Dolar

33,9645

Euro

37,6834

Altın

2.818,00

Bist

9.685,49

ANALİZ: Türklerin Doğu ve Doğululuk meselesi

Batı merkezli sistemin çökerken Asya merkezli yeni bir dünyanın kurulmakta olduğunu işaret eden Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Türklerin Doğulu olarak ayrıştığı kimliklere dikkat çekti.

1 Hafta Önce Güncellendi

2024-09-05 18:20:01

ANALİZ: Türklerin Doğu ve Doğululuk meselesi

Prof. Dr. Öğün, Türklük ve Müslümanlık kimliğinin aidiyet duygusu bakımından dikkat çeken çeşitli yönlerini yazdı...

ASYA MERKEZLİ YENİ DÜNYA

Artık herkes biliyor ki II. Umûmî Harp nihâyetinde ABD merkezli kurulan, içine Avrupa'yı da alan Batı merkezli sistem çöküyor. Herkes, başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya merkezli yeni bir dünyanın kurulmakta olduğunu görüyor. Şimdi dikkat edelim. Burada ne Doğu'nun yükselişini ne de Batı'nın çöküşünü mutlak olarak değerlendirmemek icap eder. Bunu mutlak değerlendirmek, Batı-Doğu kavramları etrâfında şekillenen keskin bir jeokültürel ayırımın zihnimizde kök salmış olmasından kaynaklanıyor. Batı'nın hâkimiyetinin sermâye birikiminin ve dolaşımının bugüne kadar hep, dinî ve kültürel olarak Hristiyanlığın ortak payda olduğu jeokültürel bir çevrede; Batı'da yaşanmış olması zihnimizi bulandırıyor. Batı kavramını hep mutlak görüyoruz; tıpkı Doğu kavramını gördüğümüz gibi. Yeni sermaye hareketlerinin Asya'da yoğunlaşmasını büyük bir heyecanla karşılamamızın bir sebebi de bu. Rusya ve Çin ile tarihsel tecrübelerimiz hiç hoş olmasa da bunu yapmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.

TÜRKLERİN ZİHNİYETİNDEKİ DOĞULULUK VE ASYALILIK HİSSİ

Osmanlı-Rus savaşlarının acı hatıraları, Moskof korkumuz devam ediyor. Rusların esir ettikleri Türk kardeşlerimize revâ gördüğü eziyetleri unutmuyoruz. Ama, mesela Soğuk Savaş devrinde olduğu gibi bunlar yüzeyde seyretmiyor. Onu zihnimizin derinliklerine itiyoruz. Bu durumu Sovyetler'in yıkılışına ve Türk halklarının bağımsızlaşmasına yoranlar çok da haksız sayılmaz. Son yarım asırda Türk-Rus ilişkilerinin, turizm, ticâret ve yatırımlar üzerinden yoğunlaşmasının, Türkiye'de hatırı sayılır bir Rus nüfûsun yerleşmesinin, Türklerle Ruslar arasındaki evliliklerin hayret verici rakamlara ulaşmasının bu algı değişimine hizmet ettiği de düşünülebilir. Ama kanaatimce bunlar hızlandırıcı faktörler. Esas belirleyici olanın Türklerin zihniyet dünyasında serbest radikal olarak dolaşan derin bir Doğululuk ve Asyalılık hissidir.

DOĞU TÜRKİSTAN MESELESİ

Çin için de manzara farklı görünmüyor. Vakt-i zamânında Orta Asya'da Çin'in Türklere karşı çevirdiği “sinsi”, bizi arkadan vuran “hain” siyasetlerini 12 Eylül siyah-beyaz TV'sinde üçüncü sınıf dramalarla anlatan rahmetli Agâh Hün'ün teatral sesinin eski nesillerin kulaklarında yankılandığından eminim. Ama artık eskisi kadar, diğerleri sesleri bastıran bir toklukta değil. Doğu Türkistan meselesi Türkleri sızlatmaya devam etse de Çin-ABD rekabetinde Çin'in attığı gollere için için sevinmekten geri kalmıyoruz. Batı kaybettikçe, Doğu kazandıkça içimizde esriksi tuhaf duygular dolaşıyor.

TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK

Aidiyet duygularımız hâlâ çok mahallî seviyelerde devâm etse de kimlik duygularımız Türklük ve Müslümanlık ekseninde yoğunlaşıyor. Bu eksenlerde, günlük hayâtta ortaya çıkan dip dalgaların siyasal kültüre vurduğu çok sayıda kümelenmenin yaşandığını görüyoruz. Kimilerimiz Türklüğünü Müslümanlıktan kesin olarak ayrıştırıyor. Bunlar iki alt tipe ayrılıyor. Bir grup Türkleşmeyi Batılılaşmayla birleştiriyor. Onlara Batıcı Türkler diyebilirsiniz. Türk merkez solu olarak bilinen bir zeminde, onun partilerinde soluk alıp veriyorlar. Daha küçük bir grup ise Türklüğünü Asyagil bir zemine yerleştiriyor. Son zamanlara kadar küçük gruplar arasında varlık gösteriyorlardı. Bugünlerde ise Z kuşağı arasında, bilhassa yabancı düşmanı hislerin kabarmasına paralel olarak dikkate alınması gereken bir yapılaşma gösterdiklerini düşünüyorum. Onlara Kavmiyetçi Türkçüler diyorum.

EHL-İ SÜNNET VE SELEFİLER

İkinci küme ise radikallerden meydana geliyor ve Müslümanlığını Türklüğünden kesin olarak ayrıştırıyor. Bu Ortodoks kümenin son zamanlarda radikal Ehl-i Sünnet çevreleri ile Selefîler arasında bölündüğünü müşâhede ediyorum.

TÜRKÇÜ-MÜSLÜMANLAR

Üçüncü ve ana akım küme ise Türk ve Müslümanlık bağını kuranlar. Bunların da kabaca üç alt kümeye ayrıldığını düşünüyorum. İlki Müslümanlığını, Ortodoksi tartışmalarının dışında tutan bir çevre bu. Ortopraksi tartışmalarından da haz ettikleri söylenemez. Müslümanlığını devam ettiren ama mümkün mertebe gevşek tutan ve Türklüğünün dozajını arttıran bir kesim bu. Yer yer merkez sola da kayabilen, ama sahici angajmanı merkez sağ olan bir taban tam da buraya isabet ediyor. Buna yakın duran diğer alt küme, Müslümanlığını diğerleri gevşetmeyen ama Türklüğünü ona galebe çaldıranlardan oluşuyor. Müslümanlıklarını Türklüklerinin çimentosu olarak görüyorlar. Onlara Türkçü-Müslümanlar diyorum. Onları, küreselleşme tecrübesinde Müslüman olmayan Türklere rast geldiğinde tuhaf, şaşkın ve biraz da ne yapacağını bilemeyen, belki de biraz mahcup bir fotoğraf verenlerden tanıyabilirsiniz. Nihâyet hayli büyük bir tabana sahip olan, ortodoksi tartışmalarına mesâfeli durmayı tercih eden, buna mukâbil ortopraksi tarafı hayli kuvvetli olan ve mûtedil Ehl-i Sünnet çizgisini temsil eden bir taban bu. Yer yer açılımcı olabilen ve bunu pragmatizme de taşıyabilen çok kalabalık bir kesim bu. Onların Türklük ve Müslümanlık bağını baş başa getiren ve her ikisini de dönüşümlü kullanabilen nitelikleri olduğunu düşünüyorum.

"DOĞULULUK SENDROMU"

Kimlikler dünyası kaçınılmaz olarak bağlılık doğuruyor. Doğululuk ise bir kimlik değil. Daha çok bir sendrom. İşaret etmeye çalıştığım üzere, yukarıda kabaca ele almaya gayret ettiğim üzere kimlikler dünyamızın her bir tarafına şu veya bu ölçüde sirayet ediyor. Bu sendromu, Batı'ya rağmen Batıcılık gibi çok tuhaf bir ilkesi olan; zihnindeki değil, pratikte karşılaştığı Batı'dan sukut-i hayale uğramış en Batıcı Türkçünün serzenişlerinde, şikâyetlerinde ve yer yer çok sertleşebilecek tepkilerinden başlayarak her kesimde görebilirsiniz. British Museum'dan kaçırılmış eserleri talep eden dikkatli bakıldığında, Halikarnas Balıkçısı'nın Anadoluculuğu, ne kadar da Doğululuk kokan bir Batıcılıktır. Doğululuğumuz meselesi, eğer erbâbının eline düşerse ne kadar parlak bir doktora tezi olur, değil mi? …

Haber Ara