ANALİZ: Yaklaşan büyük yıkım ve Batı'nın intiharı
Batı'nın dünya tarihinde Doğu'ya biçtiği konumu sanayi ve teknolojik gelişmeler üzerinden değerlendiren Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Batı'nın Doğu'yu tasfiyeyi hedeflediğini, ancak bunun bir 'intihar' olduğunu belirtti.

Oluşturma Tarihi: 2024-04-29 14:16:12

Güncelleme Tarihi: 2024-04-29 14:18:20

Batı-Doğu karşılaştırmasını yapan Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Öğün, sanayi medeniyetinin son çırpınışını yaşadığını işaret etti.

"BATISIZLAŞMA"

Öğün'ün "Batılısızlaşma" başlıklı dikkat çeken değerlendirmesi;

Dünya tarihinde büyük değişimlerin olduğu iddiasına soğuk bakanlardanım. İlk Çağ, Orta Çağ, Modern Çağ(lar) vb. ayırımları hep sorunlu buldum. Soğukkanlı ve maddî yapıları dikkate alan bir yaklaşımla bakacak olursak üç ana örüntüden (pattern) bahsedebiliriz. İlki, tarihin kâhir ekseriyetini oluşturan ziraî tarihlerdir. Zıraî tarihler devletli (prebendal) ve devletsiz (feodal) iki alt yapılarla örgütlendi. Bunu son iki, bilemediniz iki buçuk asırda sanayi kapitalizmi takip etti. Tarımın sanayileşmesi ile başladı ve makinelerin başat olduğu ileri formuna kavuştu. Nihayet bugün idrak ettiğimiz ve henüz yapılanmasını tamamlamayan tekno bir tarihten bahsedebiliriz.

"BÜYÜK BİR YIKIM OLMADAN YAŞANMAYACAK"

Yukarıda ana başlıklarını vermeye gayret ettiğim ilk iki, yani zıraî ve sınaî tarihsel örüntü arasındaki geçişler ve bu yapıların sürdürülmesi adına yürütülen faaliyetler savaşsız olmamıştır. Elyevm idrak ettiğimiz geçiş süreci; yani sınaî evreden tekno evreye geçiş sürecinin de bundan nasibini almakta olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Trajik duygularla da olsa, içine tekno gelişmeleri de alarak savaşcıllaşan sanayîlerin insanlığı son büyük hesaplaşmaya doğru taşıdığını takip etmekteyiz. Anlaşılıyor ki, yeni bir dünya şekillenecekse, bu büyük yıkım olmadan yaşanmayacak.

"TARİHİN ÇÖP TEKENESİ DEĞİL, BİRİKİMLERİ VARDIR"

Gerek zıraî gerek sınaî yapılar hukuk, siyaset, kültür, din gibi çok sayıda hegemonik pek çok başka yapıyla tahkim edilirler. Geleneksel manada zıraî yapıların çöküşü, diğer yapıların çöküşü ile de eşlenir. Mesela zıraî dünya çökerken diğer yapılardan; yani siyasal veya kültürel yapılardan medet ummak beyhûdedir. Onlar da kaçınılmaz olarak çökecektir. Bu çöküşleri topyekûn bir yok oluş olarak görmek son derecede basitçi ve yanıltıcı bir değerlendirmedir. Yapılar tarihin kodlarıdır. Bütün mesele bunların yeni dünyada yeniden nasıl kodlanacağı ile alakalıdır. Mesela ziraatın bir yapı olarak sınaî gelişmelerle yok olmadığını, olsa olsa kapitalist bir işletmecilik temelinde yeniden örgütlendiğini, sınaî bir zıraata evrildiğini görüyoruz. Modern dünyanın diğer yapıları, siyaset, hukuk ve din vb. yapıların da sınaî karakterde yeniden üretildiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Hasılı, hep işaret ettiğim gibi tarihin çöp tenekesi değil, esaslı birikimleri vardır ve bu birikimler tarihin yeniden yapılanmasında başka başka sûretler ve muhteviyatlar kazanırlar.

DOĞULU TOPLULUKLARIN "EV ÖDEVİ"

Coğrafî noktadan bakacak olursak sınaî dünyaların kültürel yapılanmasını, Avrupa ve Amerika üzerinden Atlantik eksenli olarak gerçekleştirdiğini biliyoruz. Kabaca Batı olarak altı çizilen bir yapıdır bu. Yapının son derecede eşitliksiz olduğu da çok aşikârdır. Bu anlatısına da yansır. Atlantik kendi Batılılığını, ancak zıddının, yani Doğululuğun inşasında idrâk eder. Burada bir illüzyon vardır. En azından söylemde Doğu'nun kendisini Batılılaşmasına açar. Bu Doğu'ya verilmiş tarihsel bir fırsat olarak tanıtılır. Bu yanılsamanın sihri ile sihirlenen Doğu, entelektüel sermayesini bunun başarılması gayretlerine hasreder. Aslında bu mütemâdiyen bir dairede, tıpkı deney fareleri gibi yol almaya benzer. Basamaklar kat edilmekte; lakin çark döndüğü için her gayret neticede boşa çıkmaktadır. Doğulu toplulukların sırtına bindirilmiş bu ev ödevinin başarılması imkânsızdır. Nihayetinde, gayretleri notlayacak olan Batı'dır.

"BATI'NIN DOĞU'YU TAKDİR ETMESİ ALDATICIDIR"

Batı burada iki yol takip eder. İlki, sunumlardaki başarısızlıkları -illâki bulurlar- Doğu'nun yüzüne vurur. AB macerâmızın sicili buna tipik bir misâldir. Bu onun, müşkilpesent, biteviye menfîlik serdeden sert suretidir. İkinci yol ise Batı'nın Doğu'yu Doğu olarak takdir etmesidir. Batı'nın Doğu güzellemeleri son derecede aldatıcıdır. Batı tarafından, Doğu olarak takdir edilmiş olmaklıktan duyulan haz, Batı'nın Doğu'yu Doğu olarak tescil etmesinden Doğuluların duyduğu haz eksiksiz bir afyonlamadır. Aslında böyle yaparak Doğu'yu Doğu olarak bir kere daha tescil etmek ve bir takdir mercii olarak Batı'nın yerini keskin ve tekelci bir şekilde yeniden üretmektedirler.

"DOĞU'DA YAŞANAN EGO ŞİŞMESİ"

Bilimden felsefeye, felsefeden sanata, sanattan siyasete, siyasetten hukuka tekmil Batı değerlerinin hegemonyası sanayî medeniyetinin çıkarları ile uyumludur. Bugüne kadar Doğu olarak tescillenen dünyalarda, sızlanmalar, şikâyetler bir karşı hegemonya üretilebilmiş değildir. En baskın, belki de anaakım çıkış, Batı'nın maddî taraflarını ithâl edip, bize özgü bir Doğululuğun muhafazası gibi nafile bir çıkıştır. Doğululuk değerleri içinde zaman zaman yaşadığımız ego şişmeleri ise bana hep trajikomik gelmiştir.

SANAYİ MEDENİYETİNİN SON ÇIRPINIŞI

Tarihsel yıkımlar içe dönük yıkımlardır aslında. Yani haricî tesirler bu yıkımlarda çok mahdut bir rol oynar. Sanayiler dinamik gücünü tekniği teknolojikleştirerek sağladı. Marx'ın kabaca üretici güçler dediği bir boyuttur bu. Teknolojiyi sanayi medeniyeti var etti. Onunla beslendi, güçlendi. Gelin görün ki, elektronikten dijitale evrilen sıçrama bir aşamadan sonra bizzat sanayinin kurulu (konvansiyonel) yapılarına karşı aşındırıcı, giderek yıkıcı bir mâhiyet kazandı. Tarihsel diyâlektik açısından aslında beklenen bir gelişmedir bu. Sanayi medeniyeti zaten hanidir yaşlanmakta ve mevcut yapısal donanımı ile kendisini yeniden üretmekte çok zorlanmaktaydı. En başta toplumsal yapı artık sanayiyi taşımamaktaydı. Teknolojik sıçrayışlar ona en ağır ve son darbeyi vurdu. Elyevm idrâk ettiğimiz savaş iklimi sanayi medeniyetinin son çırpınışıdır aslında.

"BATI'NIN DOĞU'YU TASFİYESİ İNTİHARDIR"

Tuhaf olan toplumsal-kültürel-demografik yapılarıyla Batı bu hesaplaşmaya hazır olmanın çok uzağında. Ama kör topal da olsa bu işten caymış değiller. Küresel savaş tekmil sanâyileşmiş toplumları içine çeken bir karadelik aslında. Neticede hepsinin kaybedeceği aşikâr. Çok dikkat çeken bir husus ise bu savaşın taraflarını oluşturmakta, cephelerini aşmakta yaşanan savruluşlar ve çılgınlıklar. Sanayileşmiş Batı'nın hasımları olarak ilân edilen Çin ve Rusya da sanayileşme ve kapitalistleşme tecrübesini idrâk etmiş ve sözde antikapitalist ideolojik itirazlarını kaldırmış olan devlet uluslar. O zaman Batı jeokültürel dinamiklerini onlara aşırı manalar yükleyerek devreye sokuyor. Batı, kendi geliştirdiği kültürel dinamiğini budamaya karar verdi. Yani “şeytânî” olarak gördüğü Çin ve Rusya üzerinden Doğu'yu topyekûn tasfiyeye soyundu. Bu akıl dışı yeltenme aslında bir intihardır. Çünkü Doğu'nun olmadığı yerde artık Batı da olmayacaktır. Dengeci Kissinger aklını tasfiye eden ve tekmil Avrupa'yı da istilâ eden meydan okuyucu Neocon kafası tam da budur.