ÖKK'daki darbe girişimi davasında ilk itirafçı çıktı
Sanıklardan eski başçavuş Kurt: (2)- 'Benden yıllar içinde kanunsuz istekleri olmadı. Terör örgütü olduğunu bilmiyordum. Hizmet hareketi, cemaatti. Şüphelensem ilişkimi keserdim. Bizi kullanmışlar, aldatmışlar, hain, sinsi emellerine alet etmişler. Göremediğim için çok pişmanım. Darbe girişiminde bir görev almadım. Ama bu yapıyla daha önceden görüştüğüm ve sinsi emellerini göremediğim için pişman

Oluşturma Tarihi: 2017-03-01 14:06:52

Güncelleme Tarihi: 2017-03-01 14:06:52

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığının (ÖKK) ele geçirilme teşebbüsüne ilişkin 69 sanığın yargılandığı davada, sanıklardan Bekir Kurt, FETÖ üyesi olduğunu itiraf etti.

Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 69 sanıklı duruşmanın ikinci gününde, sanıkların savunmalarıyla devam ediliyor.

Duruşmaya, Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirmek isteyen cuntacı general Semih Terzi'yi vurarak darbe girişiminin seyrini değiştiren Astsubay Ömer Halisdemir'in eşi Hatice Halisdemir, kardeşleri Soner ve Savaş Halisdemir, ÖKK'da darbecilerce vurularak yaralanan Astsubay İsmail Oğuz "müşteki" olarak katılıyor.

Duruşmada savunma yapan sanık teknisyen eski Başçavuş Bekir Kurt, ortaokulda tanıştığı cemaat ile düzenli zamanlarda görüştüğünü, kendisinden sorumlu "abi"ler aracılığıyla irtibat kurduğunu söyledi.

Örgütle en son 12 Temmuz'da irtibat kurduğunu belirten Kurt, görüştüğü "Nesimi" adlı kişinin kendisine sohbet sırasında, "Ülkede sıkıntılar yaşanıyor bunlar devam ediyor, cemaate yönelik bu yakınlarda bir subay senden yardım isterse yardımcı olur musun?" dediğini aktardı. Kurt, "Subayın kim olduğunu sordum, söylemedi. 'O seni tanıyor' dedi, görüşmeyi sonlandırdık" dedi.

Darbe gecesi yaşananları da anlatan Bekir Kurt, 15 Temmuz günü nöbetçi olduğunu, nöbet listelerinin hazırlanmasının darbeyle ilişkilendirilemeyeceğini, listelerin izin ve taleplere göre 20 gün öncesinden hazırlandığını savundu.

ÖKK'da askeri araçların sevk ve idaresinden sorumlu teknisyen olduğunu ifade eden Kurt, "Ben bu hain yapı tarafından nöbetle görevlendirilmedim" savunmasını yaptı.

İddianamedeki, olay gecesi tam teçhizatlı olduğu iddiasını yalanlayan Bekir Kurt, mesai kıyafeti ve beylik tabancası dışında ilave teçhizatı bulunmadığını öne sürdü.

Bekir Kurt, nöbet tuttuğu yerin, çatışmaların yaşandığı yerlere 1 kilometre uzakta tepede olduğunu, ana binayı tepeden gördüklerini de kaydetti.

Nöbette televizyon izlerken Boğaz Köprüsü'nün kapatıldığını gördüğünü, bir gariplik hissettiğini ve kalkışma olabileceğini düşündüğünü dile getiren Kurt, bu sırada nöbetçi amirliğindeki Astsubay Ömer Halisdemir'in şehit edilmesi davasının tanıklarından Yüzbaşı Volkan Vural Bal'ı aradığını, "Ülkede kalkışma var, Zekai Aksakallı'yı korumak için acilen bir transit görevlendir" dediği aktardı.

Aracı hazır ettiğini, şoförlük yapan erlerin ise koğuşlarda beklediğini anlatan Kurt, transit aracı sürecek eri tespit edip çağırması sırasında acele etmeleri konusunda uyarıldığını, bu acele nedeniyle imzalatılması gereken görev kağıdını unuttuklarını, arkadan kağıdı gönderdiğini anlattı.

Bekir Kurt, bunun üzerine iyice tedirgin olduklarını, olayları televizyondan takip ettiklerini belirterek, bu sırada mesai bitimi personel için kaldırdıkları servislerden birisinin Gölbaşı girişinde jandarma tarafından durdurulduğu bilgisinin geldiğini söyledi. Ardından "Helikopterler uçmaya başladı, ışıkları kapatın" emrinin verildiğini, odada yalnızca televizyon ışığında kaldıklarını anlatan Kurt, helikopterden ateş edildiğini hatta Gölbaşı Özel Harekat'a atılan bombayı gördüklerini belirtti.

Kurt, tekrar araç istenirse şoförlerin koğuş bölgesinden gelmesinin zaman alacağı düşüncesiyle yedek şoförler ile bir itfaiye görevlisinden oluşan 15-16 kişilik er grubunu yanına çağırdığını kaydetti.

Bu şekilde televizyon ışığında beklerken, gece saat 01.00 civarında gönderdikleri transit aracın şoförünün telsizle, "Kobra helikopteri tarafından tarandık, araçtaki uzmanın bacağı koptu, hastanedeyiz" diyerek kendileriyle irtibat kurduğunu anlatan Kurt, gece yaşananları şöyle aktardı:

"Bütün askerlerle ağlamaklı olduk. Hemen komutanı aradım, bacağı kopanın kimliğini öğrendim, nöbetçi amir Emre Çelik Yüzbaşı ile ilk amirim Volkan Vural Bal Yüzbaşıma bilgi verdim. Bu sırada askerler, radyodan Zekai Paşa'nın açıklama yaptığını söyledi. 'Bir kalkışma var, her şey kontrol altında' dediğini duydum. En azından Zekai Paşa'nın sağlığı yerinde diye rahatladım. Sonra kışlaya helikopterlerin geldiğini duyduk ikisi iniş yaptı, nöbet tuttuğumuz yer çatışma olan yeri uzaktan görüyor sadece. Helikopter seslerinden herhalde çatışma sesi bize çok gelmedi. Karargahtaki askerler, Zekai Paşa'nın habercileri, orada telefona bakanlar aradı. 'Karargahta çatışma çıkmış, komutanlar birbirini vurmuş, biz saklandık bizi kurtarın' diye ağlıyor çocuklar. 'Saklanın, sakin olun' diye telkin ettim. 'Sürekli telefonlar çalıyor, bizi şimdi yakalayacaklar' dediler. 'Gerekirse fişi çekin, saklanın' dedim. Bu durumu da nöbetçi amire ilettim. Benim yanımdakiler de 'Gidelim arkadaşları kurtaralım' dediler. Ben de 'Yanımızda silah yok, teçhizat yok, bu gibi kriz durumlarında herkesin kendi bölgesinde emniyetini alması lazım' dedim."

- "ÖKK'da kimse Zekai Paşa'nın emrinden çıkamaz"

Bekir Kurt, helikopterler inip kalktıktan yarım saat sonra tam teçhizatlı üç kişilik tim personelinin bina önüne gelerek siper aldıklarını belirterek, "Işıklar kapalı bekliyorduk, bu durumu da Emre Yüzbaşıyı arayarak ilettim. 'Dost mu, düşman mı bilmiyorum, mevzi aldılar' dedim. Tehdit altında olup olmadığımızı sordu, 'Güvendeyiz' dedim. Zekai Paşa'nın açıklamasını da duyduktan sonra kimse onun emrinden çıkamaz diye düşündüm. Bu kişilerin bizim birlikten olacaklarını hiç düşünmedim. Çünkü ÖKK'da kimse Zekai Paşa'nın emrinden çıkamaz." şeklinde konuştu.

Üç kişilik time kim olduklarını sorduğunu ancak yanıt alamadığını belirten Kurt, üzerilerinde sadece beylik tabancaları bulunduğu için güvenliklerini düşünerek yanındaki askerleri depoya gönderdiğini kaydetti.

Kendisinin de odasının önündeki ağaçların altına gizlendiğini söyleyen Kurt, "Dost, düşman gelen olursa ne olduğunu anlayana kadar gizlenmeyi düşündüm. Aşağıdan çatışma bağırma sesleri geliyordu, tedirgindim. Bu şekilde gün aydınlanmaya başladı. Bina önünden geçen üç kişiyi uzaktan izledim. Normal şekilde, rahatça karargah önünden geçtiler. Tehdit unsurunun kalktığını düşündüm. Askerleri çağırdım." dedi.

Bu sırada, grup komutanının emriyle kobra aracının hazır edilmesinin istendiğini, nizamiye önüne konularak güvenliğin sağlanacağının söylendiğini aktaran Kurt, bu aracı da temin ettiklerini anlattı.

Ertesi sabah kışladan çıkışların yasaklandığını, istirahate çekildiklerini, tekrar nöbetçi olması nedeniyle göreve devam ettiğini belirten Kurt, "Faaliyetlerim bundan ibarettir. Darbecilerin emri altına girmedim, bana bu nöbeti darbeciler yazmadı. Darbeden haberim yoktu Emre Çelik Yüzbaşı ve Volkan Vural Bal Yüzbaşının emri dışında bir şey yapmadım." şeklinde kendini savundu.

- "Bir ay ücretsiz gitmeme izin verdiler"

Sanık Kurt, Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun soruları üzerine terör örgütü FETÖ'ye nasıl girdiğine ilişkin detayları anlattı.

Amasya'da ortaokulda okurken, 1996'da AHİ Dershanesi'nin açtığı bursluluk sınavında belli oranda burs kazandığını belirten Kurt, işçi emeklisi babası felçli olduğundan ev hanımı annesiyle dershaneye gittiğini söyledi. Annesinin burslu ücreti dahi ödeyemeyeceğini belirtmesi üzerine 1 ay ücretsiz dershaneye gelmesine izin verdiklerini ifade eden Bekir Kurt, daha sonra dersliklerin yetersiz olduğu iddiasıyla öğrencilerin evlere yönlendirildiğini, burada "abi"lerle tanıştıklarını kaydetti.

Bekir Kurt, "Evlerde normal ders yapıyorduk, daha sonra dini motifler işlenmeye başlandı. Yalan söylemememiz, namaz kılmamız, anne-babaya saygılı olmamız söylenirdi. Hiçbir kötü şey yoktu. Zaten ergenlik çağı, ailesine aksilik yapanlar olur, bunlardan uzak tuttular bizi diye ailem de memnundu. Asker olmak istediğimi biliyorlardı, bunu da kullandılar sanırım. Sınavlarına girmek için derslerinde çalışman lazım diye teşvik ettiler. Ama geliş sürecimde bir katkıları olmadı. Ailemle sınava gittim, sınav soruları verilmedi. Verilseydi zaten subay olurdum ben." şeklinde konuştu.

Astsubay okulunda, mezun olduktan ve atandıktan sonra gittiği her ilde kendisiyle irtibatlandırılan "abi"lerle görüştüğünü anlatan Kurt, "abi"lerle 15 günde bir evlerde bir araya geldiklerini, bu toplantılarda başka meslektaşlarının da bulunduğunu anlattı.

Kurt, gizli kalması istenen toplantılarda genelde dini sohbetlerin yapıldığını, Gülen'in kasetlerinin izlediğini, Kur-an'ı Kerim ve Said Nursi'nin kitaplarının okunduğunu aktardı.

- "Maaşımın yüzde 5'ini himmet verdim"

Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu'nun, cemaat toplantılarına gittikleri meslektaşlarının isimlerini sorması üzerine, Bekir Kurt, bu kişilerin isimlerini daha önceki ifadelerinde verdiğini, duruşma basına açık yapıldığından şu anda tekrar vermek istemediğini söyledi.

Sorular üzerine Kurt, mezun olduğundan bu yana maaşının yüzde 5'ini himmet adı altında, görüştüğü "abiler" aracılığıyla ödediğini belirterek, "Benden yıllar içinde kanunsuz istekleri olmadı. Terör örgütü olduğunu bilmiyordum. Hizmet hareketi, cemaatti. Şüphelensem ilişkimi keserdim. Bizi kullanmışlar, aldatmışlar, hain, sinsi emellerine alet etmişler. Göremediğim için çok pişmanım. Darbe girişiminde bir görev almadım. Ama bu yapıyla daha önceden görüştüğüm ve sinsi emellerini göremediğim için pişmanım, etkin pişmanlıktan yararlanmak istiyorum." diye konuştu.

Sanık Ümit Bak'ın üzerinde bulunduğu iddia edilen listede isminin yer aldığının belirtilmesi üzerine de Kurt, listeden haberi olmadığını, listenin sonradan hazırlandığını ileri sürdü.

Olay gecesi herhangi bir suça karışmadığının görüleceğini, ÖKK adli tahkikat raporuyla da bunun sabit olduğunu ileri süren Kurt, gözaltına alındığı 28 Temmuz'a kadar ÖKK'da mesaiye devam ettiğini anlattı.

Bekir Kurt, iddianamede darbenin koordinasyonuyla görevlendirildiğinin iddia edildiğini ifade ederek, savunmasına şöyle devam etti:

"Kalkışmanın cemaat tarafından yapıldığından haberim yoktu. 16 Temmuz sabahı birkaç arkadaş, 'mutfak kısım komutanı Türksat'ta öldürülmüş' dediler. O zaman bu kalkışmanın, normal emir komuta zinciri içinde olmadığını anladım. Cemaatin TBMM'yi, Özel Harekatı bombalayacağını, halka ateş açacağını, cumhurbaşkanına suikast düzenleyeceğini aklımın ucundan dahi geçiremezdim. Örgütün dışında olduğumu sonradan anladım. Bana 1 dolar verilmedi, ByLock bilmiyorum, pelur kağıtla haberleşmeyi, diğer şeyleri ifadelerden öğrendim. Ben alt kademede teknisyenim, bence bu yüzden benden istihbari bilgi almadılar.

15 Temmuzdan sonra 12 gün mesai yaptım, mesai boyunca Zekai Paşamın aracının da arızalarını giderdim. Bana bir subay kanunsuz bir emir verseydi de yapmazdım, zaten yapmayan arkadaşlar nedeniyle darbe başarısız oldu. Her şeyi samimiyetle anlattım. Devletimizin her zaman yanındaydım. Cemaat 2013'e kadar el üstünde tutulurken, devletin bütün imkanlarını elinde bulunduranlar bu örgütün hain olduğunu bilmezken, benim en alt kademedeyken hain olduğunu bilmeme imkan var mı? Onlar çıkıp 'kandırıldık, halkımız bizi affetsin' derken, benim verdiğim küçük himmetlerle bu örgüt bu hale geldiyse, ben 7 aydır cezamı çektim. Mesleğimizden, itibarımızdan olduk, hain darbesi yedik, cezamı yetirince çektiğimi düşünüyorum."

(Bitti)