Akıncı, Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlenen "Uluslararası Dinamikler Işığında Kıbrıs Müzakereleri ve Geleceği" konulu programda yaptığı konuşmanın ardından, öğrencilerin sorularını yanıtladı.
Kıbrıs'ta sadece sözlerle güvenliğin sağlanamayacağının farkında olduklarını, geçmişte adanın her tarafına küçük küçük topluluklar halinde dağıldıklarını ifade eden Akıncı, "Şimdi ilk defa iki kesimli bir anlaşmayla, iki kesimli bir fonksiyonel federasyondan, iki kesimli coğrafi federasyona geçiyoruz. Kendi kesimimizde toplu yaşayacak olmamız, orada kendi polisimizin, mahkemelerimizin, meclisimizin, hükümetimizin... Federe devlet, kurucu devlet, adına ne dersek diyelim ayrı bir devlettir. Bir de onların olacak. Bir federal yapıda birleşeceğiz. Dolayısıyla en önde gelen farkılıklardan biri budur" değerlendirmesinde bulundu.
Kıbrıs Türkü'nün bunu yeterli görmediğini, Türkiye'nin garantörlüğünün devamını istediğini belirten Akıncı, bunu Rum muhataplarına anlatmaya çalıştıklarını kaydetti.
Bunun bir yolunun bulunabileceğini özellikle 2 kesimlilik olayında kendilerini de tatmin edecek formüllerin ortaya çıkmasıyla güvenlik ve garantiler konusunda da bir çıkış yolu bulabileceklerini ifade eden Akıncı, şöyle devam etti:
"Karşılıklı bağımlılıklarla yeni anlayışların da gelişebileceğine inanıyorum. Bir kere yeni bir ilişki sistemine de geçmemiz lazım. İlk günden, hem bizim topluma hem Rumlara 'Diğer tarafı düşmanınız olarak değil, en azından gelecekteki ortağınız olarak algılamaya başlayın' diyorum. Bir barış kültürüne ihtiyacımız var. Eski kalıplarla düşünmeye devam edemeyiz ama bunlar yaşanarak olacak, pratikte bunlar yaşanacak. Mesela 15 Kasım'da Türk diye Türk plakalı araç gördükleri için saldıran gençler oldu, Kıbrıs Türk araçlarına. O nedenle eğitim de çok önemli. Cezalandırılmalar da önemli. Zararın tazmini de önemli ama en önemlisi eğitim. Bütün bunları da konuşuyoruz muhatabımızla."
Bu konuda gerekli girişimleri yaptıklarını ve olayı takip ettiklerini anlatan Akıncı, doğalgaz olayında anlattığı yolun gerçekçi olduğunu vurguladı.
Akıncı, "Mısırlılar dün Atina'da buluştu ama bunlar biraz afaki şeyler. Çünkü aslında Mısır'ın birkaç yıl içinde buna ihtiyacının olmayacağını herkes biliyor. Kıbrıs gazından daha çok gazı var bunların. En son keşfedilen çok daha büyük bir yatak dolayısıyla akıl yolunun Kıbrıs üzerinden Türkiye olduğunun onlar da farkında ancak Kıbrıs sorunu çözülmeden de o noktaya gelemeyeceklerini biz biliyoruz" diye konuştu.
- "Mülkiyet konusu da önemli"
Kıbrıs Türk ve Rum ticaret odaları gibi ekonomiyle ilgili sivil toplum örgütleriyle din adamlarının bir araya gelmeye başladığını kaydeden Akıncı, "Din adamları da bir araya gelip, 'sürece nasıl destek olabiliriz' diye arayış içine girmeye başladılar. Karşılıklı ekonomik bağımlılık elbette önemli ancak mülkiyet konusu da önemli. Yıllar geçtikçe Rum toplumundan geriye dönüşle ilgili yani ne kadar canlı tutulmaya çalışılsa da eğilim hep azaldı. Olası Rumlara iade edilecek bölgelere bile geri dönme talebi yüzde 25-30 civarındadır" dedi.
Kendi ayakları üzerinde, tehdit altında olmadan güvenlik içinde yaşayabilme ve başkasına da tehdit oluşturmama yaklaşımı içerisinde bir kısım Rum'un da Kuzey'e yerleşebileceğini, bunun her planda öngörüldüğünü kaydeden Akıncı, "Ama bunun sayısı önemli. Nerelerde, hangi oranlarda olacağı önemli. Bizim orada hiçbir zaman gerek politik haklar bakımından gerekse fiziki anlamda varlığımızın tehdit altında olmaması önemli" diye konuştu.
Şu anda da Rumlardan çözüm istemeyen, federasyonu "öcü" gibi gören, iki kesimli federasyonu "felaket" olarak tanımlayanlar olduğuna değinen Akıncı, makul düşünenlerin çoğunlukta olmasının önemli olduğuna dikkati çekti.
Garantörlük konusuna da değinen Akıncı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Evet artı garantörler de olmalı. Çünkü güvenlik ve garanti anlaşmaları, iki toplumun yaptığı anlaşmalarla ilgili. 3 garantörün elbette bizimle ilgilendiği, kendi adamızdan bahsediyoruz. Bizim de fikrimiz olmalı ama 3 tane garantörün uluslararası bir anlaşmasıdır o. Sadece Yunanistan'ın 'Ben bundan çekildim' demesiyle bitebilecek bir olgu değil. Her üçünün de iki toplumla da anlayarak bir ortak noktada buluşmasını gerektirecek. Ancak ben toprak anlamında da bu tür bir toplantı istiyorum. Garantörler olsun demeden. Eğer biz haritaları başlarsak konuşmaya şimdiki formatla konuştuk, evimize gittik, ertesi gün manşetlerdedir. En son raddede konuşulacak olan konudur harita, toprak, köy adı, şu, bu neyse. Yapacağımız ve en son her şeyi bitireceğiz öyle çıkacağız odadan. Başka çaresi yok bunun."
Cumhurbaşkanı Akıncı, Türkiye ile olan ilişkilerde öteden beri kardeşler ilişkisi olmasını arzu ettiğini ifade ederek, bunda da hiçbir kötülük olmadığını aktardı.
Sağlıklı ilişkiden kastettiği konulardan bahseden Akıncı, "KKTC'nin kendi ayakları üzerinde durması, yere sağlam basması, olası bir federasyonda ve AB'de yarışıp, yaşayabilmesinin esasıdır. Bunun için kendi ekonomik kaynaklarını da geliştirmesi, kurumlarını sağlıklı şekilde yönetebilmemiz lazım. Yani bu bağlamda karşılıklı anlayış. Söylediğim şey şuydu. Ne çatışma, ne teslimiyet. Biz ilişkilerimizde uzlaşma, Rumlarla aradığımız uzlaşmayı dünyanın her kesimiyle aramamız lazım. Türkiye tabii bizim için çok farklı, tarihsel ve kültürel bağlarımız var. Bunu saklamaya, gizlemeye hiç gerek yok. Türkiye ile olan yakınlığımız, dünyanın başka bir ülkesiyle yok. Ama burası ayrı bir entite, ayrı bir yapı. O takdirde oranın kendi kendini daha sağlıklı bir şekilde yönetir olması ve Türkiye ile arasındaki ilişkinin amir, memur ilişkisi olmaması, bir kardeşler ilişkisi olması gerekir. Ben 6 aydır buna özen göstermeye çalışıyorum. Üslubum kooperatif bir üsluptur. İş birliği, uzlaşma kültürüyle hareket etmekteyim. Böyle de olması gerekir" değerlendirmesinde bulundu.
Güney'deki muhataplarıyla da bu ilişkiyi sürdürmeye gayret ettiğini, çatışmacı bir üslubunun olmadığını dile getiren Akıncı, söylediklerinin ete kemiğe bürünebilmesi için KKTC ekonomisinin daha bir sağlıklı ve kendine yeten hale gelmesi gerektiğini söyledi.
- "40 yıldır burada yaşayan insanlar, artık o toprağın bir parçası"
Akıncı, "Gelecek açısından da olaya baktığımızda benim bu söylemimin aslında Türkiye için de en doğru yol olduğu noktasıdır. KKTC'de kendi kendine yeten, kendi kendini yönetmesini beceren, kendi kurumlarının sahibi, demokratik şekilde bu işleyişini yürüten bir yapı görmesi, Türkiye açısından da daha sevindirici olur diye düşünmekteyim. Ben bu üslup içerisinde, aynı çerçevede hareket etmeye devam ediyorum. Bunun çok da doğru bir yol olduğu kanaatindeyim" ifadelerini kullandı.
Basında yer alan Türk tarafının dörtte bir oranında nüfusu kabul ettiği ve bunun gerçek olup olmadığı yönündeki soru üzerine Akıncı, "Kıbrıs Rumlarıyla Türklerinin nüfusunu nasıl sabitleyebilirim ki? Yani herkesin yatak odasına bekçi mi dikeceğim. Böyle bir şey olabilir mi? Ama böyle bir haber çıktı ne yazık ki ve buna da inanan insanlar oldu. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar kendi doğal akışları içerisinde nüfusları neyse o" dedi.
Bu süreçte kabul ettirdikleri çok önemli bir şeyin olduğunu anlatan Akıncı, şu anda kim KKTC vatandaşıysa hepsinin "Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti" vatandaşı olduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, "AB vatandaşı oluyorlar. 2004'teki referandumda yaklaşık 43 binlik bir listeden bahsediliyordu. Biliyorsunuz onlar yerleşikler. Ne yerleşik, ne şu, ne bu. 40 yıldır burada yaşayan insanlar, artık o toprağın bir parçası, üretimin bir parçası haline geldiler. Hem burada hem orada hem de nerede olursa olsunlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kimliğini alan herkes, Birleşik Kıbrıs'ın vatandaşı olacak. Şu andaki rakamlar her neyse o. Onlardaki vatandaşlar neyse bizdeki vatandaşlar neyse ama bu ondan sonra Türkiye'den veya Yunanistan'dan getirilecek nüfuslarla değiştirilmesin diye orada bir takım önerileri var Rum tarafının. 4'e bir konusu oradan kaynaklandı. O da netleşmiş ve bağlanmış bir konu değil ama Kıbrıs'ın kendi nüfusu için böyle bir şey düşünülemez. Doğal akışı içerisinde artık kim ne kadar çocuk yapacak, kendilerinin ekonomik durumuna veya başka durumlara bağlı olarak gelişecektir" diye konuştu
- "Kanton gündemde yoktur"
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, kanton meselesine ilişkin de şunları kaydetti:
"Ancak iki kesimliliği bozmayacak tarzda olabilir mi böyle esneklikler? Karpaz Bölgesi için bu konuşulmuştu, Rumlar açısından. Bizim açımızdan Lefke'de de bazı yöreler için konuşulmuştu. Muhtemelen yine konuşabiliriz özel bölgeler diye ama bölgenin bütünlüğünü bozacak ve orada Rum idaresi yaratacak bir durum değil. Kanton dediğinizde sanki kuzeyde bir bölge ayrılacak da orasını güneydeki kurucu devlet idare edecek veya güneyde bir yer ayrılacaksa orasını Kuzey'deki Türkler idare edecek. Hayır. Kuzeyde Kuzey Kıbrıs kurucu devleti biz olacağız, biz yöneteceğiz. Güneyi de onlar yönetecek. O anlamda kanton gündem de yoktur."
(Bitti)