TBMM Genel Kurulu'nda, boşanma olaylarının sebeplerinin belirlenmesi ve çözüm önerisi getirilmesine ilişkin AK Parti, CHP, HDP ve MHP'li milletvekillerinin ayrı ayrı verdiği araştırma önergeleri birlikte ele alındı.
Görüşmelerde hükümet adına söz alan Bozdağ, ülke ve millet açısından önem arz eden bir konuda TBMM'nin bir araştırma komisyonu kurarak konuyu bütün yönleriyle araştırmasının hükümet bakımından son derece önemli ve yol gösterici olacağına inandığını kaydetti.
Bozdağ, hazırlanacak rapor doğrultusunda bu konuda atacakları adımlar olacağını belirterek, o adımlarla hem aile yapısının güçlendirilmesi hem kadınların toplumda daha güçlü bir konuma gelmesi hem geleceğin teminatı çocukların iyi yetiştirilmesi hem de toplumun temeli olan ailenin korunması bakımından önemli adımlar atılmasına vesile olacağını vurguladı.
Boşanma olaylarının çoğalan nüfus ve başka nedenlerle arttığına dikkati çeken Bozdağ, şöyle devam etti:
"Cumhuriyetimizin ilk yıllarında 20 bin civarında olan evlenme sayısının 2014 yılı sonu itibarıyla 600 binlere ulaştığını görüyoruz ve yine 2 bin civarında olan ilk yıllardaki boşanma sayısının 130 bin civarına yaklaştığını da görmekteyiz. 2014 yılı TÜİK verileri incelendiğinde gerçekleşen 130 bin 913 boşanmanın 126 bin 732'sinin şiddetli geçimsizlikten kaynaklandığı, 107 boşanmanın zinadan, 31 boşanmanın cana kast ve pek fena muameleden, 36 boşanmanın cürüm ve haysiyetsizlikten, 200 boşanmanın terkten, 61 boşanmanın akıl hastalığı sebeplerinden, bin 280 boşanmanın da diğer sebeplerden gerçekleştiği şu andaki adli kayıtlardan da anlaşılmaktadır, TÜİK verilerinden de açıkça görülmektedir. Tabii boşanma oranlarında Türkiye'de bir artış olduğu gerçek, bu artan nüfus ve başka sorunlar, pek çok şey bunda etki sahibidir. Elbette bunların araştırılmasında fayda var.
OECD ülkeleri arasında Türkiye, 34 ülke içerisinde boşanma oranının yüksekliği bakımından 27. sırada. Buradaki durumumuz iyidir ancak Türk toplumu bakımından baktığımızda durumumuzun iyi olmadığını da buradan ifade etmek lazım. Zira, bizim toplumumuzun sahip olduğu kültürel anlayışlar, değer yargıları, medeniyet tasavvuru diğer ülkelerle farklılık arz ettiğinden bu rakamın elbette aşağıda olmasında fayda vardır."
-"Ailenin korunması sadece kadının ya da erkeğin görevi değil"
Boşanma nedenlerinin verilerinin yanlışlığına da dikkati çeken Bozdağ, pek çok ailenin adeta gerçek boşanma sebebinin yerine yargılama süreçleri içerisinde "şiddetli geçimsizlik" çatısı altında bir boşanma veri bankası oluşturduğunun görüldüğünü ifade etti.
Sebepleri ailelerin de gizlediğini herkesin müşahede ettiğini belirten Bozdağ, onun için bu noktada sebeplerin gerçek olarak tespitinin de çözüm arayışlarına yardımcı olacağını söyledi. Bozdağ, hem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hem de Adalet Bakanlığı'nın yeni dönemde bu konuda gerekli adımları atmak için ayrı ayrı çalışmalar yürüteceğini kaydetti.
Kurulacak komisyonun da çalışmasının kendileri için yol gösterici olacağını ifade eden Bozdağ, toplumda aile yapısını güçlendirmek bakımından atılması gereken bütün adımları sadece erkek ya da kadın penceresinden değerlendirmenin yanlış olduğunu belirtti.
- Erken yaşta evlilik
Toplumda erken yaşta evliliklerle ilgili de önemli veriler bulunduğuna işaret eden Bozdağ, bunların üzerinde geçmiş dönemde parlamentoda kurulan komisyonların durduğunu ve incelemeler yaptığını anımsattı.
Bunun üzerinde, belki bu komisyonun bir kez daha durmasında fayda olduğunu belirten Bozdağ, TÜİK'in 2002 yılı verilerinde 37 bin 263 kız çocuğunun ve 2 bin 592 erkek çocuğunun erken yaşta evlendiğinin veya evlendirildiğinin görüldüğüne dikkati çekti.
Bozdağ, 2014 yılında ise bu rakamın erkek çocuklarda bin 670, kız çocuklarında 34 bin 629 olarak gerçekleştiğini söyledi.
Hükümetleri döneminde hem erkek hem de kız çocuklarda erken yaşta evlilik konusunda az da olsa bir azalmanın olduğuna işaret eden Bozdağ, şunları kaydetti:
"AK Parti hükümetleri döneminde kız ve erkek çocuklarımızın erken yaşta evlenmelerini önlemek maksadıyla pek çok adım atılmıştır. 'Bunlardan en önemlisi nedir?' diye sorarsanız, bana göre, en önemli attığımız tarihi adım 4+4+4 eğitim sistemiyle beraber zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasıdır. Şu anda Türkiye'de lise mezunu olmayan pek çok evladımız var ama artık yeni Türkiye'de lise mezunu olmayan kızımız da oğlumuz da kalmayacak, hepsi en az lise mezunu olacaktır. Bu da bu konudaki olumsuzluğu değiştirme bakımından elimizdeki en önemli imkanlardan birisidir. Elbette daha çok adımı atmamız lazım. Hem erkekleri hem de kadınları bilinçlendirme konusunda da bizim ciddi adımlara ihtiyacımız var."
- Yasalardaki değişimler
Yasalarda da bazı ciddi ayrımlar olduğuna dikkati çeken Bozdağ, şunları söyledi:
"2004'te yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ve diğer ceza adalet sistemine ilişkin mevzuat ve 2002'de yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ve diğer mevzuatlar beraber değerlendirildiğinde, hukukumuzda yer alan pek çok ayrımcılığın yasalarla himaye edildiğini görüyoruz. Ceza Kanunu'nda baktığınızda kız var, kadın var, karı var, dul var pek çok ifade var. Kadınları tek gözle görmeyen bir anlayış var, kadınları da kendi içinde ayrıma tabi tutan bir Ceza Kanunu, bir Medeni Kanun ve diğer pek çok kanunumuz var ve bu kanunlar bu ayrımcılıkları himaye ederken öte yandan kadına karşı ayrımcılıkla mücadele eden anlayışlar var. Bir yandan kanun himaye ediyor, öte yandan biz bu anlayışlara karşı mücadele ediyoruz. Hem mücadele edeceğiz hem de bu yanlışlardan hukukumuzu arındırmak için çalışmalar yapacağız. AK Parti hükümetleri döneminde Ceza Kanunu'nda yapılan büyük değişimlerle bu ayıplardan ceza hukukumuzu temizledik."
Bu konudaki düzenlemelere ilişkin örnekler de veren Bozdağ, daha önce Ceza Kanunu içerisinde, tecavüze uğrayan bir kadının tecavüz edenle evlenmesi halinde soruşturmanın, dava aşamasındaysa davanın, infaz aşamasındaysa infazın ertelenmesini öngören bir düzenleme bulunduğuna işaret ederek, "Buna son veren adımı bu parlamento attı, AK Parti hükümetleri attı. Artık böylesi bir ayıp bizim hukukumuzun içerisinde bulunmamaktadır" dedi.
Bozdağ, bu konudaki diğer ayrımcılıkları da şu şekilde sıraladı:
"Aile içerisinde başka alanlarda da ciddi sorunlar vardı. Örneğin bir hanımefendi namus saikıyla çocuğu öldürdüğü zaman ona cezada büyük bir indirim yapılıyordu. Bizim Ceza Kanunumuzda 2004'e kadar yürürlükte olan bir düzenleme. Masum bir çocuk gayrimeşru veya başka tür bir ilişkiden olmuş durumda. Onun hiçbir günahı yok. Sonra annesi veyahut da o çocuğa neden olan erkek onu öldürdüğü zaman buradan bir bakıyorsunuz bir himaye çıkıyor, cezada indir, indir... Ne yapıyor? Kanun diyor ki 'Cinayet işleyebilirsin.' Böylesi hastalıklı bir anlayış olur mu? Oldu. Hukukumuzda var mıydı? Vardı. Hakimlerimiz yıllar yılı bunu uyguladı mı? Bunu uyguladı ve bu ayıbı da hukukumuzdan 2004'te yaptığımız reformla kaldırdık.
Biz biliyoruz ki kadını güçlendirdiğimizde, sadece erkeği değil aynı zamanda kadını güçlendirdiğimizde, aile yapısı daha iyi korunacaktır, ailelerin, karı kocanın birlikte mutlu olmaları daha iyi bir şekilde temin edilecektir. Bu anlamda önemli adımların atıldığını özellikle ifade etmek isterim."
- "Şiddetli geçimsizlik en üst noktada"
Bozdağ, boşanmaların nedenlerine bakıldığında şiddetli geçimsizliğin en üst noktada olduğunu vurgulayarak, şiddetli geçimsizliğe karşı da ciddi adımlar attıklarını belirtti.
Ancak bunların yeterli olmadığını ifade eden Bozdağ, şiddetli geçimsizliğin sadece kanunlarda yapılacak düzenlemelerle ortadan kaldırma imkanı olmadığını söyledi. Bunun biraz da toplumun geneliyle de alakalı bir konu olduğunu kaydeden Bozdağ, okul, iş yeri, üniversite, camilerin, toplumun hayatını devam ettirdiği her yerin şiddetli geçimsizliğe karşı bir eğitim yeri olarak görülmesi ve buralardan toplumsal bilinçlendirme için istifade edilmesi gerektiğini söyledi.
Üniversite mezunları arasında eşine şiddet uygulayanların sayısının üniversiteyi bitirmeyenleri aratmayacak kadar yüksek olduğuna dikkati çeken Bozdağ, bunun sadece eğitim düzeyiyle de ilgili bir konu olmadığını, pek çok boyutları bulunduğunu söyledi. Bozdağ, son dönemlerde AK Parti hükümetlerince atılan adımlarla bu konuda ciddi mesafeler alındığını kaydetti.
Bozdağ, rakamlarda da büyük patlamalar olduğunu belirterek, rakamlara bakıldığında, şiddetin çok yükseldiğinin görüldüğünü ve bunun üzerinde durulması gerektiğini kaydetti. Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Neden patlamalar oldu? Bir defa, Türk Ceza Kanunu'nda aile içi şiddeti resen takip eden bir hukuksal düzenleme yaptık. Artık, ailenin şikayetiyle sadece gündeme gelmiyor, bundan haberdar olan soruşturma makamları, savcılıklar resen harekete geçip bununla ilgili soruşturma yapma imkanı buldular. Yine, yayınlanan genelgelerle, atılan adımlarla, polisin karakollarda hemen buluşturup, barıştırıp gönderme devrine son veren, her şikayeti kayda alan ve bununla ilgili işlem yapan bir döneme geçtik. Dolayısıyla, kayıt dışılık sona erdi bu alanda, her şey kayıt içine girdi. Bu da rakamların değişmesine, farklılaşmasına yol açtı. Yine, bu konularla ilgili, hem hakim ve savcılarımız hem de kolluk ayrıca eğitimlere tabi tutuldu. Bu alanda kim yanlış yaparsa ona müeyyidenin etkin uygulanması, şiddetin gizlenmemesi, üzerinin örtülmemesi, bu konuda alınacak tedbirlerden geri durulmaması konusunda da ciddi mesafeler alındı. Yeter mi? Yetmez. Bu konuda da yapacağımız elbette çok şeyler var. Umarım ki bu çalışma sırasında bunun üzerinde de ciddiyetle durulur ve önemli mesafeler almamıza yol açacak öneriler bizim hükümet olarak önümüze getirilir."
- "Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür' hükmünü getirip, koyduk"
Bozdağ, kadınlarla ilgili yaptıkları düzenlemelere de değindi. Bunların içinde en önemlilerinden birinin Anayasa'nın 10. maddesinde 2004'te yaptıkları değişiklik olduğunu söyledi. Bozdağ, eklenen bir cümleyle, "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" hükmünü getirip, koyduklarını kaydetti.
Bundan önce kanun önünde herkesin eşit olduğunu söyleyen ama devlete bu konuda bir yükümlülük yüklemeyen, kadını erkeği ayrı ayrı zikretmeyen bir anlayış bulunduğuna işaret eden Bozdağ, "Bu eşitliği hayata geçirecek adımları at' dedi Anayasa. Ancak gördük ki bu bile yetmiyor çünkü eşitsizlik, ayrımcılık o kadar fazla ki eşitlik kuralına riayet ederek bu açığı kapama imkanımız yok. Bunun üzerine Anayasa'da 2010'da yapılan değişiklikle kadınlar lehine pozitif ayrımcılık yapılmasının eşitlik ilkesine aykırı olmayacağına dair hükmü Anayasa'ya koyarak burada tarihi bir adımı attık" diye konuştu.
Türkiye'nin uzun yıllar başı açık başı kapalı kadınları ayıran, birbirinin karşısına diken hastalıklı bir yapıyla maalesef yaşamak zorunda kaldığını ve bunlar nedeniyle Türkiye'de partiler kapandığını, nice hayatların karardığını belirten Bozdağ, şunları kaydetti:
"Atılan adımlarla önce üniversitede bu ortaçağ anlayışı sona erdirildi, arkasından ortaöğretimde başörtüsü, başı açıklıkla alakalı herhangi bir sorunun olmadığı ortaya çıktı ve orada da bu sorun çözüldü, arkasından çalışma hayatında da eşitliği hayata geçiren adımlar atıldı. Bizde sadece kadın ve erkek arasında ayrımcılık yoktu, maalesef kadınlarımızın arasında da ayrımcılık vardı. İşin garibi parlamentoda da yargıda da üniversitelerde de bu ayrımcılığı 'adalet' diye, 'hak' diye savunan insanlar vardı. Hamdolsun, Türkiye, bu ayıptan kurtulmuş oldu.
Tabii, parlamentoda kadınların temsiline ilişkin adım, Türkiye bakımından övünç kaynağı olan bir adım. Çok eski bir tarihte, pek çok başka ülkeden, Avrupa ülkelerinden önce, Türkiye, bu tarihi adımı attı ama başı örtülü kadınların parlamentoda temsili ilk defa 25. Dönem'de sağlanmış oldu. Böylece, parlamento içinde de devam eden bir ayrımcılığa da son verilmiş oldu.
İnşallah önümüzdeki süreçte, kadın erkek arasında ayrımcılık yapan, kadınların kendi içinde ayrımcılık yapan, erkeklerin kendi içinde ayrımcılık yapan bütün anlayışlara karşı parlamentomuz grup farkı gözetmeksizin birlikte hareket eder, birlikte adımlar atar."