Koç Üniversitesi'nden Doç. Dr. Şenar Aktürk, Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesini AA Analiz'e yazdı.
***
Euro-Meydan protestoları sonucunda Yanukoviç hükümetinin Şubat 2014'de devrilmesinin akabinde Kırım'ın işgali ve ilhakıyla (Şubat-Mart 2014) başlayan Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinde, Rus ordusunun Donetsk ve Luhansk illerine “barış gücü” adı altında gireceğinin resmen açıklanmasıyla yeni bir aşamaya geçildi. Esasında Rusya'nın desteğiyle bu iki ilin şehir merkezlerini ele geçiren ayrılıkçılar, Mayıs 2014'te “Donetsk Halk Cumhuriyeti” ve “Luhansk Halk Cumhuriyeti” adı altında bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi ve 8 yıldır bir bakıma bu anı bekliyorlardı. 2014'ten bu yana Ukrayna'nın düşük yoğunluklu bir savaş halinde olduğunu ve Rusya'nın bu süre zarfında ayrılıkçıları doğrudan desteklediğini de vurgulamakta fayda var. Ayrılıkçılar da bağımsızlıktan çok Kırım örneğindeki gibi Rusya'ya katılmayı bekliyorlar. Şubat 2022'de gerçekleşen ise Rusya'nın Donetsk ve Luhansk'a askeri müdahalesini resmen kabul etmesi ve işgali daha kapsamlı bir seviyeye taşıyarak Ukrayna'nın diğer illerini de işgal edebileceğini ima etmesidir.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin, uluslararası ilişkiler, Ukrayna iç siyaseti ve Rusya iç siyasetinden kaynaklanan, birbiriyle ilişkili ve birbirini tamamlayan sebepleri mevcut. Türk medyasının uluslararası ilişkiler boyutuna odaklandığını ve savaşın gerek Rusya gerekse Ukrayna iç siyaseti açısından sebepleri ve muhtemel sonuçlarından bihaber olduğunu söylemek mümkün.
Uluslararası ilişkiler açısından savaşın sebeplerinden biri ve Rusya tarafından dile getirilen bir gerekçesi Ukrayna'nın potansiyel NATO üyeliği ve bunun sonuncu olarak Ukrayna'ya NATO askerlerinin yerleşebilmesi ihtimalidir. Fakat bu sebebi çok dar anlamda Ukrayna'nın muhayyel NATO üyeliği olarak görmemek gerekir. Esasında Moskova hükümetinin talebi, Ukrayna'nın Rusya'nın yörüngesinde kalması veya en azından “Finlandiyalaştırma” (Finlandization) olarak bahsedildiği şekilde tarafsız bölge olacağının, herhangi bir ittifaka katılamayacağının garantisidir. Donetsk ve Luhansk'ı işgal ederek Kyiv'deki Batı yanlısı Ukrayna hükümetini değiştirmeye çalışan Rusya, geçmişte benzer şekilde Ermenistan'ın Karabağ'ı işgal etmesini destekleyerek Türkiye yanlısı Azerbaycan lideri Ebulfez Elçibey'in devrilmesini ve Rus ordusu Gürcistan'ın Güney Osetya bölgesini işgal ederek Batı ittifakı yanlısı Gürcistan lideri Mikhail Saakaşvili'nin devrilmesini kolaylaştırmış, Moldova'nın Transnistria bölgesinde ayrılıkçıları destekleyerek bu ülkenin AB ve NATO üyeliğine giden yolu tıkamıştır. Ukrayna'da olan, geçmişte Azerbaycan, Gürcistan, Moldova gibi örneklerde Rusya'nın defalarca uyguladığı ve Rusya karşıtı gördüğü hükümetleri devirmeyi başardığı bir senaryonun Ukrayna'daki uygulamasıdır. Öte yandan, Rusya ve Ukrayna'nın iç siyasi dengelerini ve ulusal kimlik tartışmalarını göz önüne aldığımızda, Ukrayna'nın NATO üyesi olmayacağına dair yazılı bir güvence verilse dahi bunun Moskova hükümetini işgalden vazgeçirebileceği şüphelidir. Rusya Devlet Başkanı Putin'in Sovyetler Birliği'nin dağılışını geçen asrın en büyük jeopolitik felaketi olarak nitelediği biliniyor ve Putin, Soğuk Savaş sonrası Rusya karşıtı olarak kurulduğunu düşündüğü düzeni değiştirmek için bir fırsat penceresi açıldığını düşünüyor.
Rusya'nın desteklediği ayrılıkçılar aracılığıyla Donetsk ve Luhansk'ı bir bakıma rehin alarak yaptığı şantaj, Kyiv'deki Batı yanlısı hükümeti değiştirmek konusunda kısmen etkili oldu da denilebilir. Burada önemli bir detay olarak Türk medyasında Ukrayna'nın başkentinin kendi dilinde resmen Kyiv olan ismini, hala Rusya'nın tercih ettiği şekilde Kiev olarak yazanların çok sayıda olduğunu da belirtmeliyim.
Meydan protestoları sonrasında iktidara gelen ve Batı Ukrayna illerinden güçlü destek alan eski Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Rus azınlığın ve Rusça konuşanların yoğun olduğu Doğu Ukrayna dahil, ülkenin genelinden oy alan Volodimir Zelenski'ye karşı kaybetti. Cumhurbaşkanlığı döneminde Poroşenko'nun güçlü desteğiyle Ukrayna Ortodoks Kilisesi Fener Rum Patrikhanesi'nden otosefal statüsünü almayı başardı ve Moskova Patrikhanesi'nin yönetiminden çıktı. Bu olay, Ortodoks aleminin son asırlarda yaşadığı siyasi boyutları bariz en büyük kurumsal bölünme olarak adlandırılabilir. Beklentilerin aksine Zelenski hükümeti de Rusya'yı hoşnut etmedi. 2014'teki Meydan protestolarına kadar neredeyse eşit şekilde Batı yanlısı ve Rusya yanlısı partiler arasında bölünmüş olan Ukrayna nüfusu, Rusya'nın Kırım'ı işgali ve Donetsk ile Luhansk'taki ayrılıkçı isyanla çok daha Batı taraftarı ve Rus karşıtı milliyetçi bir pozisyona evrildi.
Rusya taraftarı nüfusun en yoğun olarak yaşadığı üç bölgenin, yani Donetsk, Luhansk ve Kırım'ın, Ukrayna'nın elinden çıkması da Ukrayna iç siyasetinde Rusya yanlılarının seçmen tabanının bir hayli daralttı. Rus işgalinin şekillendirdiği bu yeni ve küçülmüş Ukrayna'da iktidara gelen her kim olursa olsun çok daha Ukrayna milliyetçisi bir seçmen kitlesinin taleplerini göz önünde bulundurmak zorunda. Türkiye'de bazı ana haber bültenlerine kadar yansıyan bir başka yanlış bilgi de Rusların Donetsk'te çoğunlukta olduğu iddiası. Etnik Rus nüfus, Rusya'nın resmen ilhak ettiği Kırım hariç, Ukrayna'nın hiçbir vilayetinde çoğunlukta değildi. Donetsk ve Luhansk'ta ancak “Rusça konuşanlar” çoğunlukta olabilir fakat bu tanım etnik Rus azınlığın yanı sıra anadili olarak Rusçayı benimsemiş fakat etnik Ukraynalı olan nüfusu da kapsamaktadır. Donetsk ve Luhansk illerindeki seçmenlerin geçmişte yüzde 90 oranında Rusya yanlısı eski Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'e oy verdiklerini göz önüne alarak Ukrayna'da 2014 öncesi kutuplaşmanın sadece etnik köken veya dil tercihi üzerinden okunmasının yanlış olduğu, siyasi ve ideolojik parti kimliklerinin ve jeopolitik taraftarlığın (Batı veya Rusya tercihi) esas belirleyici fay hattı olduğu kanaatindeyim.
Özetle, Meydan protestolarıyla devrilen hükümetin doğurduğu meşruiyet krizi, doğuda yıllardır fırsat kollayıp etnik ve kültürel farklılıkları istismar eden ayrılıkçıların, sınır komşusu Rusya'nın desteğiyle, topraklarının tamamı Avrupa kıtasındaki en büyük ülke olan Ukrayna'nın parçalaması sonucunu doğurdu.
Rusya'nın ulusal kimliği ve iç siyaseti açısından Ukrayna'nın ne anlama geldiğini Putin'in 2021 yazında yayınladığı “Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği” başlıklı makalesi iyi özetliyor. Putin'in makalesine göre bugünkü Rusya, Ukrayna ve Belarus'un kurucu etnik grubu olan halklar, sırasıyla, Büyük Ruslar (Velikorusski), Küçük Ruslar (Malorusski) ve Beyaz Ruslar (Belorusski) olarak bir büyük Slav ulusunun farklı kolları. Ukrayna milliyetçileri ise “Küçük Ruslar” olduklarını kabul etmiyorlar ve bu pek de şaşırtıcı değil. Fakat “jeopolitik bir felaket” sonucu üç parçaya bölünmüş bir ulusun lideri olduğuna inanan Putin'in ve bu inanca sahip herhangi bir Rus hükümetinin Ukrayna'nın Rusya'nın yörüngesinden çıkmasına göz yumması zor görünüyor. Dahası, ilk Rus devletinin günümüzde Ukrayna'nın başkenti olan Kyiv'de kurulan Kiev Rus devleti olduğuna ve 988'de bu devletin hükümdarı Vladimir'in vaftiz olmasıyla Rusların Hristiyanlığa geçtiğine inanılıyor. Bu inançlar, Rus resmi tarihinin temeli olarak kuşaklar boyunca öğretiliyor. Artık Ukrayna'nın başkenti olan Kiev (Kyiv) resmi tarih öğretisine göre ilk Rus devletinin ve Rus Ortodoks kimliğinin çıkış noktası. Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesinin Rus ulusal kimliğiyle doğrudan ilişkisini göz önüne aldığımızda, yukarıda değindiğim diğer benzerliklere rağmen Rusya açısından Ukrayna'ya müdahale; Gürcistan, Kazakistan, Azerbaycan veya Moldova'ya yapılan müdahalelerden çok daha önemli ve birincil öncelikli bir politika olarak ayrışıyor. -Türkiye için Ukrayna doğal müttefik, Karadeniz sahilleri kritik
Son olarak kısaca Türkiye açısından Rusya-Ukrayna savaşının önemine değinecek olursak dört unsur ön plana çıkıyor. Birincisi, Rusya gibi büyük bir gücün doğrudan sınır komşusu olması (bu ABD veya Çin de olsa fark etmezdi) herhangi bir ülke için büyük bir potansiyel tehdittir. Doğrudan sınır komşusu oldukları yaklaşık üç asırlık sürede Osmanlı devleti ve Türkiye Cumhuriyeti için birincil askeri tehdit Rusya ve Sovyetler Birliği'nden gelmiştir. Dolayısıyla Gürcistan ve Ukrayna gibi Türkiye ile Rusya arasında tampon görevi gören ülkelerin varlığı ve toprak bütünlüğü Türkiye için hayati önemdedir ve Ukrayna bu açıdan Türkiye'nin doğal müttefikidir.
İkincisi, Türkiye açısından Ukrayna'nın en stratejik toprağı Kırım idi ve Kırım'ın Rusya tarafından işgal ve ilhakı Karadeniz'deki stratejik dengeyi Türkiye aleyhine fazlasıyla bozdu. Kırım'ın Ukrayna tarafından geri alınmasına yönelik herhangi bir somut askeri veya caydırıcı siyasi çaba olduğunu söylemek pek mümkün değil. Şu anda mücadele ve pazarlık konusu olan Ukrayna'nın en doğusundaki Donetsk ve Luhansk illeri. Türkiye açısından Ukrayna'nın en azından Odessa limanı başta olmak üzere halen elinde olan Karadeniz sahil şeridini koruması önemli bir önceliktir. Çünkü biliyoruz ki Rus milliyetçilerine göre Ukrayna'nın tüm Karadeniz sahil şeridi ve Donetsk, Luhansk ve Kharkiv gibi Doğu Ukrayna'nın en büyük şehirleri “Yeni Rusya” (Novorossiya) olarak adlandırdıkları bir bölgenin parçası. Ukrayna'nın doğu ve güney vilayetlerini ve tüm Karadeniz sahil şeridini içeren bu “Yeni Rusya” bölgesi Rusya'nın kontrolüne geçerse, Ukrayna'nın Karadeniz'le hiçbir bağlantısı kalmayacak.
Üçüncüsü, Türkiye'nin Rusya için böylesine hayati ve birincil bir konuda Rusya'ya karşı tek başına mücadeleye girişmesi elbette son derece tehlikeli ve dolayısıyla yanlış olur. Türkiye için çok daha hayati olan Suriye sahasında bile tek başına Rusya'yla çatışmaya girmek zorunda kalmanın riskleri yakın geçmişte görüldü. Doğru strateji, Ukrayna'yı cesaretlendiren ABD başta olmak üzere NATO üyelerinin ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinin parçası olduğu bir ittifak dahilinde Rusya'nın işgal girişimini engellenmesi, eğer bu mümkün değilse en azından Karadeniz sahiline ulaşamayacak şekilde sınırlandırılmasıdır.
Dördüncü ve son olarak, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali genişlerse bu Rus ordusunun, iç ve dış siyasetinin ve halkının başlıca meşgalesi olacaktır ve durumun da Rusya'nın müdahil olduğu ve Türkiye'ye karşı konumlandığı diğer askeri ve siyasi cephelerde Türkiye'nin manevra alanını genişletmesi muhtemeldir.
[Doç. Dr. Şener Aktürk Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]
*Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.