ANALİZ: İsrail durmayacak, ya savaş veya içe çöküş
İsrail'in Gazze'ye saldırıları 7'inci ayı geride bırakırken İran-İsrail arasındaki gerilim Batı dünyasını zora soktu. İsrail'in İran'a saldırması durumunda Batı'nın nasıl bir tepki vereceği merak ediliyor. Öte yandan İsrail'de yaşanan siyasi kriz siyonist rejimde kördüğüme yol açtı.

Oluşturma Tarihi: 2024-04-18 16:32:05

Güncelleme Tarihi: 2024-04-18 16:36:23

Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, İsrail-ABD ilişkilerinin Gazze'deki saldırılarından sonra İran ile çatışmasının gelmesiyle birlikte oluşan yeni şartları değerlendirdi.

İsrail ile İran arasında gerilen ipler kopma noktasına geldi. Yanına ABD ve Birleşik Krallık başta olmak üzere Batı desteğini alarak savaşı büyütmek isteyen İsrail'in beklentileri şimdilik suya düşmüş görünüyor.

ABD ve Birleşik Krallık en azından söylem seviyesinde, İsrail'in işi büyütmemesi gerektiğini; eğer ısrar ederse kendisini bir daha desteklemeyeceklerini açıkça dile getirdiler. O halde soru şu: İsrail bu ikazı dinleyecek mi; değilse dinlemeyerek İran'a şiddetli bir saldırı gerçekleştirecek mi?

Ortada iki ihtimal var. İlk ihtimal, İsrail, İran'ın sindirebileceği kadar, küçük çaplı bir karşılık verecek ve en azından şimdilik kaydıyla tansiyon düşecektir. İkinci ihtimal ise, çok şiddetli bir saldırı üzerinden, ABD ve Birleşik Krallıkla beraber veya değil, İsrail'in İran'a karşı savaşı başlatmasıdır.

Eğer bu ihtimal hayata geçerse durumun tamamen kontrolden çıkacağı ve tekmil Ortadoğu'yu yakacak olan topyekûn bir savaşın başlayacağı ortadadır. O zaman yeni bir soru sormak gerekiyor: ABD ve Birleşik Krallık, yaptıkları ikazlara sadık kalarak geri mi durur; değilse her şart altında İsrail'i müdafaa etmek refleksiyle harekete mi geçer? Batı eğer İsrail'in oldu bittisi ile Ortadoğu savaşına dahil olusa işlerin büyüyeceği ve Rusya-İran -belki de Çin- ittifâkını karşısında bulabilecekleri yabana atılmayacak bir ihtimaldir. Rusya lideri Putin, savaş İran topraklarına sıçrayacak olursa İran'ın yanında olacaklarını beyan etmiş; daha mühimi, son zamanlarda Golan nahiyesine askeri birlikler kaydırmıştı.

"İSRAİL YA SAVAŞ ÇIKARACAK YA İÇİNE ÇÖKECEK"

Kanaatimce ilk ihtimal daha baskın görünüyor. Lakin İsrail'in durmaması gerekiyor. Değilse içine çöküşünün başlaması an meselesi olacaktır. Kendisine yeni bir yol arayacağı muhakkak. İsrail içine düştüğü çıkmazdan kurtulmak zorunda. Bir defa Gazze'de yenildiği çok aşikâr. İsrail'in Kuzey ve Orta Gazze'yi ele geçirmiş olduğu, şehirde taş üstünde taş bırakmadıkları düşünüldüğünde bu değerlendirmem tuhaf karşılanabilir. Evet askerî olarak İsrâil'in Gazze'yi dümdüz ettiği aşikâr. Ama neredeyse yedinci ayına giren savaşta, varmak istediği hedeflerin çok ama çok gerisinde oldukları muhakkak. Ne HAMAS'ı bitirebildi; ne de rehineleri kurtarabildiler. Gazze'yi topyekûn boşaltma Filistinlilerden arındırma hedefleri de tutmadı. Refah'a yığılan yüzbinlerce insanı Mısır'a süremediler. Mısır ve Anglosakson blokun şiddetli itirazı ve mukavemeti ile karşılaştılar. En son olarak, Refah'tan, mahdut olsa da geri adım atmak zorunda kaldılar. Bunu savaşı büyütmek, İran'ı da işin içine katmak yolundaki son teşebbüs takip etti. Bunda da istedikleri neticeyi alamadılar. Bu arada içeriden gelen Netanyahu aleyhtarı tepkiler hızla artıyor. Bir çıkış yolu bulmak zorundalar. Bunun geri çekilme ve uzlaşma arayışı olmayacağı muhakkak görünüyor. Bu sıkışmışlık içinde, en azından Trump gelinceye kadar bir şeyler yapmak zorundalar

LÜBNAN VE SURİYE'YE SALDIRI İHTİMALİ

Bir kaç ihtimal var. Bunlardan ilki, içeriye dönüp, gözünü karartarak Refah'da yarım bıraktığı işi tamamlamak olabilir. Bunun asrın katliamı olacağı muhakkaktır. O zaman da bu katliama ortak olmaktan çekinen Anglosakson dünya ile İsrail'in ilişkileri sarsılacak; dünya kamuoyunda zaten hayli düşmüş itibarı zemine çakılacaktır. Ama böyle bir senaryoda daha mühimi, İsrail'in Mısır'ı karşısında bulması kuvvetle muhtemel olacaktır. Aklıma gelen diğer bir ihtimal, Lübnan'daki kendisine müzahir Hristiyan Falanjistlerle beraber Hizbullah'a saldırmak ve savaşı Lübnan'a doğru genişletmektir. Bunu eşanlı veya değil, Sûriye'ye saldırmak tamamlayacaktır.

İSRAİL DURMAYACAK

Doğrusu ben de tam olarak kestiremiyor ve herkes gibi gelişmelerin nasıl seyredeceğini şiddetle merak ediyorum. Geleceğe dair nispeten emin olduğum iki husus var. İlki, yukarıda da işaret etmiş olduğum üzere İsrail'in durmayacağıdır. Uluslararası hukukun tekmil kazanımlarını berhava eden bu gözükaralığın çok daha korkunç cehennemî neticeleri umuruna koymayacağı da aşikâr. Endişem esas büyük felaketin, Kasım ayındaki seçimde Trump'ın muzaffer olması durumunda yaşanabilecek olanlarla alakalı olduğunu düşünüyorum. Trump-Netanyahu ikilisinin bu coğrafyaya yaşatabileceklerini varın siz hesap edin...

TÜRKİYE-BATI İLİŞKİLERİ

Gelelim Türkiye'ye... Türkiye baharın sonlarında, PKK'yı hedefleyen Irak'a müteveccih bir harekâta hazırlanıyor. Eğer bu hazırlıklar Irak kadar İran ile de varılan anlaşmaları ihtiva etmiyorsa hayli sıkıntılı neticeleri de doğurabilir. Buna çok dikkat etmek lâzım. Ankara'nın bunu hesaba kattığını umuyorum. Diğer taraftan, son seçimlerden bu yana, Ankara'nın adım adım NATO ve AB merkezde olmak üzere hakim Batı siyasetleriyle daha uyumlu bir çizgiye doğru kaymakta olduğunu artık daha berrak takip edebiliyoruz. Hiç şüphesiz, bu süreçlerde memleketimizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar birinci derecede rol oynuyor. Bunu kendi içinde anlayabiliyoruz.

"BATI'NIN İPİYLE KUYUYA İNMEK"

Hiç şüphesiz, bu uyumlulaşma ve yakınlaşmaların en azından kısa vadede Türkiye'ye müspet bazı yansımaları da olabilecektir. Ama meseleyi bir de uzun demiyorum, orta vadede değerlendirmek çok daha mühimdir. Yakın tarihimiz, Batı'nın ipiyle kuyuya inmenin Türkiye'ye neler kaybettirdiğinin acı tecrübeleri ile yüklü. Buna dışarıdan en taze misâl Ukrayna. Ukrayna ve onun komedyen lideri Zelenski'ye savaşın başlarında Batı tarafından gösterilen alaka ve desteği hatırlayalım. Yere göğe sığdıramıyorlardı. Bir de şimdi Ukrayna'nın nasıl da ortada bırakıldığına bir bakalım. Benzer olarak Avrupa'nın ABD tarafından Rusya karşısında nasıl yalnızlaştırıldığına, nasıl açığa düşürüldüğünü unutmayalım. Son zamanlarda trafiği yoğunlaşan Batı-Türkiye ilişkilerinin perde arkasını tabiî ki bilemeyiz. Bunlar devletler arasındaki ilişkilerdir. Temenni etmemiz gereken, Türkiye'nin bu coğrafyada, son senelerde sağlamış olduğu kazanım ve geliştirmiş olduğu inisyatiflere halel gelmemiş olmasıdır. Coğrafya ve tarih diyalektiğinde doğru bir yerde miyiz? Nihai muhasebe budur.