Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından "Yeni Dünya Ekonomi ve Güvenlik Mimarisi" ana temasıyla "İstanbul Güvenlik Konferansı" düzenlendi.
Baybars, açılıştaki konuşmasında, Kıbrıs'ın yüz ölçüm itibarıyla küçük bir ada olmasına rağmen coğrafi olarak son derece stratejik ve önemli bir konumda bulunduğuna işaret ederek, Doğu Akdeniz'de son dönemlerde cereyan eden olaylar ve değişen dengelerin stratejik denklem içinde Kıbrıs adasını daha etkin ve görünür hale getirdiğini anlattı.
Doğu Akdeniz'de keşfedilen hidrokarbon kaynaklarının bölgeye savunma, güvenlik ve ekonomik dengeler açısından yeni bir parametre eklediğini, bölgede kartların yeniden dağıtılmasına yol açtığını kaydeden Baybars, "Oluşan yeni parametrede Kıbrıs Türk ve Türkiye tarafı olarak Doğu Akdeniz'deki bahse konu hidrokarbon kaynaklarının adada yaşayan iki halka, Kıbrıs Türk halkına ve Kıbrıs Rum halkına ait olduğu noktasını her platformda ısrarla savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. Aldığımız bu pozisyon sadece söyleme dayalı değil, aynı zamanda eyleme koyulmuş önemli bir pozisyondur." diye konuştu.
Baybars, hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmesi, çıkartılması, satılıp ilgili pazarlara ulaştırılmasına dair örneklere değinirken, şöyle devam etti:
"Bu kaynaklar bazı bölge ve ülkelere fayda sağlarken bazıları için de büyük sorunlara, hatta çatışma ve savaşlara yol açmıştır. Bizim seçtiğimiz yol ise iş birliğidir. Bu kaynakların öncelikle iki halkın, dolayısıyla bölgenin faydasına kullanılması yoludur. Bizim seçtiğimiz yol, halihazırda zaten sorunlu olan Doğu Akdeniz bölgesinde yeni istikrarsızlıklara yol açmayacak, iş birliği sayesinde bölgede istikrarın yeniden tesisine olanak sağlayacak bir yoldur. Bu amaçla Kıbrıs Türk tarafı olarak muhatabımız Kıbrıs Rum tarafına, hidrokarbon kaynaklarının birlikte değerlendirilmesi, çalışılacak şirketlere birlikte karar verilmesi, ihalelere birlikte çıkılması, birlikte sonlandırılması, kaynakların satılması ve alıcılara en ekonomik şekilde ulaştırılması ve kaynaklar konusunda birlikte karar alınması noktasında 2011'den bu yana öneriler yapmaktayız. 2011 ve 2012'de ortaya koyduğumuz diğer öneriler gibi geçtiğimiz temmuz ayında yaptığımız öneriler de Kıbrıs Rum tarafınca sözde egemenlik iddiasıyla reddedilmiştir. Ortaya koyduğumuz tüm iyi niyetli çabalara rağmen bu süre zarfında Kıbrıs Rum liderliği, iki halka da ait olan bu kaynaklara dair maksimalist yaklaşımını, tek yanlı tasarruf ısrarını sürdürmüş ve gerginliği bir miktar tırmandırma yolunu seçmiştir."
Önerilerin Kıbrıs Rum liderliğince reddedilmesinin, "hakların devredilmesi veya Kıbrıs Rum tarafının insafına bırakıldığı" anlamına gelmediğini belirten Baybars, Kıbrıs Türk tarafının da uluslararası hukuka uygun şekilde TPAO'ya sismik araştırma ve kazı yetkisi verdiğini hatırlattı.
Baybars, bölgesel barış ve istikrar için uluslararası toplumun da Kıbrıs Rum liderliğini iş birliği yapma yönünde teşvik etmesi gerektiğine işaret ederek, "Doğu Akdeniz'de hayata geçirilecek bölgesel iş birliği hem yeni dünyanın güvenlik ve savunmasına katkı yapacak hem de kaynakların doğru kullanılmasıyla ekonomisine katma değer sağlayacaktır. Kıbrıs Türk tarafı olarak bizlerin buna inancı tamdır." dedi.
- "Etnik ve mezhepsel çatışmaların sona ermesi gerekir ki barışı sağlayalım"
Irak Cumhurbaşkanı Müsteşarı Hatem Abdulkareem Ali de Irak'ın terörle mücadelesinin ve ülkedeki terör tehdidinin bitmediğini belirterek, şunları söyledi:
"Terör yer değiştiren bir olgudur, bütün Asya kıtasını ve dünyayı tehdit ediyor. Bu da uluslararası işbirliği gerektiriyor. Terörü kurutmak için hem kültürel hem siyasi anlamda iş birliğine ihtiyacımız var. Orta Doğu'da adil bir çözüme gitmek için Filistin'in işgalden kurtarılması, etnik ve mezhepsel çatışmaların sona ermesi gerekir ki barışı sağlayalım. Barışın sağlanmasını istiyorsak karşılıklı ve düzenli iş birliği, yoksullukla mücadele ve nefret söyleminden uzak durmak olmazsa olmazdır."
- "İyi ve kötü gün dostuyuz"
Katar Silahlı Kuvvetleri Stratejik Araştırmalar Merkezi Komutanı Tuğgeneral Dr. Rashid Hamad Al-Naemi, 2017'deki Körfez krizi ve Katar'a uygulanan ambargonun pek çok formülü değiştirdiğini belirterek, "Dünün Körfez'i, bugünün Körfez'i değil artık. Şu an bazı çatışmalar devam ediyor Körfez bölgesinde, Yemen, ambargolar gibi. Bu çatışmalar bizi nereye götürecek? Bazı Körfez ülkelerinde olumsuz sonuçları görülüyor. Bunların Orta Doğu'ya da yansımaları olacaktır." diye konuştu.
Hamad Al-Naemi, Türkiye ile Katar arasındaki ilişkilerin kardeşlik ve iş birliğine dayalı köklü ilişkiler olduğunu dile getirerek, "İyi ve kötü gün dostuyuz. Katar halkı, Türkiye'nin yanında olduğu anları unutmayacak. Türkiye'nin güvenliği ve istikrarı bizim için de güvenlik ve istikrardır." dedi.