ANALİZ: Korkular çözüldü, narsistlik ve gözü karalık yaygınlaştı
Krizlerin küresel boyutlarda tartışıldığı son yıllarda dönüşen nesiller arasında yeni bir nesil ortaya çıktığına dikkat çeken Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, kaos ve düzen duygusu ile içiçe yaşayan bu nesli tanımlarken, 'kazanırken şen, kaybederken vahşi.' ifadesini kullandı.

Oluşturma Tarihi: 2024-06-27 23:09:01

Güncelleme Tarihi: 2024-06-27 23:38:45

Yeni Şafak gazetesi yazarı Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Soğul Savaş dünyasının ardından ortaya çıkan nesillere dair analizinde önemli tespitlerde bulundu.

KORKUNUN ÇÖZÜLÜŞÜ, GÖZÜKARALIĞIN YÜKSELİŞİ

Tehlikeli günlerden geçiyoruz. İdrak ettiğimiz hadisatı tek bir kelimeyle târif etmek gerekse, Dionisosçu kaos kelimesi muhtemelen en uygunudur. Kaos, dünyanın belli bir düzene girmeden evvelki karmaşasını ifade eder.

DÜZEN VE KAOSTAN YILMIŞ NESİLLER

Apolloncu bir karakter taşıyan düzen ise kaosa karşı yatıştırıcı bir kavramdır. Bu iki zıt kavramın muhteviyatından daha mühim olan ise onlar karşısında beşeriyetin tahammül eşikleridir. Mesela kaosa şâhitlik eden, onun tehlikelerine maruz kalan ve bedel ödeyen nesillerin tahammül eşikleri aşılmış ve ne pahasına olursa olsun, düzen arzusu tutkulu ve derin bir şekilde şuurlara hâkim olmaya başlamıştır.. Bu nesiller düzenin nitelikleri husûsunda müşkilpesent davranmazlar. Kaosta hiçbir şey öngürülebilir değildir. Kaotik bir iklimde insanlar dayanacak, tutunacak bir dal bulmakta çok zorlanırlar. Düzen ise insanlara neticelerin kestirilebileceği bir görüş(vision) sağlar, mühim olan da budur. Kaostan yılmış nesiller için düzen, nitelikleri ne olursa olsun başat, birincil bir amaç hâline gelir.

Düzenlerin hegemonik karakteri de burada ortaya çıkar. Düzenler, zıddını, yâni kaotik vasatların tehlikelerini hatırlatarak mayasını tutturur. Kaos devirlerinin tecrübe ve hâtıraların canlı olduğu kurucu nesiller yolun başını tutar. Tuhaf olan tutturulmuş düzenlerin, kaotik tecrübelerden yoksun olan sonraki nesiller için çok farklı değerlendirilmesidir. Aşağıda bunları bir misalle anlatalım.

KORKU VE RIZA

II.Umûmî Harbi birebir, bizzat yaşamış nesiller için 1945'de itibâren merhale merhale kurulan dünyâ düzeni moral bir başarıydı. Dünya, kendisine büyük bedeller ödetmiş olan nazizm ve faşizmin ve de her rengi ile sağ totalitarizmlerden arındırılıyordu. O günlerde Batı'da revaçta olan siyasal-sosyal teoriler bu arınmanın tamamlanamadığından, Sovyetler'de câri olan sol totalitarizmin varlığını devâm ettirdiğinden şikayet ediyordu. Onun da zaman içinde tasfiye edileceği ve tarihin arılandırılmasının mutlak olarak temin edilmiş olacağı varsayılıyordu. Halbuki Sovyetler'in varlığı ârızî değildi. Unutmamak gerekir ki hiç bir düzen kendi karşıtını var etmeden ayakta kalamaz.

Sovyetler Birliği'nin varlığı, kaotik tehlikelere karşı Batı kamuoylarının uyanıklığını sağlıyordu. Bu tehlikenin varlığıydı hâkim dünya düzenine işlerlik sağlayan. Bir düzen, kaosun güçlerinin mutlak veya toptan tasfiyesi ile yaşatılamaz. Tıpkı kimyada olduğu gibi.. Mâlûm, altını yaşatan, onu kav'i kılan içindeki bakırdan başkası değildir. Hakim Batı; daha doğru ifâdeyle ABD Hegemonyasını ayakta tutacak olan Sovyetler'in varlığı ve bilhassa Avrupa'da zihinlerde hâlâ taze olan felaketli II.Umûmî Harp'in hatıralarını ölçülü bir şekilde yaşatma kapasitesiydi. Tersi de Sovyetler'de kurulan düzenin harcında mevcuttu. Hâsılı, komünist ve emperyalist-kapitalist tehlike birbirini emziriyordu. II.Umûmî Harp sonrasında kurulan düzen, kaosu çağrıştıran korkuların üzerinde yükseliyordu. Hegemonyanın iki bileşeni vardır: Şiddet ve rızâ.. Ama dikkât etmek lazım ki burada rızâ, büyük ölçüde kaygı ve korkunun fonksiyonudur.

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Soğuk Savaş durduk yerde ortaya çıkan bir gelişme değildi. Sovyetler'e nükleer silâhların formüllerini ulaştırılmasını Rosenberglerin epik hikâyesine bağlamak çok çocuksudur. Lojistik üretimi anlatmaz; sadece ürünü taşır. Bunu bizzât, düzen kurucu bir aklın mârifeti olarak okumak daha doğru olacaktır. Korkuları peydahlamaktan daha mühim olan onu yönetebilmektir. Bunun için nükleer gücün tek sâhibi olan ABD'ye şirk koşmak gerekiyordu. Soğuk Savaş dengesini, McCarthy gibi çılgınları durdurmak isteyen, bizzat ABD içinden bir gücün örgütlediğinden şüphelenirim.

Soğuk Savaş korkuların dengeli olarak sürekliliğini sağlayan, çok düzgün işleyen topraklama hatları ve sigortaları olan bir yapıydı. Babyboomer nesli savaşın felâketini doğrudan yaşamamıştı. Bu nesil içinde neşvünemâ bulan özgürlükçülük, iktidâr ve düzen karşıtlığı, ebeveynlerinin anlattığı II.Umûmî Harp hikâyelerin onlarda tecrübî olarak bir karşılığının olmamasıydı. Hoş, sistem bu sistem karşıtı hareketleri massetmekte çok da zorlanmadı. Ama esas mesele, bu arada defaatle işlendiği üzere sistemin kendi iç krizlerinin ortaya çıkardığı yıkıcı maddî süreçlerdi.

NARSİSTLİK, GÖZÜKARALIK YAYGINLAŞTI

Sovyetler'in çöküşünün eş anlı olarak liberalleri, Woke solculuğunu ve neocon temeldeki yeni sağı eş anlı olarak coşturmasını; daha mühim olarak bunların arasındaki geçişkenlikleri tesâdüfî olarak değerlendirmemek lazımdır.

Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler'in çöküşü korkunun sistemik işlevinin de sonuna işâret ediyordu. Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan iklimi iyimserlik, umut vb pembe kavramlarla selâmlamak basitçilik olur. Kendi nam ve hesâbıma bu iklimi târif edecek daha uygun kavramın gözükaralık (daredeviltry) olduğunu düşünüyorum. (Dikkat, cesâret demiyorum). Toplumsal ve siyâsal korkuların yerini bireysilik dairesindeki bu gözükaralık aldı. Bireylerin, kendilerini kuşatan belirsizliklerden, risklerden derin bir haz aldığı tuhaf, çocuklaşmakta karşılığını bulan narsisistik gözükaralık yaygınlaştı. Hesaplayıcı, araçsal akıl riskten kaçar. Halbuki risk almak, postmodern dünyanın epik-heroik değeridir. Bu dünyanın başkenti Las Vegas'tır. Orada kaybetmek bile ayrı bir hazdır. Artık özgürlük Sartre'ın bir zamanlar ona yüklediklerinin aksine, yegâne talebi dokunulmazlık olan tek boyutlu bir özgürlüktür. Bu iklim, geleneklerin nesilleri birbirine bağlayan ve mes'uliyet doğuran bağların en büyük düşmanıdır. Fasılasız anlarda, ötekini her şekilde eksiltmeyi amaç edinmiş hırçın işlerdir değer kazanmış görünen.

HESAPSIZ YENİ İKLİM

Eylem (action), hadise (event), duygu (emotion) ve korku (fear) manasını kaybetmiş, bunların yerini performans, kronik sıkılmışlığın kamçıladığı biryakıcılık deneyimi (happening), duygulanımcılık (sentimentalism) ve kaprisli kaygılar (anxiety) almıştır.

Çin-ABD, ABD-Rusya gerilimlerini yeni Soğuk Savaş zannedenlerin görmediği bunlardır. Soğuk Savaş'ı, ahlâkî olarak ayrı bir odada sorgulanmayı hak ediyorsa da neticede bir akıl yönetiyordu. Gözükaralık ve ihtirasların savurduğu hesapsız bu yeni iklimdir tedirgin edici olan. Körfez Savaşı'nı bir dizi film seyreder gibi, naklen TV'den umarsızca seyretmiştir bu nesiller. Kazanırken dünya şen ve şatırdır. Kaybederken ise alabildiğine vahşileşirler. Gözükara, hırçın bir çocuklaşmayla teopolitik birleşirse, artık onları kolay kolay kimse tutamaz...