Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, "İsrail yenilirken" başlıklı yazısında dikkat çeken tespitlerde bulundu...
İKİ İHTİMAL
Tekmil dünyanın gözü önünde İsrail'in, ABD, Birleşik Krallık ve AB devletlerinin himayesinde Gazze'de yürütmekte olduğu katliam devam ediyor. Bu kirli savaşı durduracak hiçbir kuvvet mevcut değil. Dünya kamuoyları, başta BM olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşlar buna seyirci kalıyorlar. Her şey sahadaki gidişata kalmış görünüyor. O halde geriye iki muhtemel senaryodan biri neticeyi tayin edecek. İlk ihtimale göre İsrail ordusu, maliyeti binlerce çocuk ve kadının ölmesi de olsa, tıpkı Roma'nın vaktiyle Kartaca'ya yapmış olduğu üzere Gazze'yi dümdüz edecek, HAMAS'ı bitirecek. Bu durumda İsrail kazanmış olacak. Akabinde de Büyük İsrail'i kurmak için Lübnan, Suriye ve Irak'a saldıracak, İran'ı savaşa dahil edip istediği hesaplaşmayı yapacak. İkinci ihtimal ise aksini söylüyor. Gazze'de saplanıp kalacak, zaman içinde ağır kayıplar vererek geri çekilecekler. Bu durumda da kaybetmiş olacaklar.
İSRAİL'İN AĞIR KAYIPLARI
Şimdi gidişata bir bakalım. Aşağı yukarı iki aydır, olanca ve orantısız kuvvetiyle saldırıyorlar. Evet, Gazze'nin kuzeyini insandan arındırdı; yıktı ve zırhlılarını, tanklarını, birliklerini soktular. Ama burada tam bir hakimiyet sağlamış olduğu hâlâ tartışmalı. Han Yunus tarafında ise çatışmalar tekmil şiddeti ile devâm ediyor. Ne tünelleri bulabildi; ne de Hamas'a ağır bir zayiat verdirebildiler. Bu arada kendi kayıpları, her ne kadar saklamak için büyük bir gayret göstermekteyseler de bu kayıpların resmen bildirilen rakamların çok üstünde olduğu anlaşılıyor.
"BATI KENDİNİ KURTARMAYA ÇALIŞIYOR"
Zaman İsrail'in aleyhine işliyor. Sosyal medyadan akan binlerce görüntü İsrail'in tatbik etmekte olduğu şiddetin ne kadar vahşi olduğunu ortaya koyuyor. Taş çatlasın bir ayları daha var. İsrail bu zaman zarfında becerdi, becerdi. Değilse her şeyin kendisi açısından tepetaklak olacağı bir evreye girecek. Galiba yaşanan da bu. Nitekim son zamanlarda bu vebâle ortak olan ve ilk günlerde bilâ kayd ü şart ve ilânihâye İsrail'in yanında olduğunu beyan eden Batı'nın, en üst düzeyden daha aşağıya doğru İsrail'e ikazlarda bulunmaya başladığını görüyoruz. En büyük delil de bu. İsrail'in başaramayacağını ve bir noktadan sonra onun bu çılgınlığını taşıyamayacaklarını anlamaya başladılar. Kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. İsrail, tabiî ki bu hükûmet kaldığı müddetçe, onları dinlemeyecektir. Mesele, İsrail'in bunu nereye kadar taşıyabileceği ile alakalı. İsrail, elbette ki Netanyahu ve çılgın yaverlerinden ibâret değil. Bunun için İsrail iç siyâsetinde bundan sonra yaşanması muhtemel gelişmeleri gözden ırak etmemek lâzım.
"İSRAİL'iN HAZIRLIĞI OLMADIĞI ANLAŞILIYOR"
Tarihin, tıpkı tabiat kanunları gibi kanunları ve şaşmaz bir matematikası elbette yok. Daima sürprizlere açık. Ama geçmişte yaşanan bazı tecrübeler, ihtimal hesapları yaptırmıyor da değil. Bir kere şu çok açık: Nizâmî ordular, gayrı nizâmî birliklerle çatıştığında, eğer çok özel bir hazırlıkları yoksa fazlaca bir şansa sahip değil. Biz Türkler bunu Balkanlardan iyi biliriz. Osmanlı orduları Balkan çetelerine kaybetmişti. Bu, ortalıkta görünmeyen; lâkin nereden, ne zaman karşınıza çıkacağı, önünüzde, arkanızda, yanınızda hangi kılıkla biteceği belli olmayan, mütemâdiyen pusu kuran, nizâmî ordulardan çok daha hareketli ve dağınık olan çetelerin değme ordulara kök söktürdüğü bilinir. Vietnam'da, Afganistan'da vd. yerlerde ABD ordusunun başına gelen de buydu. Her ikisinde de o bileği bükülmez zannedilen ABD ordusu, kendileri bu kadar açık ifâde etmeseler ve “çekildik” demekle yetinseler de basbayağı yenildi. İnsanlar da o kadar aptal değil. Herkes bu çekilmenin yenilgi olduğunu gördü. Türk ordusu ise bu işte, senelere sâri terör üzerinden tecrübelenerek özel bir hazırlık ve yapılanma geliştirebilen dünyadaki az sayıdaki ordudan birisidir. İlk zamanları hatırlayalım. Karakollarımız basılıyor, nizâmi birlikler hareket hâlindeyken pusuya düşüyor; bir çırpıda yüzlerce kayıp veriyorduk. Daha sonra özel sıfatlı, JÖH ve PÖH gibi yeni birlikler oluşturuldu. Burada kastedilen her orduda olan komandolar değil, gayrı nizâmî harpler için husûsen eğitilmiş birlikler. Hendek çatışmalarındaki başarımız da bunun fonksiyonu olarak sağlandı. Daha sonra Afrin'de de benzer bir netice elde ettik. İsrâil'in böyle bir hazırlığı olmadığı anlaşılıyor. Gazze'ye körlemesine girdikleri anlaşılıyor. Değilse, iki ay sonunda bu noktanın çok daha fevkinde olurlardı.
"BATAĞA BATTILAR"
Diğer bir husus da; donanımın tek başına bir şey ifâde etmemesiyle alâkalıdır. Bir savaşta belirleyici olan iki unsur; sevk ve idâre; ama ondan daha da mühim olarak savaşma azim ve kararlılığı, donanım zaaflarını bir kaç defâ kapatabilecek kadar mühimdir. İsrail askerleriyle HAMAS savaşçıları arasında savaşma azim ve kararlılığı açısından derin farklar olduğu âşikâr. HAMAS savaşçılarının kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Şehirlerini savunuyorlar. Katliam onları daha da biliyor. İsrail ordusu ise bu ölçüt itibârıyla onların çok gerisinde. Diğer taraftan İsrail ordusunun sevk ve idâresinde çok ciddî zaaflar olduğu anlaşılıyor. Savunma Bakanı olan ve aşırılıkçı düşünceleriyle tanınan Galant, artık büyük çaplı saldırılardan vazgeçtiklerini ve nokta operasyonlar yapacaklarını açıkladı. Demek ki başaramadılar ve dereyi geçerken at değiştirmeye karar verdiler. Bu da batağa battıklarına işâret ediyor.
İSRAİL KAYBEDİYOR, SONRASI NE OLUR?
İsrâil, iç siyasetinde esaslı bir değişim olmaz ve bu kafayla giderse ki en azından şimdilik öyle görünüyor, bu çılgınlığının altında kalmaya namzet görünüyor. Bu sadece kendilerine değil, tekmil Batı'ya da tesir edecektir. Yolun yarısındayken seğirtmeye, kaçmaya yeltenmek ne Biden ne de İsrâil'e sonuna kadar destek verdiklerini beyan etmiş olan siyâsetçileri de kurtarmaya yetecektir. İsrail kaybediyor. Bu aşikâr olmaya başladı. Arkası nasıl mı gelir? Aman kimse işlerin otomatik olarak düzeleceğini zannedip rehavete kapılmasın. Arkası çok daha kötü gelebilir.