Her yıl Dünya Ekonomi Forumu'nda açıklanan Küresel Riskler Raporu'nun tanıtımı TÜSİAD ve Marsh ve Zurich iş birliğinde, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, MMC Türkiye Başkanı Tayfun Bayazıt ve Zurich Sigorta Türkiye CEO'su Yılmaz Yıldız'ın katılımıyla gerçekleştirildi.
Erol Bilecik, etkinliğin açılışındaki konuşmasında, risk kavramının günlük hayattaki yerine dikkati çekerek, riskin küresel olması halinde işlerin değiştiğine işaret etti.
Küresel risklerin en önemli özelliğinin, sadece bir ülkeyi değil, dünyanın tamamını etkileyebilmeleri olduğunun altını çizen Bilecik, şunları kaydetti:
"Ancak şurası kesin ki küresel bile olsa, bir konuda riski bilirsek, ona karşı önlem almamız kolaylaşır ve çözüm yolları kendiliğinden ortaya çıkar. Dolayısıyla riski bilmek, çözümü bilmektir. İşte bu nedenle, bugün tanıtımını yapacağımız rapor bir hayli önemli. Gereken önlemleri almak için bugün risklere birlikte bakalım. Unutmayalım ki riskleri yönetemeyen, krizleri yönetmek zorunda kalır.
Bu sene 14'üncüsü yayınlanan Küresel Riskler Raporu, gerçekleşmesi muhtemel en önemli riskleri dünya gündemine taşıyor. Bu seneki raporda, 'Future Shocks' başlığı altında geleceğe dair 'ya olursa?' sorusunun sorulduğu 10 olası şoktan bahsedilmesi kayda değer. Raporda bu yıl özellikle ekonomik risklerin ön plana çıkması dikkat çekici ama sürpriz değil. Aslında, ekonomik riskte yalnız değiliz. Bu risk, dünyanın ortak sorunudur. Özetle sorun ortaksa, çözüm de ortak olmalıdır."
- "Geleneksel kalkınma anlayışımızı değiştirmemiz gerek"
Bilecik, dünyanın küresel krizden bu yana önemli değişikliklerden geçtiğini belirterek, teknolojik değişimler, iklim değişikliği ve son dönemde ortaya çıkan popülist eğilimler ile küresel düzenin sorgulanmaya başlamasının, herkesin hayatını her an etkilediğini söyledi.
İklim değişikliğinin sadece çevresel bir olgu olmaktan çıktığını aktaran Bilecik, "İklim değişikliği bugün artık canlı yaşamını, ekonomik ve sosyal düzeni direkt etkileyen küresel bir sorun haline geldi. İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden kaçınmak için geleneksel kalkınma anlayışımızı bir an önce değiştirmemiz gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Erol Bilecik, iklim değişikliğinin artık seneler sonrasının veya uzak coğrafyaların sorunu olmadığına dikkati çekerek, geçen günlerde Antalya'da yaşanan iklimsel olaylarını anımsatıp, olayların tarım ve ekonomiye etkilerinin "bir defalık" şeklinde okunmasının yanlış olduğunu anlattı.
- "Teknolojiyle ortaya çıkan yeni risklere hazır olmalıyız"
Hayatın her gün daha da dijitalleştiğine dikkati çeken Bilecik, teknolojik değişimlerin ciddi kazanımlar ve verimlilik artışlarıyla dünya ekonomisini çok daha ileri bir seviyeye çıkarma potansiyeli taşıdığını bildirdi.
Türkiye'de de bu yeni trendi zamanında yakalamak adına sanayide dijital dönüşüm üzerine son yıllarda yoğun çalışmalar olduğunu anımsatan Bilecik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İş dünyası olarak hem dijital dönüşümün sunduğu fırsatlardan yararlanmalı, hem de teknolojiyle ortaya çıkan yeni risklere hazır olmalıyız. Bunu başardığımız zaman, dijitalleşmenin tüm avantajlarından faydalanır ve kendi şansımızı kendimiz yaratırız. Eskilerin söylediği gibi, 'Çivi çıkar ama izi kalır.' 2008 dünya krizinin üzerinden 11 yıl geçti ama krizin izi hala devam ediyor. Yaralar tamamen sarılabilmiş değil.
Dünya bugün hala, küresel krizin artçı etkilerini hissediyor. Bugün tüm dünyada küresel ekonomik düzen sorgulanıyor, gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ekonomiler arasındaki güç ve refah paylaşımı sil baştan yeniden tartışılıyor. Geçen sene, Amerika ve Çin arasında yaşanan gerginlik, her iki ülkenin ekonomilerini etkilemekle kalmadı, tüm dünya ülkelerini de etkiledi."
- "Küresel büyümenin önümüzdeki iki sene boyunca yavaşlaması netleşti"
Avrupa ekonomisinde de benzer şeyler yaşandığını dile getiren Bilecik, hem küresel ticaret savaşlarından hem de Brexit belirsizliğinden etkilenerek yavaşlamaya başladığını, küresel büyümenin önümüzdeki iki sene boyunca daha da yavaşlamasının artık netleştiğini hatırlattı.
Bilecik, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bununla birlikte, küresel kriz öncesine kıyasla bugün ülkelerin borcu oldukça yüksek. Küresel bazda borçluluk, milli gelirin yüzde 225'ine, yani 3 katından fazlasına çıkmış durumda. Şurası kesin ki dünya ekonomisinde tehlike sinyalleri artıyor. Türkiye için soru, ekonomimizin bundan etkilenip etkilenmeyeceği değil, ne kadar etkileneceği olmalı. Türkiye, ekonomide uzun vadede sorun yaşamamak için kısa vadede riskleri doğru yönetmelidir.
Ekonomik ve siyasi ilişkiler, bir madalyonun iki yüzü gibi birbirinden ayrılamaz. Ekonomik kırılganlıkların böylesine arttığı bu dönemde, küresel güçler arasında siyasi anlaşmazlıklar da giderek artıyor. Bu yıl ki Küresel Riskler Raporu'na katkı sağlayanların yüzde 85'i dünyada siyasi çatışmaların artacağını öngörüyor. Toplumsal kutuplaşmadaki artışın, iklim değişikliğinden sonraki en önemli risk olduğu ifade ediliyor. Bu rapor bize ülkemizde de üzülerek gözlemlediğimiz kutuplaşmanın küresel düzeyde bir sorun olduğunu ve dünyanın sancılı bir dönemden geçtiğini açıkça gösteriyor."
- "Geleceğe dair umudumuz yüksek"
Bilecik, kimlik siyaseti, göç, artan kutuplaşma ve mevcut düzene duyulan öfkenin, popülizmin yükselişini beslediğine dikkati çekerek, "Ulusların daha çok kendi çıkarlarına odaklandığı, değerlerin ayrıştığı, uluslararası kurumların gücünü yitirdiği bu dönemde, küresel politika koordinasyonunu sağlamak, küresel sorunlara ortak çözümler geliştirmek gün geçtikçe daha da zorlaşıyor." dedi.
Bilecik, geleceğe dair duydukları umudun yüksek olduğunu belirterek, ancak kısa vadede çıkacak riskleri, içinde bulunulan durumun iş dünyasına ne tür etkileri olduğunu ve olabileceğini iyi analiz etmek gerektiğini söyledi.
Raporda yer alan 10 şok arasında bulunan, insan hakları ile ilgili olan öngörünün, çarpıcılığına dikkati çeken Bilecik, şu ifadeleri kullandı:
"Raporda, mevcut küresel koşullarda devletlerin istikrarı sağlamak adına bireysel özgürlüklerden çok daha kolay vazgeçebileceklerine dair uyarı var. Bazı otoriter ülkelerde insan hakları ihlallerinin artabileceğine, demokratik ülkelerde ise liberal olmayan eğilimlerin etkisiyle kimin haklarının korunacağına ülkede gücü elinde tutanların karar vermeye başlayabileceğine işaret ediliyor.
Bir ülkede demokrasi ve insan hakları ne kadar güçlüyse, o ülke her türlü riske karşı o kadar güçlüdür. Daha fazla riski ortadan kaldırmanın yolu, daha fazla demokrasidir. Bu nedenle, demokrasinin her zaman korunması ve geliştirilmesi elzemdir."
- "Türkiye'de kendi zorlu ekonomik koşulları ile mücadele ediyor"
Türkiye'yi 2019'da neler beklediğine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Bilecik, küresel ekonomi ve dengeler akıl almaz hızda değişirken, Türkiye'nin de kendi zorlu ekonomik koşulları ile mücadele ettiğinin altını çizdi.
Bilecik, şunları kaydetti:
"Ağustos ayında yaşadığımız şok, bize ekonomik kırılganlıkların hiçbir zaman ihmal edilmemesi gerektiğini çok net bir şekilde gösterdi. Zaman zaman büyüme uğruna finansal istikrardan vazgeçmenin bedelini mutlaka bir kırılma ve yeniden dengelenme ile ödüyoruz. Ekonomimizdeki küçülme, işsizlik artışı ve yüksek enflasyon en önemli sorunlar olarak daha öne çıkmış vaziyette. Türkiye ilk defa bir özel sektör borç krizi ile karşı karşıya kaldı. Döviz cinsinden borç yüksek ve son yıllarda yükselen kur nedeniyle bilançolarda önemli bir hasar var.
Banka kredileri daralmaya devam ediyor. Ağustos ayından bu yana kurun tekrar istikrara kavuşmuş olması, dünkü kur bandına bakıldığında fevkalade iyi noktaya geldi, Amerika ve Avrupa Merkez Bankalarından bu yıl faiz artırımı beklenmemesi bize sorunlarımızı çözmek için vakit kazandırdı ve bir miktar daha vakit kazandırmaya devam edecek."
Para politikasında ve mali politikada sıkı duruş devam ederken, bir yandan bu borcun banka bilançolarından hızlı bir şekilde çıkarılması için gerekli mekanizmaların tasarlanması gerektiğini belirten Bilecik, böylece tekrar taze kredi yaratabilmenin yolu açılarak, bu zorlu dönemi daha hızlı geride bırakmanın mümkün olduğunu anlattı.
- "Serbest piyasa kurallarından ve kural bazlı politika yapımından taviz vermememiz gerek"
Bilecik, "Ekonomide beklenmedik olaylar, beklenmedik tedbirler gerektirmez. Sıkı, kurallı ve öngörülebilir tedbirler gerektirir. Bu nedenle, ekonomik koşullar ne kadar zorlu olursa olsun, sorunları çözerken serbest piyasa kurallarından ve kural bazlı politika yapımından taviz vermememiz gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Raporda yer alan uyarılara, gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine işarete den Bilecik, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Tespiti iyi yaparsanız, her sorunun çözümü vardır. Dünyada da ülkemizde ciddi gelişmeler de var. Dünyada kişi başı gelir son 40 yılda 4 kattan daha fazla büyümüş gözüküyor, tahmini yaşam süresi 10 yıl uzadı, mutlak yoksulluk oranı yüzde 42'den yüzde 10'a düştü. Okur yazarlık oranı yüzde 70'den yüzde 86'ya yükseldi. İyi olan gelişmeleri de paylaşmamız gerek.
Dünya her dönem, her şeye rağmen bir yandan da gelişmeye ve iyileşmeye devam eder. Biraz da bu gerçekten hareketle, şartlar ne olursa olsun, hayat devam ediyor. Risk, yaşamın bir parçası. Ancak biz inanıyoruz ki risklere karşı tedbirimizi alırsak, ülkemiz için de, dünya için de daha iyi, daha aydınlık ve daha mutlu bir gelecek mümkün. Yarınlara dair bu umudu göz göre göre riske atmamalıyız."