Büyük veri, veri gizliliği ve korona virüs döneminde dijital yönelimin nasıl şekillendiği hakkında dijital ekonomi ve rekabet hukuku konularında uzman olan Atılım Üniversitesi İktisat Bölümü Öğr. Gör. Meltem Bağış Akkaya, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklamalarda bulundu. Korona virüsle mücadelede şu an gelinen süreçte yeni normallere adaptasyonun tam gerçekleşmediğini belirten Akkaya, "İster istemez online (çevrimiçi) alışverişe yöneldik. Özellikle de market alışverişlerinde online kullanımın çok arttığını gördük. Geçtiğimiz aylarda medyada Covid yasaklarına uyma konusunda toplumumuza ilişkin o kadar net bir yüzde açıklandı ki bu hepimizi şaşırttı. Öğrencilerimin bu konuda bana yönettikleri tek soru; 'nasıl ölçüldü' sorusu oldu. Mesela Türkiye'nin yüzde şu kadarı eczaneye gitmiş, şu kadarı evde kalmış, şu saatlerde parklar dolmuş, bunları nasıl ölçtüler? İşte enteresan olan nokta burası. Dünya değişti artık, dijitalleşme sizin akıllı telefonunuz sayesinde sizin kısmi olarak kontrolünüz dışında, telefonunuz kapalı dahi olsa nerede olduğunuzu lokasyon olarak buluyor. Bu telefonunuzun içerisinde bulunan 'Haritalar' adında bir adet aplikasyon (uygulama) sayesinde gerçekleşiyor. Haritalar uygulaması sizin anlık olarak nerede olduğunuz bilgisini Ankara'da parka mı gittiniz, yoksa hükümetimizin uyguladığı sokağa çıkma yasağına mı uydunuz gibi bilgileri Amerika'daki Silikon Vadisi'ne veri olarak gönderiyor. Gerek Google Haritalar aplikasyonu yüklü telefonlarımızda veya benzer diğer yüklü aplikasyonlar aracılığı ile veri aktarımı neredeyse tam ve eksiksiz olarak gerçekleşmektedir. Bu yöntemle yapılan ölçümler sayesinde bu platformlar açıklamalarda bulundular ve dediler ki; Türkiye yüzde 99 oranında sokağa çıkma yasağına uydu, şu saatlerde sadece eczaneye gitti, Türkiye'nin şu kadarı alışveriş yaptı, şu kadarı markete fiziksel olarak gitti" diye konuştu.
"Akıllı telefonlarınız sizi hem dinliyor hem de izliyor"
Korona virüs sebebiyle sanal alışverişin oldukça yoğunlaştığını, kullanımın arttığını ve fizikselden dijitale bir geçiş olduğunu belirten Akkaya, "Tabii ki bu geçiş süreci herkes için çok sarsıcı oldu. 65 yaş ve üzeri grup yasaklardan dolayı sokağa çıkamadılar. Türkiye'de içlerinde özellikle bu yaş grubunun da bulunduğu, bir kesim teknolojiye o kadar da yatkın olmadıklarından bu süreçte hayli zorlandılar. Çevrelerindeki insanlardan yardım alarak online alışverişe yöneldiler. Gençler ise oldukça yoğun bir şekilde sanal alışveriş kullanımlarını arttırdılar. Bu durum akıllara şu soruyu getirdi; 'Biz bu uygulamalar üzerinden alışveriş yapıyoruz. Peki bizim verilerimiz ne oluyor?' Mesela bana şu soruyu yönelttiler; 'Benim alışveriş yapmadığım bir mağazadan bana reklamlar gelmeye başladı. Acaba telefonum beni mi dinliyor?' Evet akıllı telefonlarınız sizi hem dinliyor hem de izliyor. Yüklediğiniz uygulamalar ve bu uygulamalara zorunlu olarak verdiğiniz izinler aracılığı ile telefonunuz sizi dinlemeye başlıyor. Ayrıca da sizi izliyor. Mesela bir alışveriş merkezine gittiniz ve favori ayakkabı markanızın mağazasını gezdiniz, eve geldiniz telefonunuzu, bilgisayarınızı açtınız hemen o markanın ayakkabılarını görmeye başlıyorsunuz. Sonra düşünüyor ve şaşırıyorsunuz. Nereden geldi bu reklam benim önüme? Daha sonra bugün ben mağazaya girmiştim diye hatırlıyorsunuz. Çünkü telefonunuz sizi lokasyon olarak yakaladı artık. Sizin nereleri ziyaret ettiğinizi biliyor ve size o alışveriş merkezi içerisinden ilanlar göndermeye başlıyor. Ses aplikasyonları da aynı şekilde" ifadelerini kullandı.
"Sizin verilerinizi platformun diğer tarafındaki reklam verenler ile paylaşıyorlar"
Veri güvenliği konusunda şirketlerin söylediği kadarını biliyoruz ve onların açıkladığı kadar güvendeyiz diyen Akkaya şunları kaydetti:
"Hiç şunu düşündük mü; bazı hizmetleri ücretsiz alıyoruz. Eskiden SMS atarken bile bir ücret ödüyorduk. Paketler halinde alıyorduk, 10'lu, 20'li veya yüzlü gibi. Şimdi örneğin Whatsapp uygulaması üzerinden sonsuz ücretsiz mesaj atabiliyoruz. Gmail uygulaması üzerinden eşimiz, dostumuz ve iş arkadaşlarımız ile mailleşiyoruz. Bu hizmeti de ücretsiz kullanıyoruz. YouTube izliyoruz, sabahları müzik dinlemek istiyoruz ve ücretsiz dinliyoruz. Peki gerçekten ücretsiz mi dinliyoruz acaba? Bu hizmetler ücretsiz mi geliyor bize? Hayır tabii ki ücretsiz gelmiyor. Bu platformların iş modeli şu şekilde dizayn ediliyor; platformlar özellikle de meşhur olan 5 tanesi var ve dünyada bunlara GAFAM deniyor. Bunlar, Google, Apple, Facebook, Amazon, Microsoft. Alanlarının en büyüğü olan bu 5 şirket günümüzde dünyayı domine ediyor. Geçen gün dersimde de sordum; 'Google nedir?' dedim. Öğrencilerin birçoğu 'arama motorudur' cevabını verdi. Bu doğru Google bir arama motorudur ama benim için Gmail'dir, sizin için YouTube'dur. Birçok insan için Google alışveriş fonksiyonudur. Artık bizim verilerimiz alınan satılan bir olguya dönüştü. Sizin verileriniz bu tarz uygulamalar üzerinden tüm dünyayla paylaşılıyor, işte büyük veri denen şey aslında budur. Sizin dijital dünyadaki ayak izlerinizin diğer insanların dijital ayak izleriyle birleşerek oluşturduğu veri grubudur. Siz kullandığınız uygulamaya para vermiyorsunuz. Ama o platform, bunun karşılığında sizin verilerinizi platformun diğer tarafındaki reklam verenler ile paylaşıyor ve reklam verenler artık size reklam göndermeye başlıyor. İşte o gezinirken gördüğünüz reklamlar sizin ilgi alanlarınıza ve alışveriş kalıbınıza göre hazırlanıp gelen reklamlardır. Kişiselleştirilmiş tanımlama bilgileri sayesinde yan masanızdaki arkadaşınıza aynı reklamlar gelmez. O başka bir alanda işlem yapmıştır ve ona onunla ilgili reklam gider. Dolayısıyla sizin veriniz aslında bir nevi satılmış oluyor."
"Hibrit eğitim belki önümüzdeki süreçte konuşulur"
Dijitalleşmenin bir anda geldiğinde yıkıcı bir gücünün ama çoğu kez de yapıcı yönünün ağır bastığına değinen Akkaya, online eğitimde video-konferans yöntemine çok hızlı bir şekilde geçilmek zorunda kalındığını belirterek, "Bir anda büyük çoğunluğumuz 'Zoom' diye bir uygulama ile karşılaştık. Biz Atılım Üniversitesinde de kullandık. Dünyanın en prestijli üniversiteleri de bunu kullanıyor. Harvard'dan tutun Türkiye'deki tüm devlet üniversitelerine kadar bu yöntem kullanılıyor. Mecburen kullandık, çünkü evlere hapsolduk. Dışarı çıkamıyoruz. Eğitim süreci devam ediyordu ve tam dönemin ortasında Mart ayında yakalandık ve anında çözüm bulmak zorunda kaldık. Hibrit eğitim belki önümüzdeki süreçte konuşulacak bir konu olmasına rağmen ancak o tarihte lafı bile yoktu. Mart ayında hatırlarsanız fizikselden başka eğitim türünü pek de bilmiyorduk aslında. Ne oldu? Zoom diye bir aplikasyon ile tanıştık. Bulunma hikayesi de ilginç, 1994 yılında bir Çinli mühendis kız arkadaşıyla uzakta oldukları için görüşemiyorlar. Görüşmek için 10 saatlik tren seyahatleri yapmak zorunda. Bunu yaparken de düşünüyor ve o zaman neredeyse internet bile ortalarda yok. Ne yapsak da daha kolay görüşsek diye düşünüyor. Kod yazmayı da biliyor. İşte şimdi Hazine ve Maliye Bakanlığı da kod yazacak arkadaşlarımızın önünü açmak üzere projeler geliştiriyor. Ne yapabilirim diye düşünürken Silikon Vadisi'ne gidiyor ve bir video-konferans şirketinde iş buluyor. Daha sonra ayrılarak kendi şirketini kuruyor ve Zoom uygulamasını yapıyor. Bu yılın başında 2 milyon kullanıcısı olan bu uygulama korona virüs süreci ile birlikte 1 ayda tam 300 milyon kullanıcı sayısına ulaşıyor. Bu durum da platform sahibini dünyanın en zengin 200'üncü insanı durumuna getirdi ve Zoom uygulamasının şu anki piyasa değeri 42 milyar dolar" şeklinde konuştu.