7. Uluslararası Malatya Film Festivali kapsamında düzenlenen sempozyum, Ramada Plaza Altın Kayısı Hotel'de sinemaseverlerle buluştu.
Moderatörlüğünü Abdulhamit Güler'in üstlendiği panele katılan yönetmen Mesut Uçakan, "Sinemada Manevi Arayışlar ve Milli Sinema Serüveni" konulu sunum yaptı.
Uçakan, sinemada yerellik konusunun 30-40 yıl önce de gündemlerinde olduğunu belirterek, Marksist, ulusal, milli sinema kavramlarını o dönemde dahi ciddi şekilde tartıştıklarını, konuştuklarını dile getirdi.
Günümüzde idealist tavırlardan çok uzaklaşıldığına dikkati çeken Uçakan, "Sekülerleşme sadece seyircileri değil, sinema adamlarını da kapsadığı, her şey ticarete, ranta ya da estetik hokkabazlıklara dönüştüğü için, fikir hep arka plana atıldı, iğdiş edildi. Geçmişte milli kültüre, İslam'a yaslanan hareketin, şimdi iktidar olmasına paralel, bu tür konular konuşulmaya başladı. Konuşulması da lazım." dedi.
Mesut Uçakan, Türk insanının şu ana kadar Batı kültürünün çarpık örnekleriyle karşılaştığını aktararak, "Dolayısıyla içi boşaldı, dünyevileşti, pragmatistleşti ama bizim kendi medeniyetimiz böyle değil. Bu sadece sinemanın meselesi değildi aslında." değerlendirmesinde bulundu.
İlk başladığında yaşadığı imkansızlıklara da değinen Uçakan, şunları kaydetti:
"Sermayedarımız, seyircimiz, oyuncumuz, görüntü yönetmenimiz yoktu. Yoklarla, kendi milli değerlerimizi anlatmaya çalıştık. Yıllardır, Türk sinemasında 'imam' şahsında horlanan, itilen, dışlanan bir inancı, değerleri anlatmaya çalıştık. O yoklarla da bir şeyler yapmaya çalıştık ama o günden bugüne bizim entelektüelimiz olduğu gibi siyasetin güdümünde kaldığı için doğru dürüst toplumu sürükleyici sanatçı çıkmadı. Mesela hala Necip Fazıl'ı, Sezai Karakoç'u ve Cemil Meriç'i yiyip bitiriyoruz."
Yönetmen Uçakan, en büyük meselenin kelime ve kavramlarda anlaşmak olduğunu belirterek, "Bütün bunlar kavram kargaşasının getirdiği sonuçlar. Ben açık ve net olmaya çalışıyorum. Aslında inancımızın doğası gereği, en doğal olanı söylüyorum. Ben Müslüman olmak istiyorum. Bunu ifade etmek istiyorum. Ama bunu söylediğim zaman ziller çalıyor. Çünkü benim bu duruşum, mevcut sistem ve mevcut çevreyle çatışıyor. Hepsi farklı düşünüyor. Yıllarca da bizim nasıl itilip horlandığımızı örnekleriyle anlatmak isterim." ifadelerini kullandı.
İmanlı olmak ve olmamak arasındaki ayrıma işaret eden ve inancın kendisi için önemini anlatan Uçakan, şöyle devam etti:
"Bunu sosyalizmle veya başka bir şeyle birleştirmenin gereği yok. Ama bilimsel olarak haliyle o düşüncelere saygı duyarsın. İletişim içinde olursun. Biz sinema ve sanat yapacağız ama önce Allah için yapacağız. Hepsi araç bizim için. Sinema amaç değil. Parti amaç değil. Eşimiz, işimiz, aşımız, dostlarımız, hepsi araç. Allaha yaklaşıcı olmak için. Varlığın zaten iki sebebi var yeryüzünde. Allaha yaklaştırıcı olmak ya da uzaklaştırıcı olmak. Tercih senin. Benim için her şey gayet güzel, net."
- "Bir ara sinema bir bataklığa sürüklendi"
Yönetmen Nazif Tunç da "Halit Refiğ ve Ulusal Sinema" konulu sunumunda, Anadolu insanının Türk sinemasında ele alınmasını değerlendirdi.
Sinemada yerli ve milli olmanın önemine dikkati çeken Tunç, şunları söyledi:
"Halit Refiğ ile başlayan ulusal sinema, Anadolu gerçeğini, Anadolu insanının geleneğini, yaşantısını keşfetme müjdesidir. 1960-1975 yılları arasında ulusal sinema adına yönetmenlerin yaptıkları, Anadolu insanının yaşamından ilham alan konular, bugün başyapıt diye kabul ettiğimiz filmlerdir. Bir ara nasıl bir taklitçilikle yapıldığını bilmediğimiz, yönetmenler sineması dönemi yaşandı. Burada Batıcı, boşlukta sallanan tiplerin kişisel hikayeleri anlatıldı ve sinema bir bataklığa sürüklendi. Oysa sinema şahlanışını, atağa kalkışını, yücelişini, kendi insanının öyküleri ve sanatıyla bulacaktır. O yüzden Anadolu'ya, yerliliğe, kimliğine ve köküne yöneldiği vakit büyüyecek ve dünyaya daha büyük eserler verecektir."
- "Kemal Tahir pek çok kuşağın üzerinde etki bıraktı"
Festival Direktörü Suat Köçer ise "Yerlilik Bağlamında Türk sinemasında Kemal Tahir Etkisi" konulu sunumunda Kemal Tahir'in hayatı boyunca sinemada yaptığı yeniliklere ilişkin bilgi verdi.
Tahir'in Türkiye için çok enteresan biri olduğunu kaydeden Köçer, "Çünkü Kemal Tahir'in hayatını okumak, aslında Türkiye'nin sanat, politika ve kültürel anlamda çok önemli bir dönemini okumak anlamına geliyor. Yaşadığı kişisel dönüşüm, hapis hayatı, sonrasında bir anlamda itildiği yalnızlığın yanı sıra Türkiye'deki pek çok fikir adamını, edebiyatçıyı, sinemacıyı ve politikacıyı fikirleriyle derinden etkileyerek pek çok kuşağın üzerinde etki bıraktı." diye konuştu.
Köçer, Kemal Tahir denince "yerlilik" kelimesinin sıklıkla kullanıldığını dile getirerek, şu tespitlerde bulundu:
"Yerlilikle ilgili ne kadar cümle kurarsanız kurun, ne araştırma yaparsanız yapın, hangi tezi yazarsanız yazın, mutlaka Kemal Tahir'e dokunmadan, onunla yolunuz kesişmeden, onu dinlemeden ve ona kulak vermeden geçmeniz hiçbir şekilde mümkün değil. Bu kesinlikle bir iddia değil. Geçerliliği olan bir tespit."
Panele katılan Hüseyin Etil de "Yılmaz Güney Sinemasında Bir Zamanlar Anadolu: Umut, Sürü, Arkadaş filmleri" konulu sunum yaptı.
Sempozyum, yarın gerçekleştirilecek oturumların ardından sona erecek.