Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Gündemde olan önemli konulardan birinin ABD'de görülen Hakan Atilla davası olduğunu belirten Kalın, bu konuda sıcak bir gelişmenin dün akşam yaşandığını dile getirdi.
Davada jürinin aldığı kararı değerlendiren Kalın, "Bu, skandal bir davanın skandal bir kararıdır. Bundan daha öte bir anlamı yoktur. Baştan beri zaten bu davanın, Türkiye'nin iç işlerine müdahale, Türkiye'nin iç siyasetini karıştırmaya dönük bir kumpas olduğu çok açık ve netti. Hukuk adına utanç verici bir senaryo şu an hayata geçirilmektedir." diye konuştu.
"ABD yönetiminin, FETÖ'nün ABD sistemini, Amerikan hukuk sistemini kurduğu birtakım bağlantılar üzerinden kendi lehine istismar etmesine daha ne kadar müsaade edeceğini açıkçası biz de merak ediyoruz." diyen Kalın, mahkemenin seyrine, ortaya konan sözde delillere ve sözde tanıklara bakıldığı zamanda aslında baştan düşmesi gereken bir hukuk davasının, bir mahkeme sürecinin söz konusu olduğunu ifade etti.
Tanık olarak çıkartılan kişinin "buradan çıkmak için her türlü yalanı söylemek zorundayım" dediğini, bunun mahkemede dinletildiğini ve mahkeme kayıtlarına girdiğini anlatan Kalın, "İkinci sözde tanık olarak getirilen kişi, bir eski FETÖ'cü polis memuru ve bu kişi kendisini Türkiye'den FBI'ın yardımıyla, 50 bin dolar para almak suretiyle aylık şu kadar yardım almak suretiyle bu sahte delilleri topladığını, Amerika'ya getirdiğini açıkça mahkeme salonunda itiraf ediyor. Bunlara rağmen, bu dava bir şekilde yürüyor. Bize değil, hukukçulara sorduğunuzda, Amerikan hukukçularına sorduğunuzda bunun bir hukuk skandalı olduğu açıkça ortada." değerlendirmesinde bulundu.
- "Bu kişi şu anda, bu skandal davaya hakim olarak bakıyor"
Bunların da ötesinde şeyler olduğunu aktaran Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şu anda bu davaya bakan hakim, daha 2-3 yıl önce FETÖ'cü bir örgüt tarafından, kurum tarafından Türkiye'ye getiriliyor, Türkiye'de ağırlanıyor, misafir ediliyor, 300 bin TL'den fazla para harcanıyor, gelişiyle ve gidişiyle ilgili. Burada konuşmalar yaptırılıyor ve bu kişi şu anda, bu skandal davaya hakim olarak bakıyor. Tüm bunları alt alta koyduğunuzda ve mahkeme sürecinde dile getirilen konulara, ortaya atılan iddialara baktığınızda, bunların açıkça Türkiye'nin iç işlerine müdahale olduğu ortadadır, Türkiye'nin iç siyasetini karıştırmaya yönelik bir kumpas olduğu ortadadır."
İbrahim Kalın, mahkeme sürecinin devam ettiğine değinerek, dün yapılan açıklamaya göre 11 Nisan'da kararın açıklanacağını anımsattı. Temyiz yollarının açık olduğunu belirten Kalın, "Hakan Atilla'nın avukatları, tabii ki savunmalarını yapacaklar, temyiz yollarını takip edecekler. Biz de bu konuyu takip etmeye devam edeceğiz. Fakat, bunun hakikaten hukuk tarihi açısından utanç verici bir siyasi operasyon olduğunu bir kez daha ifade etmemiz gerekiyor." dedi.
- "Bizim için İran'ın istikrarı, barışı, huzuru son derece önemlidir"
İran'daki gelişmelerin de önemli gündem maddelerinden biri olduğunun altını çizen Kalın, dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile telefonda görüştüğünü hatırlattı.
Ayrıca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da mevkidaşıyla görüştüğüne dikkati çeken Kalın, şunları söyledi:
"İstihbarat birimimiz zaten kendi mevkidaşlarıyla sürekli temas halindeler. Öncelikle Sayın Ruhani'nin de ifade ettiği gibi, vatandaşların İran'da meşru gösteri hakkı mahfuzdur. Mala, cana zarar verecek şekilde, vandalizme varacak hareket ve eylemlerin kabul edilmesi elbette mümkün değildir. Bizim için İran'ın istikrarı, barışı, huzuru son derece önemlidir. Birileri, dışarıdan İran'ı karıştırmaya çalışıyor ise bunun ancak ters tepeceğini bir kez daha ifade etmemiz gerekir. Dışarıdan yapılan açıklamalarla, atılan tweetlerle İran toplumunun barışını, huzurunu bozmaya yönelik müdahaleleri kabul etmediğimizi bir kez daha buradan ifade etmek istiyoruz."
Kalın, İranlı yetkililerin de duruma hakim olduklarını vurgulayarak, "Meşru kurallar çerçevesinde bu sorunun da en kısa sürede İran'da aşılacağını bekliyoruz, ümit ediyoruz. Bu konuda, tekrar ifade edeyim, dost ve kardeş bir ülke olarak, sınırdaş bir ülke olarak barış, İran'ın barış, istikrar ve huzurunun temini ve devamı bizim için büyük önem arz etmektedir." diye konuştu.
- "Çağrımız, Irak hükümetinin saldırılarla ilgili soruşturma başlatmasıdır"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, bir diğer konunun da Kerkük'te yaşanan olaylar olduğunu söyledi.
Kerkük'te bir süredir Türkmenlere yönelik saldırıların yapıldığını, son olarak da Irak'ın Irak Türkmen Cephesi (ITC) askeri bölgesi sorumlusu Alaaddin Abdulmaksut Salihi'nin silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybettiğini anımsatan Kalın, Salihi'ye Allah'tan rahmet, ailesine de başsağlığı diledi.
Kalın, Kerküklülerin yalnız olmadıklarını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milleti, onların yanındadır, yanında olmaya da devam edecektir. Biz, hem Türkmen cephesiyle hem Iraklı yetkililerle bu konuyu yakın bir şekilde takip ediyoruz. Buradan çağrımız, beklentimiz de Iraklı yetkililerin, Irak hükümetinin bu saldırılarla ilgili derhal bir soruşturma başlatması ve bu saldırıların önlenmesine yönelik gerekli tedbirleri alması yönündedir. Biz de bundan sonra Kerkük'teki ve diğer yerlerdeki, Irak'ın diğer bölgelerindeki Türkmen kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum."
- "Üçlü liderler düzeyinde bir zirve söz konusu değil"
Konuşmasının ardından bir gazetecinin, "Suriye Ulusal Diyalog Kongresi düzenlenmesi öngörülüyor, ay sonunda bir zirve gerçekleştirilecek. Bu zirveye PYD'nin katılmayacağı konusunun netleştiğini söyleyebilir misiniz? Türkiye, zirveye hangi düzeyde katılım gerçekleştirecek ve öncesinde İran-Türkiye-Rusya arasında yeni bir zirve olmasını bekleyebilir miyiz?" şeklindeki soruları üzerine Kalın, Soçi'de 29-30 Ocak'ta yapılacak olan kongrenin daha önce Astana'da alınan bir kararın neticesi olduğunu söyledi.
Kalın, bu konuda şu açıklamalarda bulundu:
"Orada mutabık kaldığımız husus şudur. Bu kongreye davet edilecek kişilerin, grupların mutlaka üç ülkenin de onayını almış meşru gruplar olmasıdır. Biz, PYD meselesini çeşitli vesilelerle zaten ifade ettik. Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat Sayın Putin'e bu konuyu ifade ettiler ve bildiğiniz gibi zannediyorum bir hafta, 10 gün kadar önce Rusların bu konuda bir açıklaması oldu. Rusya'nın Suriye Özel Temsilcisi tarafından bizzat bu toplantıya PYD'nin davet edilmeyeceğini ifade ettiler. Bu konudaki bizim tutumumuz, kararımız net. Rusya'nın, İran'ın da bu tutumu benimsemiş olması, paylaşmış olması elbette memnuniyet verici.
Bu sadece biz istediğimiz için değil, o toplantının, kongrenin gerçekten doğru sonuçlar üretebilmesi açısından da büyük önem arz ediyor. Çünkü, Suriye halkını hiçbir terörist grup temsil edemez. Suriye Kürtlerini de PYD ya da YPG temsil edemez. Biz PYD ve YPG'nin orada ne tür insan hakları ihlalleriyle, ne tür zulümlerle alan hakimiyeti sağlamaya çalıştığını biliyoruz."
Batı basınının bunu görmek istemeyebildiğini ifade eden Kalın, "Çünkü, bu Amerika'nın planının bir parçası olarak hayata geçirilmiş bir uygulama. DEAŞ ile mücadele bahanesiyle PYD'ye verilen bu desteğin de artık meşru bir zemininin kalmadığını Amerikalılar kendileri de ifade etmekle birlikte hala bocalıyorlar, bunu nasıl izah edecek ya da sürdüreceklerine ilişkin olarak. Dolayısıyla Soçi'de yapılacak toplantıya Suriye halkının, Sünni, Türkmen, Arap, Alevi, Hristiyan, Müslüman fark etmez, farklı grupların meşru temsilcilerinin katılması esastır ki, bu toplantıda alınacak kararların bir meşruiyeti olsun." diye konuştu.
İbrahim Kalın, bunların sahada bulunan aktörler olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
"Gerek anayasanın yeniden yazılması, gerek süreçte atılacak adımlar, gerek insani yardımların ulaştırılması, gerek mahpusların, esirlerin mübadelesi, gerekse de yeni anayasanın yazılması ve seçimlere gidilmesiyle ilgili olarak bu meşru aktörlerin sürecin içinde yer alması büyük önem arz ediyor. 19-20 Ocak'ta yapılacak Yüksek Düzeyli Memurlar Toplantısı'nda da, 29-30 Ocak'ta yapılacak toplantının detayları, çerçevesi konuşulacak. Biz de bu süreci takip edeceğiz. Şu anda planlanmış bir üçlü liderler düzeyinde bir zirve söz konusu değil ama büyük ihtimalle bir telefon diplomasisi söz konusu olacaktır önümüzdeki günlerde."
(Sürecek)