlanan, yani borçlarını vadesinde ödemeyenlerin bankalar tarafından sıkıştırılmaması için Kredi Garanti Fonu'nu devreye soktuk. Yani devlet bir anlamda Kredi Garanti Fonu marifetiyle teminat veriyor, bankalar da kredi kullanıyor. Bu şekilde zannediyorum, 140 milyar lira civarında bir kredi kullandırıldı, bu büyük işletmeler için. Küçük işletmeler için de, 3 yıllık faizsiz, ilk yılı ödemesiz bir KOSGEB kredisi kullandırdık. KOSGEB kredisini şu ana kadar 157 bin firma kullandı. Bunun da tutarı zannediyorum 5 milyar doları geçti. Asıl hedef 460 bine çıkmak, miktar olarak da 12 milyara ulaşmak."
Türkiye'nin bundan sonra yatırım, üretim, istihdam ve ihracat olmak üzere 4 ayakta büyüyeceğinin altını çizen Yıldırım, bunun yanı sıra kamu tarafından mali disiplinin devam edeceğini belirtti.
Devlet imkanları ve yatırım önceliklerinin çok titiz şekilde belirleneceğini ifade eden Yıldırım, borcun gayrisafi milli hasılaya oranı ve bütçe açığı gibi konular dengeli şekilde gitmezse, çok para alıp verimsiz alanlara yatırım yapılırsa sıkıntı yaşanacağını, bu sıkıntının 15 yıl önce yaşandığını hatırlattı.
Türkiye'de bankaların sağlam olduğunu ve finans sisteminde bir sorun bulunmadığını dile getiren Yıldırım, zaman ekonomisi yapacaklarını yani yatırımcının işlerini daha kısa sürede yapabilmesi için bürokratik mevzuatı biraz daha azaltıp süreçleri hızlandıracaklarını söyledi.
Yıldırım, halk oylamasının ardından piyasadaki belirsizliğin de ortadan kalktığını vurguladı.
Başbakan Yıldırım ayrıca, belirli bazı miktarların üzerinde yatırım yapan yabancılara oturma izni ile vatandaşlık verdiklerini hatırlattı.
Hükümetin başında bulunduğu yaklaşık 1 yıllık süre zarfında ekonomik alanda yaptıkları reformların, çıkardıkları yasaların sayısının 100'ü bulduğunu ifade eden Yıldırım, Türkiye'nin bir yandan darbe ve terörle mücadele ederken bir yandan da küresel piyasaların bozulmasının getirdiği sorunları düzelten bir ülke olarak reformlara ara vermeden devam ettiğini söyledi.
- "Merkez Bankası kendi yetkisi içerisindeki her türlü kararı alır"
Yıldırım, Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ile Türk lirasının dövize karşı durumuna ilişkin bir soru üzerine şunları kaydetti:
"Geçtiğimiz 6-7 ayı düşünün, yani daha geriye gitmeye lüzum yok. Merkez Bankası'nın kararlarını almasında herhangi bir tereddüt oldu mu? Merkez Bankası kendi kararını aldı ve uyguladı ama biz ayrıca dövizle borçlanan yatırımcılarımızı korumak adına tedbirler aldık. Merkez Bankası'nın tedbirlerini yeterli görmedik. Bunu da başardığımızı düşünüyorum. Şu anda öyle bir endişe, tereddüt yaşamıyorlar. Çünkü biz döviz borcu olanlara dedik ki 'Siz Türk Lirası olarak getirin, Merkez Bankası'na verin, biz belirli bir kurdan onu kabul edeceğiz. Dolayısıyla sizin dövizi daha da artıracak bir gayret içine girmenize gerek yok. Bu tedbiri aldık.
Merkez Bankası mutlaka kendi yetkisi içerisindeki her türlü kararı alır. Buradaki yanlış anlaşılma şudur: Biz diyoruz ki 'Yüksek faiz, yüksek enflasyon anlamına gelir.' Dolayısıyla yüksek faizle yatırım yapamazsınız. Yatırımcı yüksek faizle kredi alırsa siz mevduata, vatandaşın parasına yüksek faiz verirseniz yani politika ile reel faiz arasındaki makas açılırsa, kredi maliyetleri de çok yüksek olursa yatırımcının iştahı azalır, yatırım yapmak istemez. Çünkü yatırımcı para kazanmak için yatırım yapıyor. Bizim dediğimiz o şekilde ekonomiyi orta ve uzun vadede öngörülebilir hale getirelim ki faizler kendiliğinden düşsün, maliyetler azalsın, yatırım miktarı artsın, hem yatırımcı hayal kırıklığına uğramasın, yaptığı yatırımdan para kazansın hem de ülkemiz kalkınsın. Dediğimiz budur. Yoksa söylenen şeyler Merkez Bankası'nın bağımsızlığına zarar getirecek şeyler değildir. Danışmanlar her şeyi söyleyebilir ama sorumluluk bizde."
Kredi Garanti Fonu'ndaki 250 milyar dolarlık limitin hızlı şekilde kullanılabileceği ve belki ardından limitin artırılabileceği yorumu üzerine Yıldırım, "Kullandırırız, piyasada kimin ne kadar geleceğe yönelik taahhüdü olduğunu bildiğimiz için beklenmedik bir artış olacağını düşünmüyoruz ama ihtiyaç hasıl olursa her zaman ilave tedbirler alınır." şeklinde konuştu.
(Sürecek)