Prof. Dr. Erdoğan Eşref Hakkı, proje kapsamında Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyelerince oluşturulan çalışma grubunda, moleküler genetik ve biyoteknolojiden bitki fizyolojisi ve elementel analizlere, klasik bitki ıslahından danede kalite analizlerine, biyoistatistik verilerin analizinden sanayideki nihai ürün analizine kadar çok geniş bir yelpazede uzmanlığa sahip geniş bir kadronun yer aldığını söyledi. Projenin, Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ekibinin koordinatörlüğü ve ana proje yürütücülüğünde Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Karabük Üniversitesi ve Konya'nın AR-GE deneyimine sahip önemli sanayi kuruluşlarından olan bir un fabrikasının katkılarıyla başarılı şekilde sürdürülmekte olduğunu ifade eden Prof. Dr. Hakkı, "Araştırma ekibimiz, bitkilerde tuzluluk, kuraklık ve bor gibi abiyotik stres faktörleri üzerine çalışmalar gerçekleştirmektedir. Bu anlamda, buğday başta olmak üzere arpa, mısır, fasulye, bezelye gibi bölgemiz ve ülkemiz için önemli bitkileri araştırma konusu edindik. Konya Havzası'nda üretimi en fazla gerçekleştirilen buğdaya çalışmalarımızda özel bir yer verdik. Buğdayda yürütülen çalışmanın esas amacı; bölgede ve ülkemizde önemli bir sorun olan tuzluktan etkilenen yerel çeşitlerin güçlendirilmesidir. Bu amaçla, yürütülen moleküler destekli ıslah programı ile tuza toleranslılık özelliğine sahip olduğu belirlenmiş olan genlerin bölgeye adapte olmuş olan yerel ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerine kaliteden ödün vermeden kazandırılması hedeflenmektedir. Projenin diğer bir amacı ise bölgedeki tarım arazilerinin yaklaşık beşte birini etkileyen bor toksisitesine karşı toleranslı çeşitler geliştirmektir. Bahsedilen buğday çeşitlerinin tuza ve bora dayanıklılığını artıracak genetik bir çalışma üzerinde durmaktayız. Halen yaptığımız ön çalışmalarda buğday çeşitlerimizin tuza toleranslılık düzeylerinin yeterli olmadığını gördük. Biz bu çalışmayla laboratuvarlarımızda tuza tolerans sağlayan bazı genlerin ekmeklik buğday ve makarnalık buğdaya aktarılmasını hedefledik. Çünkü şu anda Konya Havzası'ndaki tarımsal alanları düşündüğümüz zaman önemli oranda bir tarımsal alan üretime uygun olmaktan çıkmış durumda ve bu alanlar giderek artıyor. Tüm ülke ve dünya genelinde de üretim alanlarını tehdit eden bu stres faktörlerinin etkisini azaltabilmek için tuza toleranslı buğday çeşitleri geliştirmek bizim için önemli bir hedef haline geldi" dedi.
"Şu anda projenin ikinci rapor dönemindeyiz"
Prof. Dr. Hakkı, projenin TÜBİTAK'ın 1003-Öncelikli Alanlar Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı kapsamında sürdürüldüğünü, altyapı desteğinin ise Selçuk Üniversitesi'nden sağlandığını anlatarak, "Projenin yürütülmesi aşamasında öncelikle süreçlerin hızlanabilmesi ve gereksiz iş yükünün azaltılabilmesi için moleküler analiz laboratuvarlarında moleküler testlemeler yapılması gerekiyor. Bu testlemeleri oldukça kısa bir süre içinde tamamlamamız gerekiyor ve örnek sayımız da genelde çok fazla oluyor. Örneğin son 6 aylık dönemde çalıştığımız altı hafta gibi bir süre içinde tamamlamamız gereken testlemesine tabi tuttuğumuz bitki sayımız yaklaşık 2 bin 400 civarındaydı. Bunların DNA ekstraksiyonlarını ve PCR yöntemleriyle moleküler testlemelerini tamamladık. Aynı süreç 6 ayda bir tekrarlanacak olup her defasında en fazla 2 ay gibi bir süre içinde 6 binin üzerinde gen testlememiz gerekiyor. Bunun gerçekleştirilebilmesi için yüksek kapasiteli sistemleri proje kapsamında laboratuvarlarımıza kazandırdık. Projemizin ikinci yılının ilk 4 ayını tamamlamış durumdayız. Şu anda ikinci rapor dönemindeyiz. Projede ikinci geri melezleme aşamasını tamamladık. 2-3 hafta içinde melez tohumları elde edip bir sonraki dönemin işlemlerine başlayacağız. Önceki dönemde melezleme çalışmalarını tarlada yaptık, şimdi kış dönemi olması dolayısıyla, zamandan tasarruf etmek ve projeye hız kazandırmak için çalışmalarımıza serada devam ediyoruz. Seramız da proje kapsamında tamamen yenilendi ve günün en ileri donanımlarına sahip oldu. Bu yıl oldukça çetin geçen kış şartlarında, ısı ve özel donanımlı aydınlatma sayesinde, zorlu koşullarda sorunsuz bir şekilde çalışmalarımızı yürüttük. Bunun daha iyi anlaşılması için, gece sıcaklığının -20 derecelere düştüğü ve kar dolayısıyla belli dönemlerde seraya girişimizin dahi çok zor olduğu şartlarda açık ortamda yer alan cam sera içi sıcaklığının +10 derecenin altına düşmediğini belirtmek isterim. Bu 30 derece sıcaklık farkının yanında kış dönemi gün ışığı ihtiyacının da özel donanımlı aydınlatma tertibatı sayesinde tam otomatik koşullarda gerçekleştirildiğini söylemeliyim." şeklinde konuştu" diye konuştu.
Prof. Dr. Hakkı, projenin yaklaşık 2 yıl sonra tamamlanacağını, bu süreçte buğdayların, stres şartlarına toleranslılığının test edilip, analizlerinin gerçekleştirileceğini, yaklaşık bir yıl sonrasında da danelerde gıda kalite analizlerinin yapılacağını aktardı.