Görevlilerin iple bellerinden bağlanarak emniyet tedbiri ile çıkartıldıkları yeşil kubbenin üstünde temizlik ve boya yapmaları Türk hacılarının dikkatini çekti. Her hac dönemi öncesinde bakıma alınan Mescidi Nebevi'de avizelerin tozu alınıyor, yazılar elden geçiriliyor. Halılar yenileniyor, metal aksamlar parlatılıyor. Hac farizasının ifası için kutsal topraklara giden 90 bin Türk hacı adayının bir kısmı Medine-i Münevvere'de bulunuyor. Günlük 5 vakit namazlarını Peygamber Efendimizin kabrinin de bulunduğu Mescid-i Nebevi'de kılan hacı adaylarımız, bol bol dua ederek mescidin en önemli kısmı olan cennet bahçesinde namaz kılmak için sıra bekliyor.
Osmanlı halifelerinin büyük hizmetler verdiği Hicaz bölgesindeki kutsal mekanlarımızda Türklerin hizmeti büyük oldu. Emevi halifelerinin altıncısı olan Velid, Medine Valisi iken, Mescid-i Saadetin duvarını yükseltti. Üzerini küçük bir kubbe ile örttü. Üç kabir, dışarıdan görülemez ve içeri girilemez oldu. Ömer bin Abdülaziz, Medine-i münevvere valisi iken, 707 (H.88) senesinde halife Velid'in emri ile, zevcat-ı tahiratın (peygamberimizin eşlerinin) odalarını yıktırıp, Mescid-i saadeti genişletti. Ayrıca bu duvarın etrafına beş köşeli ve kapısız olan ikinci bir duvar çektirdi. Irak'taki Atabekler Devleti'nin veziri ve Selahaddin-i Eyyubi'nin amcasının oğlu olan Cemaleddin-i İsfehani, 1189 (H.584) senesinde, Hücre-i saadetin dış duvarı etrafına sandal ve abanoz ağaçlarından mescidin tavanına kadar yükselen bir parmaklık yaptırdı. Fakat, 1289 senesindeki birinci yangında bunlar kül oldu. Bu ahşap parmaklıkların yerine demirden bir parmaklık yapılarak yeşile boyandı. Bu parmaklığa Şebeke-i saadet denir. Şebeke-i saadetin kıble tarafına Muvacehe-i saadet, doğu tarafına Kadem-i saadet, batı tarafına Ravda-i hutahhera, kuzey tarafına ise; Hücre-i Fatıma denir. Mekke-i mükerreme, Medine-i münevverenin güneyinde olduğu için, Mescid-i Nebinin ortasında, yani Ravda-i mutahherada, kıbleye dönen kimsenin sol tarafında, Hücre-i saadet, sağ omuzu tarafında ise, Minber-i şerif bulunur. Hücre-i saadetin beş köşeli duvarları ile birlikte üzerlerine Kubbe-tün-nur denen küçük bir kubbe de yapılmıştı. Osmanlı padişahlarının gönderdikleri Kisve-i şerife bu kubbe üzerine örtülürdü. Kubbe-tün-nur üzerine gelen, Mescid-i Saadetin büyük yeşil kubbesine Kubbe-tül-hadra (yeşil kubbe) denir. Şebeke-i saadet denilen parmaklığın dış tarafına örtülen kisve, Kubbe-tül-hadra altındaki kemerlere asılırdı. Bu iç ve dış perdelere Settare denir. Şebeke-i saadetin doğu, batı, kuzey taraflarında birer kapısı vardır. Şebeke-i saadetin içine harem-i şerif ağalarından başkası giremezdi. Zaten kapı ve pencereleri olmadığından, yalnız kubbe ortasında ufak bir delik olup, tel kafes ile kapalıdır. Bu deliğin hizasında Kubbe-tül-hadraya da bir delik açılmıştır. Mescid-i şerif kubbesi 1837 (H. 1253) senesine kadar kurşun renginde idi. Sultan İkinci Mahmud Han'ın emri ile yeşile boyandı. 1872 (H. 1289)'da, Abdülaziz Han'ın emri ile yeniden boyandı. Mescid-i saadeti tamir ve tezyin için sultan Abdülmecid Han kadar çok para harcayan ve gayret gösteren hiçbir kimse olmadı. Haremeyni tamir için yedi yüz bin altın sarf etmiş ve tamirat 1861 (H. 1277)'de tamamlandı. Halen Babüs Selam kapısından girişinde Sultan 2. Mahmud Han'ın tuğrası bulunmaktadır.