ANALİZ: Avrupa-Avrasya bağlantısı yıkıldı
BRICS ile Batı ekonomisine karşı bloklaşmasının ardından Çin ve Hindistan'ın dünya ticaretindeki yükselişi ABD'yi rahatsız etmeye devam ediyor.

Oluşturma Tarihi: 2023-09-14 17:46:03

Güncelleme Tarihi: 2023-09-14 17:49:04

Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Çin merkezli İpek Yolu ve Hindistan merkezli Bahrat Yolu'nun günümüze uzanan etkisini dünya ticareti ölçeğinde değerlendirdi.

DÜN ÇİN, BUGÜN HİNDİSTAN

BRICS Çin'in, akabinde yapılan G-20 ise Hindistan'ın yıldızının parladığı iki toplantı olarak târihe geçti. BRICS, tam da Çin tarzı olarak, Dolar'ın dünya hâkimiyetini geriletmeyi güden bir meydan okumaydı. G-20 ise, bu defa Hint tarzı olarak, yeni dünyanın nasıl bütünleşeceğine dâir bir tasarım ile temayüz etti.

Roma'nın meşhûr bir deyimi vardır: Işık Doğu'dan gelir (Lumini ex orient). Işığın burada bir metafor olarak kullanıldığını biliyoruz. Kastedilen zenginlik, bereket ve refahtır. Hakikaten de, Hindistan ve Çin, binlerce sene boyunca kadim dünyânın zenginliklerinin başat iki merkeziydi. (İskender'in Doğu'ya doğru o ihtiraslı fetih teşebbüsü, zenginliklerin menbâ'ına vâsıl olmak ve ona sâhip olmak ihtirasıydı.) Çin, İpek Yolu üzerinden daha kıt'asal; Hindistan ise Baharat Yolu üzerinden denizlere açılan bir güzergâhı temsil ediyordu.

KAPİTALİZMİN AĞIRLIK MERKEZİ ASYADAN ATLANTİK'E KAYDI

Derken devir değişti. Kapitalizmin birikim süreçleri, dünyanın sıklet merkezini Asya'dan Atlantik'e kaydırdı. Hem Çin hem de Hindistan, bu yeni merkezleşme süreçlerinde kenara düşerek fakirleştiler ve asırlar boyu müstemleke oldular.

Unutmamak gerekiyor ki, Çin ve Hindistan'ın müstemleke tarihleri iki zıt kültürel örüntü oluşturmuştur. Çin, kültürel olarak İngiliz kültürüne direnmiş ve onu içselleştirmemiştir. Belki de İngiltere bu yolda husûsî bir gayret göstermemiştir. Lakin Hindistan'da İngilizce ve İngiliz kültürü, komprador elitlerden başlayarak aşağıya doğru derecelerde yaygınlaşmış, Hindistan istiklalini kazandıktan sonra da bu kültürel bağlar gelişerek devam etmiştir.

Evet; Çin ve Hindistan 20. Asrın ortalarında, Mao ve Gandhi gibi iki liderin riyasetinde siyaseten ve hukûkî olarak istiklallerini elde ettiler. Hindistan ekonomik cihetten karma ekonomi, Çin ise en katı ve koyusundan komünizm yolunu seçti. Hindistan uluslararası siyasette, NATO ve Varşova Paktı karşısında üçüncü bir damar açtı ve Bağlantısızlığı savundu. Hatta bu hareketin liderliğini yaptı. Hem Atlantik hem de Sovyetler ile yakın ilişkiler kurdu. Çin ise ilk başta tercihini Sovyetler'den yana yaptıysa da, daha sonra Sovyetler'in en azılı hasımlarından birisi oldu.

ABD-ÇİN YAKINLAŞMASI

ABD bu durumu değerlendirdi ve 1970'lerden başlayarak Çin ile yakınlaştı. Bu yakınlaşmanın esbâb-ı mûcibesini daha sonra anladık. Mesele sadece dünya komünist hareketini zayıflatmak değilmiş. Esas gaye, artık verimlilik düşüşü yaşayan ve vergiler ve ücretler üzerinden ağır maliyet artışlarına mâruz kalan kapitalist üretimi, insanın değer taşımadığı, sopa zoruyla idare edildiği bu kalabalık, itaatkâr ve aç memlekete aktarmakmış. 1970'lerin sonu ve bilhassa 1980'lerde en verimsiz, emek yoğunluklu sektörlerden başlayarak sanayi kapitalizmi Çin'i mesken tutmaya başlamıştı. 1990'lar Çin'in sermâye yoğunluklu sektörleri de çekmeye başladığı seneler oldu. Bu devir teslim başlangıçta Batı'ya hârika günler yaşattı. Senaryo basit olarak şöyle işliyordu: Üretimi Çin'e yıkmak, sınırsız bastığı Dolarla bu artığı çekmek, kamuoylarının tüketim standartlarını devam ettirmek…

ÇİN TEKNOLOJİSİNDEN RAHATSIZLIK

2000'li senelerde bu çevrimlerin bozulmaya, lümpen dar görüşlü hesapların çökmeye başladığını biliyoruz. Üstelik Çin, tarihî Komünist(!) Parti toplantılarında da ilân edildiği üzere, emek ve sermâye yoğunluklu sektörlerdeki başarılarından sonra tekno sermaye yatırımlarına da başlamıştı. Trump'a saç ve baş yolduran teknoloji hırsızlığı üzerinden, Silikon Vadisi'nde uzun emeklerle üretilen icatları bir çırpıda, üstelik emeksiz olarak Çin kendisine mâl edebiliyordu. 5G üzerinden, ABD'nin elinde kalan teknolojik üstünlüğe de meydan okuyordu. (Çin'in şu aralar tek zaafı chip sahasında. Tayvan meselesi de biraz bu yüzden tırmanıyor).

AVRUPA-AVRASYA BAĞLANTISI YIKILDI

Atlantik dünyası bu gelişmeleri dikkate alarak nihâyet Çin'i hedefe koyan büyük bir savaşı başlattı. Bu savaşta Çin'e doğrudan saldırmadılar. Bunun yerine, Çin'in tekmil dünya açılımlarını ve ilişki ağlarını, lojistik merkezlerini baltalamayı gaye edindiler. İlk başta Çin'in en büyük ticarî ortağı olma yolunda mesafeler kat eden AB'nin, başta Almanya, ikinci derecede ise Fransa'nın terbiye edilmesi gerekiyordu. Çin'in canlandırmak adına avuç dolusu para döktüğü, ağır yatırımlar yaptığı İpek Yolu'nun varmak ve kavuşmak istediği bir coğrafya olarak Avrupa'yı NATO'nun cenderesine aldılar. Rusya'yı düşmanlaştırarak ve Ukrayna ile savaştırarak yaptılar bunu. Avrupa-Avrasya bağlantısını yıktılar. Savaşan bir Rusya, İpek Yolu'nun kuzey hattının çökmesi demekti. Tatbik edilen ambargolarla AB-Rusya arasındaki enerji ilişkisinin sonlandırdılar. Yetmedi; Kuzey Akım'ı sabote edip bu ilişkiyi maddeten bitirdiler.

"ÇİN BAHARAT YOLUNA GÖZÜNÜ DİKTİ"

İpek Yolu'nun orta kuşağında ise Türkistan-Türkiye hattını ifade ediyordu. Bu hat Çin için netameliydi. Bu sebeple, vazgeçmemiş olsa da, Çin, bu hattı güçlendirme yolunda fazlaca adım atmadı. Tam aksine Pakistan ile yakınlaşarak Gwadar limanı üzerinden Hind Denizi'ni zorlayan bir adım attı. (Bu yol, Çin'in diğer açılımı olan Afrika açılımını da destekleyecekti). Hâsılı Çin, zedelenen İpek Yolu'na karşılıklı Baharat Yolu'na gözünü dikti. Yetmedi; İran ile derinlikli anlaşmalar imzaladı. Suudlar ve BAE üzerinden Körfez'e el attı. Fars-Arap barışını başlattı. Doğu Akdeniz'e uzandı, Hayfa ve Pire Limanlarını lojistik ağına kattı. (Hayfa Limanı için ABD ve İsrail restleşti. İsrail çeşitli garantiler vererek ABD'yi rahatlattı.) Çin'in Hind Denizi, Körfez ve Doğu Akdeniz açılımlarına karşılık, Atlantik güçleri cevap vermekte gecikmedi.

YeniŞafak