Oğuz, 27 Ekim Dünya Görsel İşitsel Miras Günü'ne ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi'nin (KİFAÇ) 2005'te imzalandığını ve UNESCO 33. Genel Konferansı'nda 27 Ekim'in Dünya Görsel İşitsel Miras Günü olarak kabul edildiğini anlatan Oğuz, görsel ve işitsel mirasların arşivlenip geleceğe aktarılmasının insanlığa ışık tutmak açısından önemine değindi.
Oğuz, Dünya Görsel İşitsel Miras Günü kapsamında bu yıl "Hareketli Hikayeler" temasının belirlendiğini aktardı.
- "Türkiye kültür ve kültürel miras zengini"
Türkiye'de hem sivil toplum kuruluşları hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğünün görsel miras konusunda önemli arşivlerinin bulunduğunu belirten Oğuz, bu tip mirasların korunmaması durumunda çok kolaylıkla kaybolabileceğine işaret etti.
Oğuz, görsel ve işitsel miraslar konusunda toplumsal duyarlılığın artırılmasının önemini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye bir kültür ve kültürel miras zengini. Ancak sinema, dizi film içeriklerimiz bütün bu miraslarımızı hikayemizin bir parçası haline getirmiyor. Fonda bazen görebiliyoruz onları, bazen tesadüfen bazen bilinçli oluyor ama bir hikayenin kurgusunun bir parçası değiller. Örneğin bir ülkenin çok önem verdiği mirasının dramatizasyonunu, hikaye kurgusunu, başrol sanatçılarını o mekanlar içerisinde bulundurma gibi çok önemli ve stratejik davranışlarını yapmamız, teşvik etmemiz lazım. Dijital mirasla kültürel miras arasında böyle bir ilişki var."
Aynı zamanda Türkiye'nin "Sema törenleri", "Hıdırellez", "ıslık dili" gibi somut olmayan kültürel miraslarının da dijitalleştirilerek korunmasına ihtiyaç olduğunu bildiren Oğuz, "Görsel işitsel mirasla insanlığın koruyup gelecek kuşaklara aktarmak istediği kültürel miras arasında çok organik, bütünlüklü bir bağ var." dedi.
- "Ayasofya'nın, Topkapı'nın, Sultanahmet'in kaç hikayesi var"
Oğuz, Türkiye'nin kültürel miraslarının korunması ve geleceğe aktarılmasında sinema ve dizilerden de yararlanılabileceğini kaydetti.
Bu açıdan KİFAÇ'ın da bütün dünyada kültürel çeşitliliğin korunmasını amaç edindiğini belirten Oğuz, şunları söyledi:
"Fransa'nın Louvre'u, Eyfel'i, başka bir ülkenin başka bir kültürel değerini öne çıkarmasındaki ruh, hassasiyet, sanat, estetik, kültür, ifade çeşitliliği bizde ne yazık ki olamadı. Biz kendimizi çok fazla anlatamadık. Mesela tarihi, kültürel değeri çok yüksek olan İstanbul tarihi yarımadasının kaç hikayesi var elimizde? Ayasofya'nın, Topkapı'nın, Sultanahmet'in kaç hikayesi var ya da bu hikayeler ne kadar dünya belleğine kazınıp da 'Ben orayı görmeliyim' dedirten nitelikli sanata dönüşüyor? Bu film, dizi film, müzikal, tiyatro, opera, roman veya başka bir sanat dalı da olabilir. Bu boyutuyla bir eksikliğimiz var."
- "Kültürel mirası konu alan yapımcılar teşvik edilmeli"
"İkincisi de eğitim sistemimiz içerisinde kendi kültür değerlerimizi öne çıkaracak bir vizyon ve vitrin de oluşturamadık." değerlendirmesini yapan Oğuz, özel günlerin toplumda kalıcılığını, sürekliliğini sağlayacak bir bilgi ve kültür aktarımının yapılmadığını anlattı.
Oğuz, Romeo ve Juliet'in dünya çapındaki sanatsal önemine vurgu yaparak, şu görüşlerini paylaştı:
"Romeo ve Juliet'in benzeri ve harika bir hikayedir Kerem ile Aslı. Kerem ile Aslı'yı kaç defa görsel ve işitsel miras alanına soktuk, Romeo ve Juliet ne kadar girdi? Mesela kültürel miras alanında Robin Hood ne kadar Köroğlu ne kadar yer aldı? Noel Baba ne kadar dijital, görsel mirasın içerisinde, onun karşılığı olan Hızır Baba ne kadar var? Peri Bacaları ne kadar filmin, dramatik anlatımların konusu, parçası oldu?
Burada yapılması gereken sinema, kültür endüstrisi sektörüne teşvik edici, özendirici, farkındalık yaratıcı roller üstlendirmemiz lazım. Mesela herhangi bir kültürel miras alanını filmine konu alan bir yapımcı, bu nitelikli ve kaliteli bir yapımsa teşvik edilmeli. Mali bir teşvik, logo desteği veya başka katkılar yapılabilir. Kültürün ve belleğin dijitalleştirilmesine katkı sağlayıcı teşvik ve destekler devlet eliyle ve çeşitli biçimlerde yapılmalı."
UNESCO listesinde yer alan alanlardan başlayarak kültürel farkındalığın yaratılması gerektiğini aktaran Oğuz, "Bu farkındalık insanlığın çeşitliliğine, kültürümüzün korunmasına hem de çeşitlilik ve koruma içerisinde kültürlerarası diyaloğun geliştirilmesine hizmet ediyor. Bunların dijitalleştirilmiş olması da kırılgan belleğin kalıcı bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlıyor." diye konuştu.