Gazeteci Belkıs Kılıçkaya, Fransa'da yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ülkedeki siyasi atmosferi AA Analiz için kaleme aldı.
***
Nadiren uluslararası bir hadise, bir ülkenin ulusal seçimlerinde bu kadar belirleyici olabilir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 24 Şubat 2022'de "Ukrayna'nın askerden ve Nazizm'den arındırılması" gerekçesiyle başlattığı savaş, Fransa'da ilk turu 10 Nisan'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siyasi iklimi doğrudan etkiledi. Savaş, anketlere göre Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un oyunu 5 puan yükseltirken, onun en güçlü rakipleri aşırı sağcı adayların siyasi pozisyonlarını olumsuz etkiledi ve bu arada seçim kampanyasının başlıklarını da kökten değiştirdi.
- Aşırı sağ ve Müslüman düşmanlığı
Ukrayna'da Neonazilerin düşmanı nasıl ki Yahudiler değilse, Fransa'da meydanı ele geçiren aşırı sağcıların, hatta sağcı cumhurbaşkanı adaylarının düşmanı da 80 yıl sonra bugün Yahudiler değil, Müslüman azınlık. Macron döneminde "Cumhuriyet değerlerine saygıyı güçlendiren prensipler yasası"; düşmanlığın ölçüsünü göstermek açısından eşsiz bir metin olan "İmamlar Şartı" ve "Fransız İslam'ı" icat etme girişimleriyle, Müslüman azınlığı devlet nezdinde hem itibarsızlaştırıldı hem de Müslüman düşmanlığını meşrulaştırdı.
Hal böyle olunca, seçim kampanyasının en medyatik ve en güçlü adayları, bugün aşırı sağ düşüncenin en etkili isimlerinden birine dönüşen 75 yaşındaki eski sosyalist militan Renaud Camus ve onun "Le Grand Remplacement" (büyük yer değiştirme) adlı Arapların, Müslümanların Fransa'yı ele geçireceğini iddia eden komplo teorisine tutundu. 2019'da Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde iki camiye saldırı düzenleyip 51 kişinin ölümüne, 49 kişinin yaralanmasına sebep olan Brenton Tarrant'ın da etkilendiğini söylediği o meşhur teori.
Camus'ya göre "Küreselleşme taraftarı birtakım elitler, Müslüman Arapları ve Afrikalıları işçi olarak Avrupa'ya gitmeye ve orayı sömürgeleştirmeye teşvik ediyor. Beyaz ırk büyük risk altında ve bu gidişle kendi ülkelerinde azınlık durumuna düşecek." Marine Le Pen, Camus'ya hayranlığını muhtelif vesilelerle defalarca anlattı. Eric Zemmour en baştan açıkladı. Hedefi seçim kampanyası boyunca Fransız milletinin varlığını doğrudan ilgilendiren bu meseleyi, onların akıllarına sokmaktı. Zemmour, Müslümanların Fransa'yı batırdıkları ve sömürgeleştirdikleri, İslam'ın bir "terör dini" olduğu, Arapça isimlerin yasaklanması gerektiği ve işverenlerin onları istihdam etmeme hakkı olduğu görüşünde. Zemmour, Müslümanları İslam'dan vazgeçmeye, asimile olmaya çağırırken, yeni göçmenlere de sınırları kapatacağını, halen vatandaş olan göçmenlere de yeni bazı kriterlerle kısıtlamalar getireceğini söyledi.
Seçim kampanyasının kuşkusuz yurt içinde ve dışındaki en medyatik ismi olan Yahudi asıllı ancak bazı antisemit düşünceleri de tedavüle sokan Eric Zemmour "Reconquête" (Yeniden Fetih) adındaki partisiyle, İspanyol ve Portekizlilerin Avrupa Hıristiyanları ile birlik olup Endülüs'e karşı Reconquista (Endülüs'ü Müslümanlardan geri alma) sürecine atıfta bulunuyor. Aynı zamanda cumhuriyetçi tabanın oyuna da talip olan aşırı sağcı Marine Le Pen'e göre "Zemmour'un etrafında Naziler var ve o Asterix'in köyünü savunuyor.” Halbuki kendisi de Fransızlara yeniden güçlü bir ülke vadediyor.
Bu arada sadece iki aşırı sağcı aday değil, Gaullist geleneğin merkez sağ partisi Les Républicains'ın adayı Valérie Pécresse de "Büyük Yer Değiştirme" kavramını kullandı. Ayrıca bu teoriyi söylemlerinin arka planına yerleştirdi. "Buldozer" lakaplı kendi kendisini "Üçte iki Merkel, üçte bir Thatcher" diye tanımlayan Pécresse, göçmenler ve onların devamı kuşaklar için "Kağıt üstünde Fransızlar" diyerek, aşırı sağın kimlik tanımlarını merkeze taşıdı.
- Göçmen "Avrupalı" olunca sağın oyları düştü
Böylece göçmenler yani Arap ve Müslümanlar seçim kampanyanın en tepesinde her türlü manipülasyon ve propagandaya konu edilirken, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla birlikte hiç beklenmedik bir şey oldu: “Göçmen Avrupalı oldu”! Fransız televizyon kanalı BFM'deki yorumcunun tarif ettiği gibi “Onlar Suriye rejiminin bombalarından kaçan Suriyeliler değil, bizimkine benzeyen otomobilleriyle sadece hayatlarını kurtarmak için yola çıkan Avrupalılardı."
Marine Le Pen de dahil olmak üzere bütün adaylar Ukraynalılara şefkatle yaklaşmak konusunda hemfikirdiler, biraz da buna mecbur kaldılar. İçlerinde sadece Zemmour, propagandası dahilinde tutarlı bir çizgi izledi ve “Ukraynalıların Polonya'da olmalarını tercih ederim. Hem böylece savaş bittiğinde evlerine daha kolay dönebilirler. Göçe boğulmuş Fransa'yı istikrarsızlaştırmak iyi değil" dedi.
Zemmour'un yükselişteki oyları bundan derhal nasibini aldı ve inişe geçti. Ayrıca denilebilir ki savaşla birlikte hedefteki Müslüman azınlık kısmen unutuldu. Çünkü Fransızlar için en büyük düşman artık Ruslar oldu. O kadar ki belediye orkestralarında Rus müzisyenler kapı dışarı konuldu, konserler iptal edildi. "Diktatör ve işgalci Putin" imajı Rusya Devlet Başkanı Putin'le öteden beri muhtelif ilişkileriyle ve ona hayranlıklarıyla tanınan adayları Marine Le Pen, Eric Zemmour ve aşırı solcu aday Jean Luc Melenchon'u da olumsuz etkiledi.
- Solun durumu
Bu arada 2012-2017 yılları arasında ülkeyi yöneten sosyalist François Hollande'dan bu yana belini doğrultamayan bir sol var Fransa'da. Sosyalist Parti adayı Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo'nun oyu yüzde 2'leri geçmiyor. Aşırı sol kanatta La France İnsoumise (Boyun Eğmeyen Fransa) lideri Jean-Luc Mélenchon asgari ücrette artış, zenginlere yönelik kaldırılan bir verginin geri getirilmesi yönündeki vaatleriyle ve Müslüman azınlığa karşı olumlu çıkışlarıyla anketlere göre yüzde 14-15 arasında oya sahip.
Yeşiller'in adayı Yannick Jadot ise yüzde 5'lerde. Yani anketlere göre solun aşırısı da dahil bütün oyu aşırı sağcı iki adayın Marine Le Pen (yüzde 22) Zemmour (yüzde 10) oyuna nispetle geride.
- Macron kazançlı çıktı
Rakipleri birbirleriyle yarışırken, Macron İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'daki bu en büyük konvansiyonel savaşı önlemek için Moskova'da Putin'le görüştü, olağanüstü NATO zirvesine katıldı, Avrupalı ortaklarıyla toplandı. Adaylığını açıklamak için son ana kadar bekledi. Resmen adaylığını savaşın başlamasından 5 gün sonra 3 Mart'ta açıklayan Macron'un ekibinin de muhtemel ikinci seçim zaferi için yapılacak etkinlikleri organize ettiği duyuldu.
2017'de seçildikten hemen sonra ülkesinin dört yanındaki "Sarı Yelekliler" eylemlerine, satın alma gücünün zayıflaması başta olmak üzere büyük ekonomik ve sosyal sorunlara, Kovid-19 salgınında sağlık sektöründe yaşanan skandallara, endüstri ve bilim alanında ortaya çıkan zafiyetlere rağmen Macron, bulunduğu mevki itibarıyla seçim arenasında makullüğü ve ciddiyeti temsil eden bir adaya dönüştü. Anketlere göre ilk turda oyunu 5 puan arttırdı ve yüzde 29,5'u yakaladı.
Emmanuel Macron seçilirse Fransa'yı en iyi yönetecek aday olduğu için değil, ehvenişer diye seçilecek. Zaten, son anketlere göre ikinci turda en yakın rakibi Marine Le Pen'le oy farkı sadece 3 puan; birincisi yüzde 51,5 ikincisi 48,5. Halbuki 2017'de ikinci turda Le Pen'e karşı yüzde 66 oranında bir oyla seçilmişti. Ayrıca bir diğer çok önemli hadise de şu: Fransa'da yıllardan bu yana seçimlere katılım oranı düşüyor. Oy kullanmamak yahut boş oy atmak haklı sebepleri olan siyasi bir çaresizliği diğer taraftan demokratik bir açığı ifade ediyor. Anketlere göre seçimlerde Fransızların yüzde 30'unun oy kullanmaması yahut boş oy kullanması bekleniyor. Bu oran, önümüzdeki pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda hem geçmiş yıllara göre bir rekoru hem de birinci turda -ihtimal- hiçbir adayın tutturamayacağı bir oranı ifade ediyor.
***
[Belkıs Kılıçkaya, Gazeteci]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir