Uluslararası ilişkiler uzmanı Bercan Tutar, son NATO zirvesinin sonuçlarından ABD'deli Neocon'ların ve küreselcilerin memnun olduğunu kaydetti.
NATO'nun asıl hedefi
Tutar'ın "ABD'nin biti yeniden kanlanıyor" başlıklı yazısı:
Bugünlerde Amerikalı Neocon'lar ile küreselci Sorosçu tayfanın keyfine diyecek yok. 11 Eylül 2001 sonrası maruz kaldıkları hezimetleri Ukrayna krizi bahanesiyle NATO'yu daha da güçlendirerek unutturduklarını ve tek kurşun atmadan Rusya'ya karşı savaş yürüterek Amerikan İmparatorluğu'nu yeniden canlandırma imkânı bulduklarını ileri sürüyorlar.
Haksız da sayılmazlar. Daha bir iki yıl öncesine kadar ağlaşan her kesimden Amerikalı analist ve siyasetçide son zamanlarda gözle görülen bir özgüven patlaması yaşanıyor.
Grey Anderson ve Thomas Meaney, 11 Temmuz'da NYT'de kaleme aldıkları 'NATO söylendiği gibi değil' adlı makalede bu gerçeği çekinmeden dile getiriyor.
Makalede ittifakın 1949'daki kuruluşundan itibaren temel amacının Doğu'dan gelen saldırganlığı önlemek veya demokrasiyi teşvik etmek olmadığını vurgulayan iki yazar, "NATO'nun asıl hedefi Batı Avrupa'yı ABD önderliğindeki bir dünya düzeni projesine bağlamaktır" diyor.
Haliyle Soğuk Savaş döneminde güvenlik garantileri karşılığında Amerika, Avrupalı müttefiklerinin ticaret ve para politikasından eğitimine, siyasi mimarisinden sosyal ve kültürel hayatına kadar her işine karıştı.
"Bütün kıtayı tamamen NATO'laştırma" projesi
Anderson ve Meaney, "NATO sadece askeri alanda değil yukarıda sayılan bu misyonların yerine getirilmesinde de son derece başarılı olduğunu kanıtladı. Özellikle Amerikan seçkinlerinin değer verdiği bir gayrimenkul arsası olan Avrupa, böylece savaş sonrası Amerikan imparatorluğunun merkezi haline geldi" tespitini yapıyor.
Oysa dört yıl önce NATO, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un da işaret ettiği gibi 'beyin ölümü'nün sınırlarındaydı. Ne var ki Rusya'nın Ukrayna'yı işgali bir 'hayat öpücüğü' oldu. NATO, Finlandiya'dan sonra İsveç'i de saflarına katmayı planlarken ittifak üyeleri uzun süredir ertelenen askeri harcamaları artırmaya başladı.
Rusya'nın Avrupa'yı bölme ihtimaline karşı ABD Başkanı Joe Biden, daha geçen yıl bu riski önlemek için gerekirse "Bütün kıtayı tamamen NATO'laştırma" projesinden bahsetmişti.
Halbuki NATO, başlangıcından bu yana askeri gücü bir araya getirmekle hiçbir zaman ilgilenmedi.
Soğuk Savaş'ın en zirve yıllarında bile NATO'nun bir Sovyet işgalini püskürteceğine güven yoktu.
Çünkü kıtanın nükleer silahları dahi ABD'nin kontrolündeydi.
"ABD ve NATO'nun biti yeniden kanlanıyor"
NATO'nun asıl gayesi bir yarı özerk Avrupa kuvvetinin ortaya çıkmasını engelleyerek ABD askeri-endüstriyel sektörünü ayakta tutmaktı. NATO hâlâ bu amaca hizmet ediyor ve ABD tarafından tasarlandığı gibi çalışıyor.
Nitekim Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle Avrupa'nın Amerikan silahlarını alma eğilimini yeniden tırmandırdı. Avrupa yeniden silahlanırken bunun meyvelerini ABD topluyor.
NATO kendisini bir kez daha Batı'yı savunmanın başlıca aracı haline getirirken bunu Amerikalıları ve Avrupalıları kurban etmeden yapması dikkat çekiyor. Paradoksal görünse de Ukraynalı ve Rus kanı akarken ABD ve NATO'nun biti yeniden kanlanıyor. Bu açıdan Ukrayna krizi Amerikan imajını yeniden güçlendirmenin bir aracından başka bir şey değil.
Zira ABD'nin Ukrayna'daki gerçek çıkarı Kırım veya Kiev'in üzerinde kimin bayrağının dalgalandığının çok ötesine geçiyor.
Dolayısıyla NATO'yu Asya- Pasifik'te Çin'e karşı da devreye sokan ABD'nin küresel askeri ayak izleri yeniden genişleyecek. Son günlerde Ortadoğu'ya yeniden asker ve silah sevkiyatını artırmanın arkasında da bu yeni emperyal düşünce var. Hedef neye mal olursa olsun Amerikan imparatorluğunun devam etmesi.