ANALİZ: Neo-liberal küreselleşme raf ömrünü doldurdu
Batı'nın siyasi, ekonomik ve kültürel hegemonyasının zayıfladığını savunan uluslararası ilişkiler uzmanı Bercan Tutar, neo-liberal küreselleşmenin sonuna gelindiğini ileri sürdü.

Oluşturma Tarihi: 2023-07-27 18:33:49

Güncelleme Tarihi: 2023-07-27 18:39:18

Sabah gazetesi yazarı Bercan Tutar, Atlantik merkezli politikaların çöküşe yüz tuttuğunu, yeni bölgesel güçlerin ortaya çıkışıyla birlikte Batı hegemonyasının küresel gücünü kaybettiğini yazdı.

BATI HEGEMONYASI SARSILIYOR

Dünya ve insanlık kritik bir sınamadan geçiyor. Batı'nın hegemonyası sarsılıyor. Bir avuç şehirde yoğunlaşan, sanayi ve hizmetlere dayalı, sürekli genişleyen bir teknokratlar ve profesyoneller ordusu tarafından kontrol edilen neo-liberal küreselleşme artık raf ömrünü doldurdu.

Joel Kotkin'in de işaret ettiği gibi bürokratik teknokrasi, iklim despotizmi ve jakoben kimlik siyasetine dayalı tepeden inmeci modernleşme anlayışı tersine döndü.

Batılı paradigmanın empoze ettiği liberal değerler yerine dünya artık korona pandemisi ile enerji ve gıda krizlerinin tetiklediği jeopolitik ihtiyaçlara göre bloklaşıyor.

YÜKSELEN BÖLGESEL GÜÇLER

Bir bakıma 'neo-liberal piyasa uygarlığı' yerine başını Türkiye, Çin, Rusya ve Hindistan gibi yükselişteki aktörlerin çektiği çok kutuplu yeni bir dünya kuruluyor. Nitekim şu an yükselişte olan Batı değil yeni bölgesel güçler ve bloklardır. Son 20 yılda, G7 ülkeleri (Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve ABD) tarafından kontrol edilen dünya ekonomisinin payı yüzde 65'ten yüzde 44'e geriledi. Bugün Çin, neredeyse ABD, Japonya ve Almanya'nın toplamı kadar mal üretiyor.

Satın alma gücü açısından, Küresel Güney ağırlıklı BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) toplam zenginliği G7'ninkini geçiyor. Yeni gerçekler zenginlik ve gücün coğrafyasını da değiştiriyor.

ATLANTİK DÜNYASININ ÜÇ TEMEL HATASI

Peki, Batı için ters giden neydi, nerede hata yaptılar? ABD liderliğindeki Atlantik dünyası üç temel konuda hata yaptı. Bu üç hatanın ilki ekonomik ve endüstriyel istikrar dengesinin bozulması... İkincisi demografik değişimin yani insani kaynağın potansiyel rolünün göz ardı edilmesi... Ve son olarak jeo-kültürün de en az jeo-ekonomik sermaye kadar ihtiva ettiği kritik değerin algılanamaması...

YEŞİL EMPERYALİZM TUTMADI

İlk hatadan başlarsak... Batı dünyası ekonomileri için ek yük getiren yeşil ya da karbon emperyalizmine yoğunlaşıp çevresel etkileri nedeniyle kömür, petrol ve gazı (fosil yakıt) şeytanlaştırdı. Oysa gelişmekte olan ülkelerin çoğu, fosil yakıtları geliştirip ithal ederek kendi ekonomilerini büyütüyor. Yeşil emperyalizm Almanya gibi devleri bile sarsıyor. Yüksek enerji fiyatlarının tetiklediği hayat pahalılığına tepki Avrupa ve ABD'de ırkçı ve popülist sağı yeniden canlandırdı.

GENÇ NÜFUS AZLIĞI

Batı'nın ikinci handikabı azalan nüfusu. Ne olursa olsun insan dünyada hâlâ en önemli ve nihai kaynak olmaya devam ediyor. Batı, inovasyon için kritik olan yetenekli ve enerjik gençlerden oldukça yoksun. Düşük doğum oranına sahip ülkeler genellikle düşük ekonomik büyüme yaşıyor. Bunun tipik örneği Japonya.
Haliyle Kanada, ABD ve Almanya demografik durgunluğu aşmak için yabancılara daha fazla taviz veriyor. Azalan nüfus nedeniyle New York'taki genç miktarı hızla azalırken San Francisco çocuklardan daha fazla köpeğe ev sahipliği yapıyor. Seattle ise çocuklardan daha fazla kedili haneye sahip bir kente dönüşmüş halde.

BATI'NIN KÜLTÜREL ERİMESİ

Üçüncü sorun ise Batı'nın kültürel erimesidir. Bunun nedeni de Batılı elitlerin kendi toplum ve değerlerine karşı bir kültür savaşı yürütmesidir. Ulusal geleneği açıkça hor görüyorlar. Bu yüzden 18 ila 29 yaş arası Batılı gençlerin üçte ikisi vatanseverliğin demode bir değer olduğuna inanıyor. Batılı seçkinlerin ırk, toplumsal cinsiyet ve iklim konusundaki despotik tutumları, ulusal aidiyet şuurunu zedeliyor.

Batı'nın sonunu hızlandıran bu üç dinamik hata aynı zamanda Türkiye, Çin ve Rusya için de büyük birer tehdit. Bu konuda belki de en hassas olan ülkeyiz.

Bu sorunları aşmanın yolu Osmanlı evrenselliğini kapsayan bir kozmopolitliğe, çeşitliliğe, eşitlik ve adalete ulaşmamızdan geçiyor. Eğer bu hataları tekrarlarsak kendi çöküş tohumlarımızı daha boy vermeden ekmiş oluruz. Oysa Batı'nın aksine bizim önümüzde uğruna savaşmayı göze almamız gereken engin bir gelecek var.

Bu yüzden Türkiye Yüzyılı önündeki engelleri birer birer safdışı edecek kusursuz bir strateji izlemek zorundayız.